İçişleri Ve Adalet Bakanlarına Soruyoruz
Skandal olayı Habervaktimden öğreniyoruz: Kamuoyunda Cüppeli Ahmet' olarak bilinen Ahmet Mahmut Ünlü Hocanın, cinsel saldırı, haksız kazanç sağlamak amacıyla kurulan örgüte bilerek ve isteyerek yardım etmek, kişiyi hürriyetinden yoksun kılmak' iddiaları ile yargılandığı davanın tanıklarından Faslı İmanee Lemghari, ifadesini değiştirmiş.
Savcılık iddianamesinde, Fas'tan kandırılarak fuhuş amaçlı Türkiye'ye getirildiği ve Ünlü Hoca ile birlikte olmaya zorlandığı iddia edilen Lemghari, poliste şikayetçi olmuştu. 45 gün gözaltında tutulup sınırdışı edilen Lemghari, Ünlü'nün avukatlarının talebi üzerine, ülkesinde avukatları ve noter aracılığıyla verdiği ifadede ise şikayetçi olmadığını belirtti. İstanbul 16'ncı Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki davanın dosyasına giren ifadesinde Lemghari, şunları söylüyor:
Polis, bilmediğimiz bir yerde 45 gün gözaltında tuttu. Bize fahişe muamelesi yapılmakla kalmayıp, ifademiz sırasında da her türlü fiziksel ve psikolojik işkence uygulandı. Bizi uluslararası fuhuş çetesi olmakla ve daha önce hiç tanımadığımız bir şahıs olan Ahmet Mahmut Ünlü ile evlenmekle suçluyorlardı. Bu süre zarfında kendi verdikleri gerçek dışı ifadeleri itiraf etmemiz koşulu dışında bir daha gün yüzü görmeyeceğimizi söylüyorlardı. Türkçe yazılı belgeler önümüze konuldu. Bu sayfalarda ne yazılı olduğunu bile bilmiyorduk. Biz, kendimizi savunmada destek olabilecek bir avukat atanmasını istediğimizde polis memurları bunu reddettiler. İfadeyi imzaladıktan sonra alelacele Fas'a gönderdiler.
Ahmet Mahmut Ünlü'nün avukatı Fatih Oğuz, gelişmeler üzerine şunları söylüyor: Lemghari'nin ifadeleri, yaşanılan hukuksuzluğun ne kadar vahim olduğunu göstermektedir. Müvekkilimin büyük bir komplo ve itibarsızlaştırma hareketiyle karşı karşıya olduğu görülmektedir. Yasal şartlar oluşmadan 10 aydır devam eden tutuklama kararı artık tamamen cezalandırma amacına dönüşmüştür. (https://www.habervaktim.com/haber/263709/unlunun-sahidi-ifade-degistirdi.html)
Şimdi biz bu olay üzerine İçişleri Ve Adalet Bakanlarına Soruyoruz:
1- Bu zamanda karakollarda hâlâ bu işkence iddiaları doğru mudur?
2- Türk polisi içinde bu çağda hâlâ bir insana döve söve yalan ifade vermeye zorlayabilecek kadar ahlaktan, hukuktan, iç disiplinden, iş ilkelerinden ve meslek sevgisinden uzak, zıvanadan çıkarak kişiliğini kaybetmiş işkenceci personel var mıdır?
3- Bütün bu suçlamaları araştırıp soruşturacak ve sonuçlarını kamuoyuna duyuracak mısınız?
4- Biz bu çağda hâlâ işimizde gücümüzde yaşarken, zorla alınmış yalan ifadelerle canımızı, malımızı, ırz ve şerefimizi kaybetme endişesi ve korkusu çekecek miyiz?
5- Özgürlüğümüzü kaybetme ve hayatımızın en değerli günlerini acı ve ızdırap içinde geçirme gibi aşağılık bir bela ve musibetin, her an çok kolay bir şekilde yaşanabilir olması ihtimali her zaman burnumuzun dibinde olması, siz Adalet ve İçişleri Bakanları tarafından nasıl değerlendirilmektedir?
6- Bu Faslı kadının Polis, bilmediğimiz bir yerde 45 gün gözaltında tuttu. Bize fahişe muamelesi yapılmakla kalmayıp, ifademiz sırasında da her türlü fiziksel ve psikolojik işkence uygulandı sözleri ne kadar doğrudur? Bizim polisimiz bu zamanda bu kadar cüretkar olabilir mi? Araştırma ve soruşturma sonucunda olabiliyor olmasını tespit ederseniz ne gibi tedbirler almayı düşünüyorsunuz?
Sayın Bakanlarımız! İnsan onur ve özgürlüğü bu kadar kolay çiğnenmemelidir. Bunun tedbirlerini sizler almalı ve bu gibi haksızlık ve hukuksuzlukları insanlara yaşatanlar eğer varsa, mesleklerinde asla kalmamalıdırlar. Eğer Cübbeli Hoca gibi birisi düzmece bir iddia ile, hem de fuhuş iddiası ile içerde aylarca kalmışsa, bu ayıbın altından hem emniyet hem de yargı nasıl kalkacaktır?
Cübbeli Ahmet Hocaya buradan bir kere daha sabr-ı cemil tavsiye ederken, yaşadığı musibetlere bedel sonsuz mükafatlar kazanmasına dualar ederim. İnşallah zindandan çıkar da ümmete hayır, ıslah, barış ve kardeşlik dolu hizmetler eder.
Not:
Şu çirkin insanların çektiği çirkin filme bu kadar önem verip de sokaklara dökülmeyi bendeniz gereksiz görüyorum. Adam olasıcalar manzaraya bakarak kim bilir ne kadar seviniyorlardır. Bu darı değmezleri sevindirmeyelim lütfen. Evet, çok etkili tepki koyalım, mesela kurumlar bazında kınayalım, mahkemeye verelim, yayın yasağı aldıralım, eksik kanunlar varsa tamamlayalım, tazminat davası açalım, sosyal medyada kınayalım vs. Fakat sokakları savaş alanına çevirmek, kan dökmek, kendi malımız ve canımıza kasdetmek de ne oluyor? Lütfen dinimizin heybet ve vakarı ile ağırbaşlı olalım. Devlet ve hükümet de yayın yasağını sağlamalı ve ilgilileri uyarmalıdır.