Sünnete Yapışan Felâh ve Necat Bulur
Lütfen aşağıdaki sünnetlere dikkat edelim, bunları elden geldiği kadar hayata uygulayalım:
1. Yemede içmede perhizkâr ve ölçülü olmak. Efendimiz (Salat ve selam olsun ona) acıkmadan sofraya oturmazdı... Doymadan önce sofradan kalkardı... İsraf etmezdi... Lüks ve çeşitli yemezdi.
2. İnsanların gizli ayıplarını, günahlarını araştırmazdı. Tecessüs Kur'an ayetiyle haramdır. Bu haramı işlemekten uzak durmak sünnettir.
3. Tevâzu. Efendimiz, Âdem Oğullarının Seyyidi idi ama bundan dolayı fahr etmezdi.
4. Efendimiz parayı kenz etmezdi. Yani biriktirip istiflemezdi. Uhud dağı kadar altınım olsa, borç ödemek için saklayacağım bir dinar dışındakileri bir gece bile nezdimde bekletmem, hepsini tasadduk ederim buyurmuşlardır.
5. Cömertlik ve kerem onun büyük sünnetidir. Elinde ne varsa dağıtırdı da, bazen yiyecek bir şey bulamaz, aç kalırdı.
6. Deri ile kaplı ince bir döşekte, bazen bir hasırın üzerinde yatardı. Lüksten, aşırı konfordan, şatafattan hiç hoşlanmazdı.
7. Farz namazları cemaatle eda ederdi. Onun en büyük ve önemli sünnetlerinden biri işte budur.
8. Efendimiz cevâmiü'l-kelîmdi, yani az sözün içine çok bilgi, hikmet ve mana koyarak konuşurdu. Faydasız ve lüzumsuz konuşmazdı.
9. Hilm, yani yumuşak başlılık, bağışlama, anlayışla karşılama onun sünnetiydi.
10. Efendimiz insanların kalbini kırmazdı. En güzel, en yumuşak şekilde nasihat ederdi.
11. Çok alçak gönüllüydü. Bir meclise geldiğinde, oradakilerin ayağa kalkmak suretiyle kendisine hürmet etmelerinden hoşlanmazdı. Bu yüzdendir ki, Ashab-i Kiram radiyallahu ecmain hazeratı, memnun olmayacağını bildiklerinden dolayı o geldiğinde ayağa kalkmazlardı.
12. Bir yere geldiğinde, baş köşeye oturmazlar, nerede boş yer varsa oraya ilişirlerdi.
13. Onda zerre kadar ucb, kibir, kendini beğenmişlik, tafrafüruşluk yoktu. Allah katında insanların en yükseği ve değerlisi olduğu, ismet sıfatıyla muttasıf bulunduğu halde Allah'tan en fazla afv dileyen, istiğfar eden oydu.
14. Mü'minlere karşı son derece merhametli, şefkatli, rahim ve rauftu.
15. Mescid'i süpürüp temizleyen, kimsenin önemsemediği kadıncağızı göremeyince o nerede diye sormuş, vefat etti, defn ettik cevabını alınca, niçin bana haber vermediniz demişler ve kabrine gidip onun için dua etmişlerdir.
Ne kadar güzel ahlak, yüksek karakter, âlicenablık, mürüvvet, fütüvvet, fazilet, hikmet varsa hepsi onda mevcuttu.
O, Kur'an ahlakının en güzel, mükemmel örneğiydi.
Hem mükemmel, hem mükemmil idi.
Allah onu bütün insanlığa en güzel örnek ve model olarak göndermişti.
İnsanların en adaletlisi ve insaflısı oydu.
Söz verdi mi sözünü tutardı.
Asla yalan söylemezdi.
Asla aldatmazdı.
Savaş hud'ası dışında hud'a yapmazdı.
Seyyidüşşüheda Hz. Hamza radiyalluhu anh efendimizi vahşi şekilde şehid eden Vahşi'yi bile affetmişti.
Dünyayı ayaklarının altına almıştı.
İnsanların ayıplarına ve gizli günahlarına karşı karanlık gece gibiydi.
