Kenan Alpay

Kenan Alpay

Ölümü Yakıştırmayın, Ahireti Hatırla(t)mayın!

Ölümü Yakıştırmayın, Ahireti Hatırla(t)mayın!

Hastalık ve ölümü dahi imaj oluşturmak üzere kullanmayı marifet bilen bir tarz giderek yaygınlaşıyor. Bu imaj oluşturma tutkusu ideolojik-siyasi kimlik ayrımı yapmaksızın hemen herkesi sekülerize edi­yor. Yani en çok kendisini hatırlatması gereken zamanda ahireti, hesap gününü unutuyor ve unutturu­yor.


Hatta her türlü zaaf belirtisi, en doğal zayıflık görüntüsü hatta ihtimali karşısında tüm imkânlar biricik hedef için seferber ediliyor: İmajı korumak. Siyasetçisi, sanat­çısı, akademisyeni, sporcusu hatta sıradan herhangi bir insanı en çok kaygılandı­ran meselelerin başında ‘imaj kaybı’ geliyor. Hastalığında ya da ölümünde imajın­dan bir şeyler kaybetmemeyi merkeze alan psikoloji her açıdan sakatlıklar ihtiva ediyor. Ama imaj üzerine kurulan bu algı ve duygu biçimi en başta kendine yani in­sanın varoluş amacına yabancılaştırıcı bir dünyaya mahkûm ediyor muhatapları­nı.

Eserin ve Bedenin Ölümsüzlük Arzusu

Neşet Ertaş’ın hastalığı ve ölümü üzerinden topluma takdim edilmek istenen sanat ve sanatçı imajını tartışma imkânı bulabilir miyiz acaba? Yoksa insan ve varoluş amacını ıskalamak ve ıskalatmakta ka­rarlı seküler/dünyevi söylemlerle yarışa girip ‘Bozkırın Tezenesi’ne övgüler düzmekle mi meşgul olaca­ğız? Anlaşılan o ki biz istesek de istemesek de Anadolu’ya, Neşet Ertaş’a, kişiliğine, sazına, türkülerine dair övgüler düzmek için fırsat kollayanların güzellemelerinden asıl gerçeğe, ölüme ve ölüm sonrasına sıra gelmeyecek.

Neşet Ertaş’ın hastalık ve ölümü bir defa daha gösterdi ki âlemlerin rabbi Allah-u Teâlâ’yı fikren ve fizi­ken hayatın dışına atma siyaseti kamuoyunu şekillendiren araç ve aktörlerde bir hayli ağırlık kazan­mış. Ertaş’ın ölümü, yaratan ve yaşatan, öldüren ve dirilten Allah’ı anmaksızın, hesaba katmaksızın in­şa edilen hayat tasavvurunu bir defa daha karşımıza dikti.

Karşı konulamaz bir moda olmuş: Sanatçı her ne yapmışsa sadece ve sadece sanatıyla, eseriyle anılı­yor ve anlatılıyor. Sorumluluk çizgisi ve çerçevesi sanattan ve o sanatın halk nezdinde edindiği itibar­dan ibaret olarak kritik ediliyor. Sanat, sanatçı ve eseri için telkin edilen laik-seküler formlar üzerin­den düşünme biçimi kısa bir zaman zarfında hayatın tamamını kapsam alanına alıyor. Sonrasında unu­tulmamak, unutturmamak en matah iş olarak addediliyor. Ölümsüzlük duygusu ve arzusu, hayranlar­dan başkasına hesap vermeme kibir ve gururunu kabarttıkça kabartıyor. İmaj bunun için merkeze alı­nıyor. Bunun için imaj merkezli hesaplar bütün hesapların üstünde tutuluyor. Ölümü ve sonrasını de­ğil; ölüyü ve eserlerini seküler imajlarla güzelleştirmenin peşine düşülmesinin sebebi de bu öncelikten kaynaklıyor.

Ebedi İstirahatgâh mı Dediniz?

Barış Manço’nun ‘zamansız’ ölümüyle birlikte ciddi bir start almıştı sanatçılara mahsus cenaze törenle­ri. Alkışların mumlara, sahne ışıklarının okunan şiir ve şarkılara eşlik ettiği nevzuhur cenaze merasim­leri elbette ki devlet sınıflarının topluma telkin ettiği aydınlanma, ilerleme ve laikleşme siyasetinin te­zahürüydü.

Hayatı ve ölümü sekülerize edenin mezarı da sekülerize etmesinde bir gariplik aranmaz. Bu sebeple me­zar/kabir ölen kişi için bütün meşakkatlerin bittiği bir yer, ebedi istirahatgâh olarak anılır ve anlatılır. Rahat uyumanın, gözleri arkada kalmamanın, arkadan gelenler eliyle bayrağın daha ileriye taşınacak olduğunun bilindiği yer olarak tasvir edilir ebedi istirahatgâh.

Bu söylem ve mantıkta ölümden sonra dirilişi, Allah tarafından yaşanan hayata dair hesaba çekilmeyi en azından önemsizleştiren bir duygu belirleyicidir. Neden? Çünkü Allah ve ahiret günü inkâr edilmese de hayatı şekillendiren bir inanç olarak kalplerde yer etmemiştir de ondan.

Allah’ın kadir-i mutlak olması göz ardı edilince ne yapılır? Mesela bunun için Ertaş’ın menajeri Gülsüm Sarıkaya’nın yaptığı açıklamaya bakabiliriz: “O hastalığı kendisine kesinlikle yakıştırmıyor ve sağlığına yeniden kavuşarak konserlere çıkacağına emin.” Ya da ölüm döşeğinde yatan Ertaş adına atılan bir Twitteki şu ifadelere ne demeli: “İki gündür bazı yerlerde öldü haberlerim çıkmakta. Daha sizlere çok konserler vereceğim. Sevgiyle kalın.”

Belli ki ‘menajer’ sadece mesleki konularda değil mesleki konular bağlamında değerlendirdiği hastalık ve ölüm meselesini dahi düzenleme ve yönetmeye yetkili kılınmış. Profesyonellik denilen şey bu olsa gerek.

Biz ise profesyonel ve seküler olmadığımıza göre “ışıklar içinde yatsın, toprağı bol olsun” jargonuyla kimseyi kandırmaya çalışmayacağız.

Kimseye ebedi istirahatgâh filan lütfedilmeyecek. Hesaba çekilmeme üzerine kurulan ahiret inancı dü­şülebilecek en büyük tuzaktır. Hesap gününden kaçışın sanatı icat ve icra edilemeyecek kadar boş bir ütopyadır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Kenan Alpay Arşivi