Hasan Karakaya

Hasan Karakaya

Patronların evrimi... Dün laike, bugün melâike!

Patronların evrimi... Dün laike, bugün melâike!

Cu­ma sa­ba­hın­dan ak­şa­mı­na ka­dar, “med­pa pat­ron­la­rı”nın “Dar­be­le­ri Araş­tır­ma Ko­mis­yo­nu”na ver­dik­le­ri ifa­de­le­ri oku­dum... Ko­nuş­ma­la­rın­da o ka­dar “iti­raf” ve o ka­dar “piş­man­lık” ifa­de­si var ki, dü­şün­me­den ede­me­dim...

Gör­düm ki;
15 yıl ön­ce­si­nin “la­ike”le­ri,
Bu­gün, h⭺⠓me­lâ­ike” ol­muş!..
Hep­si de, “süt­ten çık­mış bi­rer ak ka­şık!”... Kar­da “le­ke” var, on­lar­da yok!
O ka­dar “ma­sum”lar, o ka­dar “gü­nah­sız”lar ki, sor­ma­dan ede­me­dim;
“28 Şu­bat’ı kim yap­tı?”
O dö­nem­de “mağ­dur” edil­me­sem, “ma­ne­vî iş­ken­ce”le­re ma­ruz kal­ma­sam, di­ye­ce­ğim ki; “Yok­sa 28 Şu­bat’ı ben mi yap­tır­dım, dar­be­ci­le­re ben mi des­tek ver­dim?..”
De­dim ya;
O gü­nün “la­ike”le­ri, bu­gün Ko­mis­yon’un kar­şı­sın­da, h⭺⠓me­lâ­ike” poz­la­rın­da!..
Bi­li­yor­su­nuz, dün, dö­ne­min Sa­bah ga­ze­te­si sa­hi­bi Dinç Bil­gin’in ifa­de­le­rin­den bö­lüm­ler ak­tar­dım... Bu­gün de Ay­dın Do­ğan, Meh­met Emin Ka­ra­meh­met, Za­fer Mut­lu ve Tur­gay Ci­ner’in ifa­de­le­rin­den pa­saj­lar ak­tar­mak is­ti­yo­rum.
Ama­cım, el­bet­te “hü­küm” ver­mek de­ğil... Ama­cım, söy­le­dik­le­ri­ni “kay­da ge­çir­mek” ve “ta­ri­he not düş­mek!”
Bun­lar kay­da geç­sin ki, ge­le­cek­te “med­ya dün­ya­sı”nda yer ala­cak ki­şi­ler, “as­ker­le iş tut­ma”nın baş­la­rı­na ne­ler ge­ti­re­ce­ği­ni bil­sin­ler ve ay­nı “yan­lış”la­ra düş­me­sin­ler!..
Tek ke­li­mey­le, “ga­ze­te­ci” kal­sın­lar!..
Ak­si hal­de “piş­man” olur­lar.
Tıp­kı, “pat­ron­lar” gi­bi!..

