Neredesiniz Zuhur Ediniz
Bundan sonra dünya düzelmez, insanlar huzur ve rahat bulmaz. Her gelen gün geçen günü arata arata fitne fesat, nifak şikak çoğalır.
Bütün çiviler yerlerinden oynamıştır.
Tuz kokmuştur yâni Müslümanların büyük bir kısmı bozulmuştur.
Bu devirde Şeriatı ve Sünneti yaşamak avucunda kor tutmak kadar zordur.
İhlasla ibadet edenlere müjdeler olsun... Şeriata ve Sünnete sarılanlara müjdeler olsun... Taqva sahiplerine müjdeler olsun... Haram yemeyenlere müjdeler olsun...
Âhir zaman fitnelerine bulaşmayanlara, doğru yoldan şaşmayanlara, İslam ahlakı ile mütehalli(=bezenmiş) olanlara müjdeler olsun.
Sahih ve makbul iman sahiplerine, sâlih ameller işleyenlere, günah ve kusurlarına tevbe edenlere, ömürleri ölümlerine iman ile bitişen, yani dar-ı cezaya hüsn-i hâtime ile göçenlere müjdeler olsun.
Bildikleriyle 'âmil olan ve bilmeyenleri bilgilendirip, uyarıp, aydınlatıp öğüt veren sâlih alimlere selam olsun.
Seher vakitlerinde uyanıp Allahı ananlara selam olsun.
Mütevâzı ve kanaatli Müslümanlara selam olsun.
Âmirine bilmâruf ve nâhine 'anilmünker olanlara selam olsun.
Azgın ve kuduz nefisleriyle büyük cihad yapanlara selam olsun.
Mazlumlara, şehidlere selam olsun.
Zalimlere yazıklar olsun.
Ülke maddî mânevî zelzelelerle sarsılırken, yangınlarla tutuşurken hâlâ rüşvet yiyen, hâlâ kara ve haram para zengini olmak için çırpınan beyinsizlere yuf olsun.
Gurur, kibir, riyaset, ihtişam, debdebe, şaşaa, lüks, israf, gösteriş sarhoşlarına yuf olsun.
Hayâsızca, küstahça, utanmazca açıktan günah işleyenlere yuf olsun.
Yetimlerin, fakir fukaranın, muhtaçların, borca batıkların hakkı olan zekatları gasb edenlere yazıklar olsun.
Din gayretine ve şuuruna sahip olmayıp da cemaat fanatizmi ve holiganlığı yapanlara yazıklar olsun.
İslam düşmanı kafirlerle işbirliği ve diyalog yapanlara yazıklar olsun.
Şeriatın kötü dediğine iyi diyerek, Şeriatın iyi dediğine kötü diyerek küfre düşenleri kim uyaracak?
Şeytanî tesettürlü kapalı açıkları kim uyandıracak?
İnsanları kim müjdeleyecek, kim korkutup uyaracak?
Rabbanî alimler, fâzıllar, vâizler, nâsıhlar, yangın söndürücüler, münâdiler neredesiniz, zuhur ediniz, ülkenin ve halkın size büyük ihtiyacı var...
* (İkinci yazı)
Çilesiz, Zahmetsiz, Gayretsiz...
Zengin olsam gazetelere şöyle bir ilan versem: "Çalışkan, ciddi öğrencilere ayda beşer bin lira burs verilecektir. Bursa hak kazanabilmek için sınav yapılacaktır. İsteklilerin..." Müracaat sayısı çok olur. Öyle ya, ayda beş bin lira... Öğrencinin kendisine yettiği gibi ailesine de yeter.
İlan başka bir muhtevada olsa: "Zeki, kabiliyetli, istidatlı gençler bir plan program dahilinde yetiştirilecektir. Her birine ayda 5 bin lira harcanacaktır. Bu para kendisine nakden verilmeyecek, eğitim masraflarına... Arzu edenlerin..."
