Hüseyin Öztürk

Hüseyin Öztürk

Neşet Ertaş simsarları

Neşet Ertaş simsarları

Sağlığında aramayanlar, sormayanlar, hatta alkışlayanlara kızanlar, verdiği konserlere gidenleri kınayanlar, birden Neşet’çi olup çıktı. Bunun adı “ölü soygunculuğudur.”“Halk Müziği sanatçısı” demeye bile yerinenler, “Bozlak Ustası” dediler.


Velhasıl Neşet Ertaş’ın sesini de sözünü de kıskandılar ve hangi kaba koyacaklarını bilemediler. Şimdi de kalkıp ideolojilerine yamamak istiyorlar.

Neşet Ertaş; sazı ve türküyü severek dinleyen herkesin yüreğine hitap eden bir sanatçıydı. Hem de halkın sanatçısıydı. Üstelik “Devlet Sanatçısı” ünvanını; “Ben milletin sanatçısıyım,” diye almamıştı.

Özellikle sol çizgideki türkücüler birden Neşet Ertaş’ın “badem gözlü” olduğunu farkettiler ve yedeklerine çekmeye kalktılar. Adamcağızı cenaze namazından edeceklerdi.

Bunun adı Neşet Ertaş simsarlığından başka bir şey değildir. Sağlığında onun söylediği mekânları küçümseyenler, birlikte sahneye dahi çıkmıyorlardı.

Geçelim.

Neşet Ertaş’ın; Kırşehir, Yozgat, Çorum, Çankırı, Kırıkkale, Keskin, Sulakyurt, Kalecik, Delice civarlarında meşhur olduğu yılları hatırlarım.

Şimdi Neşet Ertaş üzerinden ölü soygunculuğu yapan sol çizgideki ilgili kişiler, o tarihlerde henüz asmalarda koruktular ve olgunlaşmayı bekliyorlardı.

Olgunlaştıklarında ise Neşet Ertaş çoktan o dağları, ovaları aşmış, onların yeni geldiği çeşmelerden, kana kana su içmiş, halkı kamplara bölmek yerine birleştirmişti.

Neşet Ertaş’ın çok sevilmesinin sebebi; kimsenin ne diline ne dinine hiç ilişmemesiydi. İlişmediği gibi ne sövdü ne de sövdürdü.

Hatta muhabbetini, sevgisini, bağlılığını, “Kurban Olam” türküsüyle dile getirirdi:

Muhabbetin deryasına dalan

Enip derininden gevher bulana

Her gün muhabbetten nasibin alana

Kurban olam ben olam

Hak yoluna serin başın verene

Canım kurban olsun Hakkı bilene

Garibim derdime derman olana

Kurban olam ben olam....

Neşet Ertaş’ın çok çileli bir hayatı vardı. Bayram Bilge Tokel’in Neşet Ertaş kitabını okuyanlar varsa hatırlarlar, hakikaten kimsenin kabullenemeyeceği büyük çileler çekmiştir.

Çocuk yaşta başladığı alkol, ömrünün sonuna kadar rahat vermemiş, bıraktığında ise zaten vücudu iflas etmişti. Bir seferinde içkiyle ilgili şöyle demişti:

“Bu zıkkımı içmesek iyi emme, düğüne geliyok, çalıyok, mecbur içiyok, garnın aç mı tok mu, cibinde paran var mı yok mu diyen yok, ‘iç baba Neşet’ diyen çok. Ben içiyom zevki onlara, derdi bana galıyo. Yalan dünyanın halı bu işte.”

Yazıyı Neşet Ertaş’ın kendisini anlattığı türküsüyle bitirelim:

Kar mı yağmış yüce dağlar başına

Merhamet eylemez gözlerimin yaşına

Daha değmemiştim on beş yaşına

Vurdu felek kırdı kollarımı dalından

Nerelere gidem arz edeyim halımdan

Şu dünyanın vefasını görmedim

Geçti cahil ömrüm bir murada ermedim

Eller gibi dem-i devran sürmedim

Vurdu felek kırdı kollarımı dalından

Nerelere gidem arz edeyim halımdan.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Hüseyin Öztürk Arşivi