EMİN’İ BEN KOV­DUM!
Bu “gi­riz­gâh”tan son­ra, Ay­dın Do­ğan’ın açık­la­ma­la­rı­na yer ver­mek is­ti­yo­rum... Ay­dın Do­ğan ifa­de ve­rir­ken, kâh ba­zı olay­la­rın “per­de ar­ka­sı”nı an­lat­mış, kâh kuy­ru­ğu dik tu­tup, efe­len­miş!..
Buy­run, açık­la­ma­la­rı­na bir ba­ka­lım...
2010 yı­lın­da ga­ze­te­ler­den ken­di adı­nı ne­den çı­kart­tı­ğı so­ru­lan Ay­dın Do­ğan, şöy­le de­miş:
_ “O dö­nem­de gru­bum­da­ki bü­tün şir­ket­ler­den ay­rıl­dım. Ken­di­mi Do­ğan Gru­bu onur­sal üye­si ha­li­ne ge­tir­dim. Ço­cuk­la­rım is­te­di, böy­le yap­tım. Bir ay­lık iki ay­lık ka­rar de­ğil­di. Bir­kaç yıl­da ve­ril­miş ka­rar­dı. Ha­len söz hak­kım, im­za yet­kim yok. O dö­nem­de ai­lem ara­sın­da iş bö­lü­mü yap­tık. 6 ay ev­vel de ye­ni­den ga­ze­te­le­re ço­cuk­la­rı­mın is­mi­ni koy­duk. Onun ne­de­ni de ye­ni­den iş bö­lü­mü yap­tık, ço­cuk­la­rım ara­sın­da. İs­mi­min çı­kar­tıl­ma­sın­da en ufak si­ya­si bas­kı yok­tur. Bir si­ya­si ne­den yok­tur. Za­ten na­sıl ola­bi­lir ki?”
Med­ya gru­bun­da­ki ba­zı ga­ze­te­ci­le­rin iş­ten çı­kar­tıl­ma­sı ko­nu­sun­da si­ya­si bir bas­kı alıp al­ma­dı­ğı so­ru­lan Ay­dın Do­ğan, şu açık­la­ma­yı yap­mış:
_ “(Ya­zar­lar çı­ka­rıl­dı) de­yin­ce ak­la ilk ge­len iki ta­ne ya­zar olu­yor. Bi­ri Emin Çö­la­şan bir ta­ne­si de Be­kir Coş­kun.
Çö­la­şan’ı ben kov­dum.
Kı­zım ve ge­nel ya­yın mü­dü­rüm kov­ma­mak için ‘şöy­le ya­pa­lım böy­le ya­pa­lım’ di­ye­rek be­ni uyut­ma­ya kalk­tı­lar.
So­nun­da de­dim ki, iki­niz bir­den gi­der­si­niz. So­nun­da İz­mir’de Emin’i kov­du­lar. Emin’in ko­vul­ma­sın­da hiç­bir si­ya­si par­ti, as­ker­ler de da­hil, ‘bu ada­mı at’ di­ye bir ıs­rar­da bu­lun­ma­dı.
‘Emin’ yö­ne­ti­le­mez ha­le gel­miş­ti, Emin bu ga­ze­te­nin sa­hi­bi­nin gü­cü ‘ba­na yet­mez’ di­yor­du. Ta­kın­tı­yı mes­lek ha­li­ne ge­tir­miş­ti. ‘İ Me­lih’, di­ye­rek her ya­zı­sın­da 10 bin do­lar ce­za öde­me­ye baş­la­mış­tım. ‘Emin ta­kın­tı­yı bı­rak, kam­pan­ya aç­ma­yı bı­rak’ de­di­ğim­de de ‘hü­kü­me­tin aley­hi­ne yaz­ma­ya­yım mı?’ di­yor­sun de­di. Ben de ağ­zı­ma ge­le­ni söy­le­dim. Ben sa­na ‘hü­kü­met aley­hin­de yaz­ma’ de­mi­yo­rum, bu­ra­sı ‘ba­ba­nın çift­li­ği de­ğil’ de­dim. Emin’i ben çı­kar­dım, çı­kart­tı­ğı­ma da çok iyi et­tim. Ben kov­dum, her­ke­se de he­sa­bı­nı ver­me­ye ha­zı­rım.
