Ağzını Yırttırmak İsteyen Bir Zimmî
Atatürkçü cumhuriyet laikçiliğinin egemen olduğu bir ülke olsa da, Türkiye İslâmlarındır. Yani Müslüman Türklerin bin yıldır bâni ve hâkim olduğu vatanıdır. Vatanın anlamı şeriattan gelir. Müslümanların İslâmı yaşamak ve yaşatmak için üzerinde maddî ve manevî olarak iskân oldukları, hâkimiyet ve meşrûiyet esaslarını kendilerinin tayin ettiği topraklardır.
Vatanın gerçek sahipleri olan Müslüman Türkleri, Atatürkçü ve çağdaş özgürlükçü uydurma Türklerle karıştırmamak gerek. Yani 1923 rejiminin kurguladığı ulus Türklerle âl-i Osman Türkleri aynı değildir.
Vatan ve millet târifine girmemin sadedi şudur: Türkiyede uydurma ulus Türk zümrelerin rejimi hâlâ yürürlükte olduğu için bir zimmî, düşünce hürriyetim var diyerek Müslümanların peygamberine ve Allahına hakaret edebiliyor.
Sevan gibi zimmîler, rejimin laikçilik yasalarına ve düşünce hürriyetine güvenmemeli. En nihayet bu ülkede Müslümanların, yani Türklerin dediği olur ve bu milletin mukaddeslerine hakaret eden, ağzının yırtılmasından kurtulamaz.
SEVANIN AĞZINI YIRTMAK, DİN-İ MÜBİNİ MÜDAFAA NOKTASINDAN MÜCBİR BİR SEBEPTİR
Bu topraklarda Müslümanın dinine ve mukaddes değerlerine hakaret edenlere, âyet emri üzere, eğer akıl ve ruh hastası değilse nasihat edilir, nasihattan anlamaz ve suçunu tekrar ederse ağzını yırtarlar. Ağzının yırtılmasına şu şenî sözler, din-i mübini müdafaa noktasından bir gerekçedir:
Buna karşılık, bundan yüzlerce yıl önce Allahla kontak kurduğunu iddia edip bundan siyasî, mâli ve cinsel menfaat temin bir Arap lideriyle dalga geçmek nefret suçu değildir. İfade özgürlüğü denilen şeyin âdeta anaokulu seviyesindeki bir test örneğidir.
Bu sözleri söyleyen bir zimmî, ağzından çıkanı kulağı duymuyorsa, söylediklerinin Müslüman bir ülkede haddi aşmak mânasına geldiğini ve cezalandırılabileceğini idrak edemiyorsa, onu ya tımarhaneye kapattırmalı, ya da aidiyeti olan bir ülkeye tehcir etmeli.
Yürürlükteki rejim Batlı bir rejim olsa da, mülkiyetiyle, ruhuyla, şehadet kanlarıyla İslâmların olan Türkiyede Müslüman milletin en temel mukaddesine, en birleştirici değeri olan peygamberine dil uzatmak, ceza sebebidir. Milletin namusuna, yani dinine dil uzatmak, öyle ucuz olmamalı, yapanın kesesine kalmamalı. Eğer bu şenî sözlerin sahibi zimmî kişi hak ettiği dersi almazsa bu ülkede, yarın buna benzer hakaretler yol olur ki ne milletliğimiz, ne de izzet ve şerefi olan devletliğimiz kalır.
İSLÂMLARIN HÂKİMİYETİNE VE MUKADDESLERİNE HALEL GETİRECEK HİÇBİR BEYANA İZİN VERİLMEZ
Müslümanların Peygamber'ine hakaret, düşünce ve inanç hürriyeti dahilinde değerlendirilemez. Dinlere ve peygamberlere karşı yapılan hakaretler, düşünce ve tenkit hürriyeti olarak görülemez. Türkiye, icra ve yasama bakımından İslâmların, yani Türklerin hükümferma olduğu bir devlet olsaydı, mukaddeslerine halel getirecek hiçbir beyana izin verilmezdi.
Tanzimattan bugüne Türkiyede İslâm devlet nizamı olmadığı içindir ki, bir zimmî kalkıp Müslümanların peygamberine ve Allahına hakaret edebiliyor. M. Reşit Paşanın ilân ettiği Tanzimatla başlayıp M. Kemalin ilân ettirdiği laikçi cumhuriyetle süren mağlubiyet ideolojisine sahip Türkiyede demokrasi ve laiklik gücüne sığınarak isteyen herkes ağzının yırtılmayacağını bildiğinden bu milletin mukaddeslerine küfredebiliyor.
HZ. PEYGAMBERE HAKARET EDEN BİR ZİMMÎ AĞZININ YIRTILMASINA HAZIR OLMALI
Bir zimmî, üzerinde yaşadığı Müslüman ülkesinde onun peygamberine ve Allahına hakaret etmekle, ağzının yırtılmasını millet dâvası hâline getirmiş olur.
Bir zimmî zimmîliğin icaplarına göre oturup kalkmalıdır bu ülkede. Öyle ağzına geleni söylememeli, içinden gelen inançsızlığı telkin eden söz ve yazıları aşikâr etmemeli. Hele de Müslümanların peygamberine, dinine ve Allahına hakaret edilemeyeceğini bilmeli. Ben inançsızım, düşünce hürriyetim var, düşüncelerimi söylerim derse şayet, ya bu vatandan kendince terki diyar etmeli, ya da ağzının yırtılmasına hazır olmalı.
