Çamlıca Camii
Çamlıca'ya her yerden görülebilecek bir cami yapılacaksa, aşağıdaki şartlara dikkat edilmesi gerekir:
1. Cami bittiği vakit kültürlü, sanattan ve mimarlıktan anlayan gayrimüslimlerin yapıyı beğenmeleri gerekir. Müslümanların beğenmesiyle olmaz. Gayrimüslimler, Süleymaniye'yi, Selimiye'yi, Sultanahmet'i, Divriği'deki Ulu Camii nasıl beğeniyorlarsa Çamlıca Camii'ni de şayet onlar gibi güzel yapılırsa beğenirler.
2. En az bir sene mühlet verilerek uluslararası Çamlıca Camii projesi yarışması yapılmalıdır.
3. Proje seçiminde dünya çapında İslâm sanatı uzmanı, mimar, Osmanlı ve İslâm kültürü konusunda engin birikime sahip bir jüri heyeti karar vermelidir.
4. Yeterli ehliyeti, kültürü, birikimi ve boyutu olmayan kimselerin zevklerine, reylerine, görüşlerine itibar edilmemelidir.
Çamlıca Camii bir oldu bittiye kurban edilmemelidir. Milyonlarca dolar harcanacak, inşaat belki birkaç sene sürecek, ya güzel olmazsa? Yıkıp yenisini yapacak değiliz.
Şahsen Çamlıca'ya modern bir cami yapılmasını istemem. Lâkin 16. asır Mimar Sinan camilerinin kopyasını da istemem...
Hindistan'daki Tac Mahal binası gibi bir sanat boyutuna sahip olmalı. Yanlış anlaşılmasın, Tac Mahal'in bir kopyası yapılsın demiyorum. Böyle bir şey rezalet olur.
Osmanlı'nın son zamanında bir milli mimarlık akımı vardı. Cumhuriyet'in ilk yıllarında devam etti. Sonra faşist ve değişimci tek parti iktidarı milli ve İslâmi olan her şeye sırt çevirdi ve mimarlığımız, şehirciliğimiz dejenere oldu.
Sultan Abdülhamid'in bir İtalyan başmimarı vardı, Raimondo d'Aranco, bu zât zamanımızda sağ olsaydı Çamlıca için güzel ve beğenilecek bir cami projesi hazırlayabilirdi.
Kötü bir ihtimal: Ya Çamlıca camii güzel olmazsa? İnşallah güzel olur, lâkin olmadığı takdirde bütün dünyaya mahcup ve rezil oluruz.
Kemalizm Türkiye'de medeniyetin iki temeli olan edebî - yazılı lisân ile mimarlığı katletti.
Mussolini'nin faşist rejimi İtalya'yı harika binalar ve anıtlarla doldurmuştur.
Stalin zamanında Sovyetler Birliği'nde, mimarlık ve şehircilik Marksizm kadar çirkin ve ucubeydi ama onlar hiç olmazsa düzgün şehir planları yapmışlardı. Çok geniş, ağaçlıklı caddeler, parklar...
Şu İstanbul'un hâline bakınız. Nefes alacak yeşillik bırakmadılar. Pazar günleri halk deniz kenarlarına, Haliç sahillerine çılgınlar gibi koşuşuyor. Yeterli mekan yok. İyi bir havada Pazar günü Haliç sahillerine gidiniz... Sofralar, mangallar, , ızgara kokuları, dumanlar, mangal üflemekten mosmor kesilmiş şişman adamlar ve kadınlar, tüp gazların üzerinde kaynayan çaydanlıklar, top oynayan çocuklar, bir keşmekeş, bir harran gürran ki sormayın... Akşam olunca mangalların ateşli küllerini çimenlerin üzerine dökenler, yerlerde bir sürü gazete kağıdı, pet şişe, poşet, kavun karpuz kabuğu... Demlikteki çayları da "müsait" bir yere dökmeyi ihmal etmezler... Sonra cinnet getirici bir trafik sıkışıklığı içinde evlerine dönerler, "ah ne eğlendik ne eğlendik..." derler...