Be­kir’e hak­kı­mı he­lal et­me­ye­ce­ğim. Be­kir’in git­me­me­si için çok gay­ret sarf et­tim. ‘Gel sa­na İs­tan­bul’da da­ire ala­lım’ de­dim. Emin her de­fa­sın­da biz­den gö­tür­dü. Be­kir öy­le bir şey de yap­ma­dı. Çün­kü Be­kir’e çok pa­ra ver­miş­ler. Ga­ze­te­ler­den in­san­lar ay­rı­lır, gi­der­ler, ge­lir­ler. Ba­na hiç­bir si­ya­si ik­ti­dar ne Tur­gut Özal ne Sü­ley­man De­mi­rel ne de as­ker­ler ‘bun­la­rı iş­ten ata­cak­sın’ de­me­di. Sa­de­ce tel­kin­de bu­lun­duk­la­rı ol­muş­tur. ‘Be­kir’e git’ de­me­dim. Bir gün te­le­fon et­miş­tim ‘iyi ki var­sın de­mek için’ ken­di­si­ne. Be­kir bir ya­zı yaz­mış­tı ‘iyi ki var­sın Hür­ri­yet’ di­ye, çok duy­gu­sal bir ya­zıy­dı. Ben de onu ara­yıp ‘iyi ki var­sın’ de­miş­tim, şim­di de iyi ki yok­sun di­yo­rum.”
Al­dı­ğı “iha­le”ler ve “kre­di”ler so­ru­lun­ca da, Ay­dın Bey de­miş ki;
_ “(Eğer 28 Şu­bat’ı ya­ni 1996-2000 dö­ne­mi­ni) di­yor­sa­nız ben o dö­nem­de hiç­bir iha­le al­ma­dım... PO­AŞ’ı bu­ra­da aç­tı­nız. Ta­ma­men yan­lış bil­gi­niz var... PO­AŞ, TV’de ka­mu­oyu önün­de açık ar­tır­ma­ya çı­ka­rıl­dı. Son ola­rak iki grup kal­dı. Koç ve Şa­hin gru­bu. Ben PO­AŞ’ı iha­le ile al­dım. 10 grup gir­di iki grup kal­dı, her şey hal­kın gö­zü önün­de ol­du. ‘1 mil­yar 260 mil­yon do­lar’ biz ver­dik. Ben iha­le­siz bir şey al­ma­dım. İkin­ci­si; ka­mu ban­ka­la­rın­dan hiç pa­ra kul­lan­ma­dım. 1990-2000 yı­lı ara­sın­da ka­mu ban­ka­la­rın­dan uzak dur­dum. Ne­re­den çı­ka­rı­lı­yor bil­mi­yo­rum. Ka­mu ban­ka­la­rı­nın ka­pı­sın­dan geç­me­dim. 2000 yı­lın­da­ki PO­AŞ iha­le­si ya­pıl­dı­ğı za­man bu pa­ra­nın 500 mil­yo­nu­nu, -ki sis­tem böy­le iş­li­yor­du- ya­rı­sı­nı ben koy­dum ya­rı­sı­nı İş Ban­ka­sı koy­du. Di­ğe­ri­ne de ban­ka­lar kon­sor­si­yu­mu gir­di. Ak­bank, Fi­nans­bank, Ga­ran­ti Ban­ka­sı gi­bi ban­ka­lar var­dı. Bir de Va­kıf­bank var­dı.”
Ay­dın Do­ğan, es­ki Baş­ba­kan­lar­dan Me­sut Yıl­maz ve Tan­su Çil­ler ile olan iliş­ki­le­ri­ni ise şöy­le an­lat­mış:
_ “Be­nim ‘Me­sut bey ya da Tan­su ha­nı­mı des­tek­le­mem’ di­ye bir şey yok. Olay şun­dan kay­nak­lan­dı. Sa­bah ga­ze­te­si Tan­su Ha­nım’ı des­tek­le­me­ye baş­la­dı. Bi­zim­le de re­ka­be­ti­ni de­vam et­ti­ri­yor­du. Biz de ‘Tan­su ha­nı­ma kar­şıy­dık.’ Çün­kü Tan­su ha­nı­mın Ame­ri­ka’da­ki mal var­lı­ğı­nı ya­yın­la­mış­tık. Tan­su ha­nı­ma kar­şı ol­du­ğu­muz için de­ğil. Ga­ze­te­ci­lik yap­tık. Hat­ta o ga­ze­te­yi­ci tal­tif et­tik. O ha­ber­den son­ra Tan­su ha­nım­la ara­mız­da ‘li­mo­ni, has­ma­ne’ de­me­ye­yim ama bir ge­ri­lim ol­du.
