Batı battı oyunu da tıkandı
Çocukluğumdan başlayıp tüm delikanlılığımı kapsayan zaman zarfında Batı battı oynadım...
Tabii bu oyunu her sözlerinden etkilendiğimiz büyüklerimiz yazmıştı...
Heyecanlı yazı ve konferanslara göre, Batı kendi sonunu hazırlıyordu, yakında batacaktı; zaten her şeyi bizden almışlardı, mendil kullanmayı bile bizden öğrenmişlerdi. Zaten bu ahlâksızlıkla uzun süre yürüyemezlerdi. Tökezliyorlardı, yakında sıra yeniden bize gelecekti...
Nasıl?.. diye sorduğumda, çiçeği burnunda bir gazeteci idim... Sorunun altında kalmıştım. Kurtulmak için yıllar boyu çırpındım.
Ahlâksızlığın kadın-erkek ilişkilerinden ibaret olmadığını fark ettiğimde ise otuzunu devirmiştim. Meğer siyasette, ticarette, medyada, sanayide ve hayatın her safhasında envai çeşit ahlâksızlık olabiliyormuş...
Gördüm ki, bu alanlarda Batı dünyası, İslâm dünyasından daha dürüst, daha namuslu... Üstelik de üretkendi...
Hem Kahrolsun kefere nutku atıyor, hem de kullandığımız teknolojiyi onlardan alıyorduk. Üç yüz yıldır hayata hiçbir katkımız olmadan yaşıyorduk. Bunu da, Avrupa bizim hizmetkârımız, onlar çalışacak, icatlar yapacak, biz hazır yiyeceğiz şeklinde, akıl-mantık harici gerekçelerle izah etmeye çalışıyorduk (vaktiyle, bizim mahallede çok tutulan bir vaizden, bu mealde bir vaaz dinlediğimi hatırlıyorum).
Hâlbuki ülkeler, hayata katkıları ölçüsünde saygınlık kazanır. ABDyi saygın yapan askeri kuvveti değil, hayata keşif ve icat olarak katkılarıdır. Askeri gücü de zaten bu katkılarının eseridir.
Biz ise bir elimizde hamburger, bir elimizde kola, ayağımızda blücinle Amerikaya yıllar boyu kahır okuduk: Kahrolsun Amerika!
Çamaşır, bulaşık, kurutma makineleri, uçak, otomobil, tren, otoyol, bilgisayar, telefon, vesaire de kahrolsun mu bari?
Hayatımızı kolaylaştıran her şey onlardan birinin damgasını taşıyor. Kolanın adını zemzem ya da Turka olarak değiştirmekle, Amerikan suyu ne Müslümanlaşıyor, ne de Türkleşiyor!
Önce üreteceksiniz, ondan sonra markanızı vuracaksınız!
Efendimizle alay eden şu pespaye filme verilen tepki de bu minval üzere oldu: Kırıp döktüler, kesip biçtiler. Libyanın ABD Büyükelçisini öldürenlere, Hiç olmazsa bir topluiğne yapıp insanlığa katkıda bulunun deseniz, eminim çil yavrusu gibi dağılırlar. Ama sıra şiddet gösterisine gelince, meydanlara sığmazlar.
Bir film yüzünden insan öldürenlere, hayata ne katkınız var? diye sorsanız, alacağınız cevap, hiçtir... İşte bu yüzden hiçiz! Sesimiz de hiçbir yere ulaşmıyor. Bir türlü birinci sınıf olamıyoruz.
Hâlbuki olumsuzlukların etkisini kıracak en doğru adım, olumlu bir şey yapmaktır. Keşke bu pespaye film, Müslümanları, masum insanları öldürme hususunda değil, Efendimizin ve arkadaşlarının hayatını sinemaya aktarma hususunda kışkırtabilseydi...
Bu anlamda tık yok! Petrol parası, dünya çapında esamisi okunmayan Arap emirlerinin şehvetine harcanıyor. Bizim zengin Müslümanlarımız ise cami, Kuran kursu, yurt binası, rezidans dikerek, hadi bilemediniz yılda üç-beş defa beş yıldızlı umre yaparak hizmet ettiklerini sanıyor.
Fakir kesimlerimiz de şiddette ve nefrette varlık arıyor. Bu da dünyanın nefretini kazanma dışında bir işe yaramıyor.
Kısacası, Batı battı oyunu da tıkandı!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.