Sanırım birkaç kişi dışında kimse müracaat etmez çünkü ikinci şıkta bir yığın derse, kursa devam etmek, gece gündüz çalışmak, çile çekmek, zora katlanmak vardır. Mesela: İngilizce, Arapça, Osmanlıca öğrenecek... İstanbul kültürü, görgüsü, terbiyesi dersleri alacak... Geleneksel İslâm sanatlarından birini öğrenip ürün verecek... Yetişebilmek için icabında uykusundan fedakarlık edecek, tatil yapmayacak...
Nerede ayda cukka 5 bin lira, nerede para almaksızın fakat kendisi için para harcanarak zahmetli bir eğitim...
Geçenlerde "Konya'da Mevlana Celaleddin Rûmi İslâm Mektebi" başlığıyla bir makale yazmıştım. Öyle bir vasıflı okul açılsa, yeterli miktarda talebe bulmak zor olur. Yeni nesiller rahata, kolaylığa, tembelliğe, tenperestliğe alışmışlardır.
Bir askerin iyi yetişmesi için nasıl sıkı ve zahmetli talim gerekliyse, bir gencin iyi yetişmesi için de çeşitli zorluklara, çilelere, yüklü programlara katlanması gerekir.
Eskiden tarikatlarda çile vardı. Mevlevî dervişi olabilmek için bin bir gün ve gece tekkede ağır işler yapmak gerekirdi. Başka tarikatlarda erbaîn çilesi vardı. Kırk gün bir hücreye kapatılacak, az yemek, az uyku, kimseyle konuşmamak, devamlı esma ve zikirle meşgul olmak. Mesela 70 kilo olarak giriyor, kırk gün sonra 60 kilo olarak çıkıyor.
Çile iki türlü çekilir: Birincisi, kendi istek ve ihtiyarıyla. İkincisi, hasbelkader yani başına bir zorluk, bir zahmet, bir sıkıntı gelerek.
Çile çekmeden olgun Müslüman olmak mümkün ve muhtemel değildir. İnsanların derece ve rütbe itibariyle en yükseği olan Resulullah Efendimiz (salat ve selam olsun ona) dehşetli çileler çekmiştir. Halkı İslâm'a çağırmak için Taif'e gitmiş, sokak çocuklarına ve serserilere taşlattırılmış, mübarek vücudundan kanlar akmış, ayakkabıları vıcık vıcık kanla dolmuştu.
Ashâb-ı Kiram, evliyaullah, ehl-i beyt-i Mustafa ne çileler çektiler... Hz. Osman efendimiz oruçlu iken çok yaşlı halinde kılıçla vurularak şehit edildi. Hz. Hüseyin efendimiz ve yârânı Kerbela'da susuz şehit edildi, başı kesildi.
Yakın tarihimizde İslâm'a hizmet eden büyükler çile üstüne çile, zahmet üstüne zahmet çekmişlerdir. Kimisi, İskilipli Atıf Hoca gibi idam sehpalarında sallanarak can vermiştir. Şeyh Erbilili Esad Efendi, Menemen hastanesinde şehit edilmiştir. 1960'lı yıllarda Nurculara, tarikatçılara ne ağır zulümler yapılıyordu.
Üstad Necip Fazıl'ı hatırlıyorum, Ankara'da siyasal bilgiler fakültesinde okurken (1952-56) bir ara onu Asrî Hapishaneye atmışlardı. Ziyaretine giderdim.
Çilelerin makbul olması için Allah rızası için hizmet etmek gerekir. Zengin olmak, ün kazanmak, külah kapmak, apartman dikmek için çalışırken zulme uğramış, onunkisi makbul ve mergup bir çile değildir.
Genç Müslümanlara bilhassa öğrencilere çileyi öğretmek gerekir. Çile çeksinler, çileli işler yapsınlar, çile imtihanını başarıyla versinler...
Zamanımızda çilesiz İslâmcılar görülüyor. Bütün işleri edebiyat yapmak. Din için, ne bir damla gözyaşı, ne bir damla ter... Böyle ucuz, çilesiz, zahmetsiz, bencil kimselerden İslâm davasına fayda gelmez.
Aslında kendilerine de faydaları olmaz, koşuşturup dururlar. O kadar...