Beyaz Şehir Siirt (1)
Siirt yolculuğumuz sürecek. Yemekle içmekle pek aram olmadığı için gördüklerimi, duyduklarımı, izlenimlerimi, araştırmalarımı paylaşayım.
Siirte beyaz şehir denildiğini önce Vali Ahmet Aydın Beyden, sonra Siirtin kültür elçisi Hıfzullah Bey ile İstanbuldan Siirte hizmet köprüsü kuran Bekir Kaplandan duydum.
Beyaz Şehir Siirti, kendisi de Siirtli olan Hilmi Yavuz anlatmış. Yavuzun sözlerinden sonra Siirt ve bölgenin tarihine kısa bir yolculuk yapalım.
*
Siirt, O Beyaz Kent...
Bakın, Siirtin insanı, hem hüznün hem de neşenin tadını çıkarmasını bilen insandır...
Siirt, o beyaz kent!.. diye yazmıştım yıllar önce. Evet, öyleydi, Siirt beyaz bir kentti o zamanlar.
Benim çocukluğumun, ilk gençliğimin Siirtinde kente giriş; solda vali konağı, sağda Şeyh Ebul Vefa Türbesinin bulunduğu o ulu ağaçla başlardı.
O ulu ağaç, yaz güneşinin ışığında olanca beyazlığıyla gülümseyen kentin ağzında yeşil bir çiçek gibi dururdu. Siirt, ağzı çiçekli beyaz kentti bir zamanlar.
*
Evet, Yavuzun anlattığı beyaz şehir Siirtten geriye kalanlar arasında misafirperverliklerini yürekleriyle yapan güleryüzlü insanları görmek güzeldi.
Artık dinleri ve dillerine müdahale edilmediği için milli ve dini değerlerini yaşamanın sevinciyle daha mutlular.
*
Şimdi de bu beyaz şehrin tarihine özetle bakalım.
Siirtin İslam topraklarına katılışı; el-Cezirenin Fethiyle başlıyor. Hal böyle olunca el-Cezire neresidir sorusuna cevap vermek gerekir.
Bu cevabı Doç. Dr. Mevlüt Koyuncu veriyor:
El-Cezîre bölgesi, Dicle ile Fırat nehirleri arasında kalan yerin yukarı kısmına verilen addır. Bu bölge yukarı Mezopotamya olarak da isimlendirilir.
Köklü bir geçmişe sahip olan bu bölge, dünya tarihi ve medeniyeti açısından oldukça önemlidir.
Anadolu, Suriye ve Irak üçgeni arasında kalan, mümbit bir yerleşim merkezine ve stratejik öneme sahip olan el-Cezîrede, İslâm öncesi pek çok devletler (Babilliler, Asurlular, Hititler, Persler, Büyük İskender, Selefkiler, Romalılar, Bizans ve Sasaniler) yaşamışlardır.
Suriye ve Irakı fetheden Müslüman Arapların gözü bu bölgeye çevrilir. Nitekim Hz. Ömer, el-Cezîrenin fethini Iyaz b. Ganeme havale eder.
İyaz b. Ganem, Halid b. Velidle beraber bölgede pek çok yerleri ele geçirirler. Böylece adı geçen yer, İslâm hâkimiyetine girmiş olur.
Hz. Osman döneminde ise ayrı bir eyalet haline gelen el-Cezîre bölgesine Arap kabileleri iskân edilir.
Bu itibarla yerli halk, Müslümanları yakinen tanıma imkânı elde eder. Ayrıca İslâm Dini, yerliler arasında yayılma imkânı bulur.
Özellikle el-Cezîrenin fethi, İslâm Dininin kuzeyde ve doğuda yayılması ve medeniyetin gelişmesi açısından oldukça önemlidir.
639da el-Cezirenin fethinden sonra Siirtin yönetimine Sahabeden Hişşam oğlu Hakem tayin edilir.
Osmanlı dönemi yarına.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.