Müjdelerdi, uyarırdı.
Yaratıklardan ücret almazdı.
Kendisi, ailesi ve Hâşim oğulları zekat kabul etmezdi.
Kendisine hediye verilirse, onun fazlasıyla mukabele ederdi.
Elinden büyük mallar, servetler geçti. Geriye miras bırakmadı.
El-fakru fahrî buyurmuşlardır.
Onun şefaatine nail olmak istiyorsak, Allah katından getirdiği Kur'an-ı Azimüşşan'ın ahkamına uyalım, emirlerini yerine getirip yasaklarından kaçınalım...
Şeriat-i Ahmediyye'ye uyalım.
Sünnetine uyalım... Onun gibi iyi ahlaklı, doğru ve dürüst, faziletli, mürüvvetli, fütüvvetli olmaya çalışalım.
O parayı ve malı sevmezdi. Biz de, ticarî sermayelerimiz ve geçimimiz dışında, kenz yapmayalım 'abede-i sim ü zer olmayalım.
Cömert ve kerim olalım.
İnsanlar bizim elimizden ve dilimizden güvende olsunlar.
Faydalı ilim öğrenmek ve öğretmek onun büyük öğütlerindendir.
Zararlı ve faydasız ilimden Allah'a sığınırım buyurmuşlardır.
Seher vakitlerinde Allah'a ibadet etmek onun önemli sünnetlerinin başında gelir.
İyiliği desteklemek, kötülüğü kösteklemek onun belli başlı sünnetlerindendir.
Onun getirdiği Kitab'a ve dine uyan, onun sünnetlerine yapışan necat ve felah bulur.
Efendi Efendi Efendi!.. Ya Efendi!..
Kur'an'a, Sünnet'e ve Şeriat'a yapış... Ahlak-ı Muhammedî ile mütehalli (ziynetli) ol. Kıyl ü kali gıll ü gışi bırak...
Halis gül kokusu sürünmekle Sünnet'e yapışmış olmazsın.
Bir yapış pîr yapış.
Adam gibi yapış, kâmil mü'min gibi yapış...
* (İkinci yazı)
Kağıt Kalem
Medenî insan ile bedevî insan arasındaki farklardan biri şudur: Bedevî şifahîdir, medenî yazılı kültür sahibidir. Açayım...
Medenî insanın cebinde kağıt, defter, kalem olur, gereken her bilgiyi not eder.
Bedevîde kağıt, kalem, defter ne gezer...
Bir şeyi not mu edecek, hemen cep telefonunu çıkartır, ona kaydetmeye çalışır.
Cebinde kalem ve küçük bir defter bulundurmayanlara hem kızıyorum, hem acıyorum."Kardeşim bir kağıdınız ve defteriniz olsa da ona yazsanız" deyince hemen gururla "İşte telefonuma kaydediyorum ya!" diye kafa tutuyor.
Sokakta bir kaza oldu, trafik kurallarını çiğneyen ve kırmızı ışıkta geçen bir otomobil zavallı bir yayaya çarptı ve hızla kaçıp gitti... Hemen cep defterinizi ve kaleminizi çıkartıp plakasını kaydedeceksiniz, polise bildirip aleyhinde şahitlik yapacaksınız.
"Bana ne..." derseniz bedevî biri olduğunuz anlaşılır.
Birisini size bir telefon numarası verdi, hemen deftere yazmalısınız.
Muhterem dostlarımdan rica ediyorum: Küçük bir cep defteri ve kalem bulunsun yanınızda.
Namaz kılanlara not: Cebinizde daima bir namaz takkesi bulundurunuz.
Bir başka not: Bendenize telefon ediyor ve bir hususta bilgi istiyor: Bildiriyorum efendim, lütfen not alınız diyorum, aaaa "Bekleyin bi dakka, kağıt kalem bulayım da yazayım demez mi?.. Yahu, telefon açıp bir şey soruyorsun, kağıdın ve kalemin önünde olması gerekmez mi? Ne olacak, bedevîlik!..
Hem bedevîlik, hem görgüsüzlük...