Sık sık yazıyorum: Osmanlı'nın son kamu hizmeti binası Sultanahmet Cezaevidir. Bendeniz gençliğimde yazılarım dolayısıyla orada bir müddet yattım. Şu anda dünyaca meşhur beş yıldızlı bir otel olarak hizmet veriyor. Nihayet bir hapishane binası ama Osmanlı ona yüksek bir sanat boyutu kazandırmış. Ana kapısının üzerinde Hattat Tuğrakeş İsmail Hakkı Altınbezer'in nefis sülus bir kitabesi var: İstanbul Cinayet Tevkifhanesi... Maalesef cumhuriyet devrinde o hapishane kadar güzel, göze hoş görünen binalar yapılamadı.
Edebî lisanda ve mimarlıkta bir kopukluk olunca tamiri çok zor oluyor...
Yeni yapılan gökdelenler... Demir, beton ve cam yığınları... Anıtlar kurulu hiçbir gökdeleni sanat eseri diye kaydetmez ve koruma altına almaz.
Üsküdar'da sahilde Mimar Sinan yapısı bir Şemsi Paşa Camii var, cirmi küçük ama kıymeti çok büyük. Yüz katlı zevksiz bir gökdelen, onun bir tuğlası kadar etmez.
* (İkinci yazı)
Böyleleri Diyanet ve İlahiyat Kadrolarına Alınmamalıdır
Aşağıdaki bozuk ve sapık inanç ve görüşlere sahip kimselerin, bid'at ehli oldukları için, Diyanet ve ilahiyat kadrolarına alınmamaları gerekir. Çünkü bunların bozuk inançları, yanlış görüşleri, bid'atleri; Kur'ana, Sünnete, icmâ-i ümmete, Şeriata, zaruriyat-ı islamiyeye aykırıdır.
1. "İslam Allah katında tek hak din değildir. Başka hak ibrahimî dinler de vardır ve onların mensupları da ehl-i necat ve ehl-i Cennettir" diyenler. (Bu inanç kesin Kur'an ayetlerine, sahih hadîslere ve on dört asırlık icmâ-i ümmete aykırıdır.)
2. "Hıristiyanlarla Âmentü'de ittifak halindeyiz" diyerek, Tevhid inancı ile Teslis inancını bir tutanlar. (Kur'an Teslis'i kesin şekilde reddetmektedir.)
3. "Yahudiler de, Hıristiyanlar da Peygamberlere iman ediyorlar, o halde onlarla Peygamberlere iman konusunda ittifakımız var" diyenler. (Bunların akılları ve hâfızaları ne kadar kıt ki, Ehl-i Kitab'ın Resullullah Efendimnizin peygamberliğini kabul etmediklerini hiç hatırlarına getirmiyorlar!..)
4. Ehl-i Kitab'ın Kur'anı hak kitap tanımadıklarını göz ardı ederek, "Onlarla Kitaplara iman konusunda ittifak halindeyiz" diyenler.
5. Birbirleriyle uzlaşmaları ve bağdaşmaları akıl ve din açısından asla mümkün olmayan İslam dini ile M. Kemal'in ölümünden sonra çıkartılmış olan Kemalizm ideolojisini bağdaştırmaya çalışanlar.
6. Apaçık bir dinsizlik olan Laisizmi, paralel bir din gibi benimseyip, İslam ile Laisizm bağdaşır diyenler.
7. Kur'andaki, Sünnetteki, icmâ ümmetteki nice kesin ve zarurî hükümleri inkâr eden, bu hükümler tarihseldir, zamanımızda geçerli değildir bozuk itikadına sahip olanlar.
8. İslama, Kur'ana, Sünnete, Şeriata, zaruriyat-ı diniyeye aykırı inançlara sahip Feministler.
9. Buharî'de geçen, kadınlarla ilgili bir hadîs için "Peygambere söyletmişler..." şeklinde din ve edeb dışı laf edenler.
10. Dinin kaynağı olarak Sünneti inkâr edenler.
11. Mütevâtir ve sahih hadîsleri inkâr edenler.
12. Şeriatsız ve fıkıhsız bir İslam isteyenler.
