Ahmet Doğan İlbey

Ahmet Doğan İlbey

Ağzını Yırttırmak İsteyen Bir Zimmî

Ağzını Yırttırmak İsteyen Bir Zimmî

Atatürkçü cumhuriyet laikçiliğinin egemen olduğu bir ülke olsa da, Türkiye İslâmlarındır. Yani Müslüman Türklerin bin yıldır bâni ve hâkim olduğu vatanıdır. Vatanın anlamı şeriat’tan gelir. Müslümanların İslâm’ı yaşamak ve yaşatmak için üzerinde maddî ve manevî olarak iskân oldukları, hâkimiyet ve meşrûiyet esaslarını kendilerinin tayin ettiği topraklardır.

Vatanın gerçek sahipleri olan Müslüman Türkleri, Atatürkçü ve “çağdaş özgürlükçü” uydurma Türklerle karıştırmamak gerek. Yani 1923 rejiminin kurguladığı “ulus” Türklerle âl-i Osman Türkleri aynı değildir.

Vatan ve millet târifine girmemin sadedi şudur: Türkiye’de uydurma ulus Türk zümrelerin rejimi hâlâ yürürlükte olduğu için bir zimmî, “düşünce hürriyetim var” diyerek Müslümanların peygamberine ve Allah’ına hakaret edebiliyor.

Sevan gibi zimmîler, rejimin laikçilik yasalarına ve düşünce hürriyetine güvenmemeli. En nihayet bu ülkede Müslümanların, yani Türklerin dediği olur ve bu milletin mukaddeslerine hakaret eden, ağzının yırtılmasından kurtulamaz.

SEVAN’IN AĞZINI YIRTMAK, DİN-İ MÜBİNİ MÜDAFAA NOKTASINDAN MÜCBİR BİR SEBEPTİR

Bu topraklarda Müslüman’ın dinine ve mukaddes değerlerine hakaret edenlere, âyet emri üzere, eğer akıl ve ruh hastası değilse nasihat edilir, nasihattan anlamaz ve suçunu tekrar ederse ağzını yırtarlar. Ağzının yırtılmasına şu şenî sözler, din-i mübini müdafaa noktasından bir gerekçedir:

“Buna karşılık, bundan yüzlerce yıl önce Allah’la kontak kurduğunu iddia edip bundan siyasî, mâli ve cinsel menfaat temin bir Arap lideriyle dalga geçmek nefret suçu değildir. İfade özgürlüğü denilen şeyin âdeta anaokulu seviyesindeki bir test örneğidir.”

Bu sözleri söyleyen bir zimmî, ağzından çıkanı kulağı duymuyorsa, söylediklerinin Müslüman bir ülkede “haddi aşmak” mânasına geldiğini ve cezalandırılabileceğini idrak edemiyorsa, onu ya tımarhaneye kapattırmalı, ya da aidiyeti olan bir ülkeye tehcir etmeli.

Yürürlükteki rejim Batlı bir rejim olsa da, mülkiyetiyle, ruhuyla, şehadet kanlarıyla İslâmların olan Türkiye’de Müslüman milletin en temel mukaddesine, en birleştirici değeri olan peygamberine dil uzatmak, ceza sebebidir. Milletin namusuna, yani dinine dil uzatmak, öyle ucuz olmamalı, yapanın kesesine kalmamalı. Eğer bu şenî sözlerin sahibi zimmî kişi hak ettiği dersi almazsa bu ülkede, yarın buna benzer hakaretler yol olur ki ne milletliğimiz, ne de izzet ve şerefi olan devletliğimiz kalır.

İSLÂMLARIN HÂKİMİYETİNE VE MUKADDESLERİNE HALEL GETİRECEK HİÇBİR BEYANA İZİN VERİLMEZ

Müslümanların Peygamber'ine hakaret, düşünce ve inanç hürriyeti dahilinde değerlendirilemez. Dinlere ve peygamberlere karşı yapılan hakaretler, düşünce ve tenkit hürriyeti olarak görülemez. Türkiye, icra ve yasama bakımından İslâmların, yani Türklerin hükümferma olduğu bir devlet olsaydı, mukaddeslerine halel getirecek hiçbir beyana izin verilmezdi.

Tanzimat’tan bugüne Türkiye’de İslâm devlet nizamı olmadığı içindir ki, bir zimmî kalkıp Müslümanların peygamberine ve Allah’ına hakaret edebiliyor. M. Reşit Paşa’nın ilân ettiği Tanzimat’la başlayıp M. Kemal’in ilân ettirdiği laikçi cumhuriyetle süren “mağlubiyet ideolojisine” sahip Türkiye’de demokrasi ve laiklik gücüne sığınarak isteyen herkes ağzının yırtılmayacağını bildiğinden bu milletin mukaddeslerine küfredebiliyor.

HZ. PEYGAMBERE HAKARET EDEN BİR ZİMMÎ AĞZININ YIRTILMASINA HAZIR OLMALI

Bir zimmî, üzerinde yaşadığı Müslüman ülkesinde onun peygamberine ve Allah’ına hakaret etmekle, ağzının yırtılmasını millet dâvası hâline getirmiş olur.

Bir zimmî zimmîliğin icaplarına göre oturup kalkmalıdır bu ülkede. Öyle ağzına geleni söylememeli, içinden gelen inançsızlığı telkin eden söz ve yazıları aşikâr etmemeli. Hele de Müslümanların peygamberine, dinine ve Allah’ına hakaret edilemeyeceğini bilmeli. “Ben inançsızım, düşünce hürriyetim var, düşüncelerimi söylerim” derse şayet, ya bu vatandan kendince terki diyar etmeli, ya da ağzının yırtılmasına hazır olmalı.