Hem Müslümanların ülkesinde zimmî olacak, ekmeğini yiyip suyunu içecek, ticaret yapıp para kazanarak konforlu bir şekilde emniyet içinde yaşayacak, hem de düşünce hürriyetim var diye Müslümanların bin yıldır vatanlaştırdığı bir ülkede onun mukaddeslerine hakaret edecek.
Sevan yurttaş aklını yitirmiş olmalı. Çünkü en azılı Batılı ülkelerin yasalarının bile müsamaha göstermediği İnançlara ve Dinlere Saygı kuralını çiğnemenin yanında Müslüman ülkesinde Müslümanların mukaddeslerine hakaret etmenin başına neler getireceğini bilmiyor.
Bu ahlâksız zimmî daha önce de Müslümanların mukaddeslerine hakaret etmişti de ağzını yırtan çıkmamıştı: "Neymiş? Allah diye biri varmış, canı sıkıldıkça kitap yazarmış ama artık yazmamaya karar vermiş, pırpır kanatlı ulaklarla birtakım hazretlere mesaj iletirmiş, o hazretlere dil uzatan maazallah çarpılırmış. Bu hikayelere istemesen inanma diyorlar, tamam, ama inanmadığını açık açık söylemen caiz değildir. Nedenmiş? Müslümanlar alınırmış!"
PEYGAMBERE VE ALLAHA HAKARET ETMEK, KEMALİST CUMHURİYETİN KURUCUSUYLA BAŞLAMIŞTIR
Bu sözleri aşikâre söylemekle zimmî haklarından düşmüş ve İslâma göre zimmîlere verilecek cezayı hak etmiştir. Türkiyede adam gibi bir devlet ve hükümet olsaydı, Sevan adlı zimmî bu hakareti düşünce hürriyeti adı altında yapamazdı ve özür dilemeye niyetim yok diyemezdi.
Bir zimmî, laikçi cumhuriyet rejiminin varlığına güvenerek bu şenî hakaretleri yapabiliyor. Sanıyor ki Türkiye, İslâm mukaddeslerine hakaretin serbest olduğu çağdaş-ilerici ve Atatürkçü zümrenin ülkesi. Kağıt üstünde ve yasalarda böyle gözüküyor şimdilik.
Sevan adlı zimmî mukaddeslere hakaret etmeyi resmî ideoloji Kemalizmin kurucusundan ilham ve güç alarak yapmış olamaz mı? Erbabı bilir ki, bu ülkede Hz. Peygambere ve Allaha hakaret ve inkâr etmenin yolunu M. Kemal açmıştır.
Osman N. Erginin, Türkiye Maarif Tarihi nde geçen bir hadise. Sadettin Kaynak, bir âyetin anlamı ve tercümesi üzerine teati yaparken M. Kemalin, Haşa Peygamberimizi [sallallahu aleyhi vesellem] saçmalamakla itham ettiğini söylüyor.
Medeni Bilgiler kitabın bakılırsa, Allah fikrini kabul ettirmek siyasetin neticesiydi diyen de, Kuran sûreleri açık semada peyda olmuş bir şimşek gibi günün birinde birdenbire inmiş değillerdi. Muhammedin söylediği sûreler uzun bir devirde düşüncelerinin ürünü olmuştu. Muhammed bu sûrelere birçok çalıştıktan ve incelemeler yaptıktan sonra edebî bir şekil vermişti... diyen de M. Kemaldi.
KİM, YAŞADIĞI MÜSLÜMAN ÜLKESİNDE MUKADDESLERE KÜFREDERSE DİLİNİN CEREMESİNİ ÇEKER
Zimmî, zimmîliğini bilmeli. Zimmî statüsünde olan, Müslümanların hâkimiyetini kabul eden gayr-ı Müslim kişidir. Zimmet kökünden gelir. Can, mal, namus ve emniyetleri uyruğuna girdikleri İslâm devletince sağlanır. Zimmet altında olanlar, yaşadıkları Müslüman ülkenin peygamberine ve Allahına hakaret edemez. Ederse karşılığını görür.
Bir diğer statü olan muahid, yani Müslümanlarla barış içinde ve bir arada serbest iradesiyle akd edilmiş anlaşmalar çerçevesinde yaşamak isteyen gayr-ı Müslimler de içinde bulundukları ülkenin dinî değerlerine dil uzatamazlar.
Her iki şartta da, hâkimiyetini kabul ettiği devlet ve milletin mukaddeslerine düşünce hürriyetim var diyerek küfür edemez. Ederse cezasını bulur.
-----------------------------------------------
İLÂVE YAZI:
GÖNLÜME DÜŞENLER
Alparslan ve Alper Kutsal kardeşler; nizam-ı âlem Türklerinden ve Fikir Dükkânının, yani Mekteb-i İrfanın müdavimlerindendir. Alp iken fikir ve dâva ile tanışıp gönüllerini incelte incelte alperen oldular. Aile ve maişet nizamına girerek yerleşik hayata geçtiler. Alperenlere hizmet etmeye devam ediyorlar. Fikirleri sağlam bu iki kardeş gönüldaş Bir Hocamın bağlılarındandır. Dahası, mağaraya, Fikir Dükkânına ve Hocamgile dost olan bu Kutsal kardeşler merhum Muhsin Yazıcıoğlunun azat kabul etmez takipçileridir. Dostluğun pîrleri onlardan râzı olsun.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.