13. İslam, insanların gizli ayıp ve günahlarının araştırılmasına (Tecessüs) izin vermez ama büyük günahları utanmazca, küstahça, Allahtan korkmadan, kullardan utanmadan işleyen mütecâhir fâsıkları kınar. Böyleleri Diyanetçi ve İlahiyatçı olamaz.
14. Kader, imanın altı temel şartından biri olup, kaderi inkâr edenler Diyanetçi ve İlahiyatçı olamaz.
15. Çankaya Köşkü'nde darbe generallerine brifing veren ve bu brifingte "Süleymancılar tarikat esasına dayalı teokratik bir düzen kurmak istiyorlar, onlar engellenmelidir" diyenler. (Yazılı belgesi vardır.)
16. İslam'ın zahirine, Şeriata bağlı olup başta namaz olmak üzere ibadetleri eda eden, yüksek ahlak ve fazilet sahibi Sünnî mutasavvıfları şirk ve küfürle suçlayan, bu yüzden kendileri küfre düşen aşırılar.
17. ABD, AB, CIA, MOSSAD, Derin İstihbarat ile sıkı işbirliği yapan ajanlar.
18. Kadın konusunda İslam'ın ilahî ve doğru hükümlerini bütünüyle kabul etmeyip de, Batı medeniyetinin, AB norm ve prensiplerinin İslam'a aykırı değer ve hükümlerini kabul edenler.
19. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizin hadîslerini ayıklama açık niyetine sahip olan ve buna teşebbüs edenler.
20. Farmason Afganî'yi ve yine Farmason Abduh'u ve bozuk inançlara ve fikirlere sahip Reşid Rıza'yı din imamı, kurtuluş rehberi olarak kabul edenler.
21. Kur'an-ı Kerimi, ilmî ehliyete ve müfessirlik icazetine sahip olmadığı halde para kazanmak ve dini bozmak için re'y ve hevâ ile tefsir edenler ve bundan dolayı "Men fesserel Kur'ane bireyihi fekad kefer" tehdidi altına girenler.
22. Bir kitabında çok açık ve seçik şekilde "Allah gerçek bir Janustur=Hoda Janus-i hakikî est" diyerek Yüce Allahı iki çehreli bir Roma putuna teşbih eden (=benzeten) kişiyi İslam büyüğü ve mücahid olarak kabul edip peşinden gidenler.
23. Muhammed ibn Abdilvehhab'ı imam kabul edenler. (Kardeşi Süleyman ibn Abdilvehhab ona "Savaiq el-ilahiyye fi'r-Redd 'ale'l-Vehhabiye" başlıklı bir reddiye yazmıştır.)
24. Fıkhı ve mezhepleri inkâr edenler.
25. Telfik-i mezahib taraftarları.
26. Bunca sahih hadîsi inkar ve Asr-ı Saadet'te Resulullah Efendimizin (Salat ve selam olsun ona) recm haddini uygulamış olmasını göz ardı ederek, İslam'da zina eden evliler için recm haddi yoktur diyenler.
Daha başka maddeler de yazılabilir...
İşte bu gibi kimselerin Diyanet'te ve İlahiyatlar'da kadrolaşmaları İslam'a ve Ümmet'e büyük zararlar verir. Böyle kişilerin ardında namaz kılınmaz. Böyle kişiler Müslümanlara fetva veremez. Böyle kişiler, İslam'ı Allah'ın rızasına ve Resulün tebliğ ettiğine, Selef-i Sâlihîn'in bize ulaştırdığına uygun şekilde anlatamazlar, öğretemezler. Dini onlardan öğrenenlerin dini imanı elden gidebilir.
Onlar nice temel inanç ve görüşte Ehl-i Sünnet ve Cemaat, cumhur-i ulema, Sevâd-ı Âzam, Cadde-i Kübra dışına çıkmışlar, bid'at ve dalâlet patikalarına, çıkmaz sokaklarına sapmışlardır. Onlar dall ve mudildir.
İmanlarını, dinlerini, âhiretlerini kurtarmak isteyen Müslümanlar; sahih silsilelerle Resulullah efendimize bağlı ve irtibatlı icazetli Rabbanî ulema, fukaha, müftü ve mürşidlere tâbi olmalıdır.