Hem Müslümanların ülkesinde zimmî olacak, ekmeğini yiyip suyunu içecek, ticaret yapıp para kazanarak konforlu bir şekilde emniyet içinde yaşayacak, hem de “düşünce hürriyetim var” diye Müslümanların bin yıldır vatanlaştırdığı bir ülkede onun mukaddeslerine hakaret edecek.

Sevan “yurttaş” aklını yitirmiş olmalı. Çünkü en azılı Batılı ülkelerin yasalarının bile müsamaha göstermediği “İnançlara ve Dinlere Saygı” kuralını çiğnemenin yanında Müslüman ülkesinde Müslümanların mukaddeslerine hakaret etmenin başına neler getireceğini bilmiyor.

Bu ahlâksız zimmî daha önce de Müslümanların mukaddeslerine hakaret etmişti de ağzını yırtan çıkmamıştı: "Neymiş? Allah diye biri varmış, canı sıkıldıkça kitap yazarmış ama artık yazmamaya karar vermiş, pırpır kanatlı ulaklarla birtakım hazretlere mesaj iletirmiş, o hazretlere dil uzatan maazallah çarpılırmış. Bu hikayelere istemesen inanma diyorlar, tamam, ama inanmadığını açık açık söylemen caiz değildir. Nedenmiş? Müslümanlar alınırmış!"

PEYGAMBERE VE ALLAH’A HAKARET ETMEK, KEMALİST CUMHURİYETİN KURUCUSUYLA BAŞLAMIŞTIR

Bu sözleri aşikâre söylemekle zimmî haklarından düşmüş ve İslâm’a göre zimmîlere verilecek cezayı hak etmiştir. Türkiye’de adam gibi bir devlet ve hükümet olsaydı, Sevan adlı zimmî bu hakareti “düşünce hürriyeti” adı altında yapamazdı ve “özür dilemeye niyetim yok” diyemezdi.

Bir zimmî, laikçi cumhuriyet rejiminin varlığına güvenerek bu şenî hakaretleri yapabiliyor. Sanıyor ki Türkiye, İslâm mukaddeslerine hakaretin serbest olduğu “çağdaş-ilerici ve Atatürkçü” zümrenin ülkesi. Kağıt üstünde ve yasalarda böyle gözüküyor şimdilik.

Sevan adlı zimmî mukaddeslere hakaret etmeyi resmî ideoloji Kemalizm’in kurucusundan ilham ve güç alarak yapmış olamaz mı? Erbabı bilir ki, bu ülkede Hz. Peygambere ve Allah’a hakaret ve inkâr etmenin yolunu M. Kemal açmıştır.

Osman N. Ergin’in, “Türkiye Maarif Tarihi” nde geçen bir hadise. Sadettin Kaynak, bir âyetin anlamı ve tercümesi üzerine teati yaparken M. Kemal’in, “Haşa Peygamberimizi [sallallahu aleyhi vesellem] ‘saçmalamakla’ itham ettiğini” söylüyor.

“Medeni Bilgiler” kitabın bakılırsa, “Allah fikrini kabul ettirmek siyasetin neticesiydi” diyen de, “Kur’an sûreleri açık semada peyda olmuş bir şimşek gibi günün birinde birdenbire inmiş değillerdi. Muhammedin söylediği sûreler uzun bir devirde düşüncelerinin ürünü olmuştu. Muhammed bu sûrelere birçok çalıştıktan ve incelemeler yaptıktan sonra edebî bir şekil vermişti...” diyen de M. Kemaldi.

KİM, YAŞADIĞI MÜSLÜMAN ÜLKESİNDE MUKADDESLERE KÜFREDERSE DİLİNİN CEREMESİNİ ÇEKER

Zimmî, zimmîliğini bilmeli. Zimmî statüsünde olan, Müslümanların hâkimiyetini kabul eden gayr-ı Müslim kişidir. Zimmet kökünden gelir. Can, mal, namus ve emniyetleri uyruğuna girdikleri İslâm devletince sağlanır. Zimmet altında olanlar, yaşadıkları Müslüman ülkenin peygamberine ve Allah’ına hakaret edemez. Ederse karşılığını görür.

Bir diğer statü olan “muahid”, yani Müslümanlarla barış içinde ve bir arada serbest iradesiyle “akd edilmiş anlaşmalar” çerçevesinde yaşamak isteyen gayr-ı Müslimler de içinde bulundukları ülkenin dinî değerlerine dil uzatamazlar.

Her iki şartta da, hâkimiyetini kabul ettiği devlet ve milletin mukaddeslerine “düşünce hürriyetim var” diyerek küfür edemez. Ederse cezasını bulur.
-----------------------------------------------
İLÂVE YAZI:

GÖNLÜME DÜŞENLER

Alparslan ve Alper Kutsal kardeşler; nizam-ı âlem Türklerinden ve Fikir Dükkânı’nın, yani Mekteb-i İrfan’ın müdavimlerindendir. Alp iken fikir ve dâva ile tanışıp gönüllerini incelte incelte alperen oldular. Aile ve maişet nizamına girerek yerleşik hayata geçtiler. Alperenlere hizmet etmeye devam ediyorlar. Fikirleri sağlam bu iki kardeş gönüldaş Bir Hocam’ın bağlılarındandır. Dahası, mağaraya, Fikir Dükkânı’na ve Hocamgile dost olan bu Kutsal kardeşler merhum Muhsin Yazıcıoğlu’nun “azat kabul etmez” takipçileridir. Dostluğun pîrleri onlardan râzı olsun.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
17 Yorum
Ahmet Doğan İlbey Arşivi