Ben ken­di­mi bir­den bi­re bu­nun içe­ri­sin­de bul­dum. Dinç Bil­gin Gru­bu da ‘Tan­su ha­nı­mı’ des­tek­ler ol­du. Biz Tan­su ha­nı­ma kar­şı ol­du­ğu­muz için ‘Me­sut bey­ci’ ol­mak du­ru­mun­da gö­rün­dük. Ba­na Ca­nan Bar­las söy­le­miş ‘iha­le­le­ri kre­di­le­ri gö­tür­dü­ler’ di­ye. Ben; Re­fah­yol ik­ti­dar­day­ken İs­tan­bul ener­ji da­ğı­tı­mı iha­le­si­ne gir­dim ve ‘bi­rin­ci ben ol­dum.’ Öy­le bi­li­yor­dum. Tam o gün­ler­de ik­ti­dar de­ğiş­ti, Me­sut bey gel­di. Me­sut bey be­ni 1,5 se­ne oya­la­dı ve ip­tal et­ti so­nun­da. Ben ne Me­sut bey­den ne Tan­su ha­nım­dan iha­le al­dım. Me­sut bey­le dost­lu­ğum var mıy­dı? Var­dı. Aram iyi miy­di? İyiy­di. Ama Me­sut be­yin hü­kü­me­ti­nin dev­ril­me­si­nin en bü­yük et­ken­le­rin­den bi­ri­si Türk Ti­ca­ret Ban­ka­sı ola­yı­dır. Bu ola­yı be­nim ga­ze­te­ci­le­rim çı­kar­dı.”
VAY ŞE­REF­SİZ VAY!
¥ “411 el ka­osa kalk­tı” man­şe­ti­nin so­rul­ma­sı üze­ri­ne de Do­ğan, “Dua edi­yo­rum ki bu so­ru­yu Er­tuğ­rul’a sor­say­dı­nız, ama sor­ma­mış­sı­nız. Ben Bod­rum’day­dım ora­da ha­be­rim ol­du. Yan­lış bul­dum, ha­ta­dır” ifa­de­le­ri­ni kul­lan­mış...
Ah­met Ka­ya için atı­lan “Vay şe­ref­siz vay” man­şe­ti için Do­ğan, “Keş­ke bu ka­dar kes­kin ve sert baş­lık atıl­ma­say­dı” di­ye ko­nuş­muş!..
Ay­dın Do­ğan’a, “Er­do­ğan’la iliş­ki­le­ri” de so­rul­muş... O da de­miş ki;
¥ “Ga­yet iyi... Ara­mız­da dost­luk, sa­mi­mi­yet, ar­ka­daş­lık, iliş­ki­si yok ama ga­yet me­de­ni iliş­ki­ler içe­ri­sin­de­yiz... Ken­di­si­ni gö­rün­ce ge­rek­li ‘say­gı­yı’ gös­te­ri­rim, o da ‘hal ha­tır’ so­rar... Bir sı­kın­tım yok. Ol­du­ğu za­man da gi­de­rim ül­ke­nin baş­ba­ka­nı­na. Eğer baş­ba­ka­na gi­di­le­cek bir me­se­lem var­sa, gi­de­rim. Şu an­da bun­dan bir­kaç yıl ön­ce ka­mu­oyu­na yan­sı­mış olan sert­lik­ler şu an­da yok.”

ER­BA­KAN’IN HA­VUZ KA­RA­RI
Ay­dın Do­ğan’ı din­le­di­ği­mi­ze gö­re, şim­di de Tur­gay Ci­ner’e ge­çe­lim mi?..
Ci­ner; med­ya­ya ar­zu ede­rek de­ğil zor­la­na­rak, pa­ra kap­tı­ra­rak gir­mek zo­run­da kal­dı­ğı­nı an­lat­mış ve ek­le­miş:
¥ “5 Ni­san 1994, önem­li bir ta­rih­tir. Do­lar art­tı, ço­ğu ki­şi iş ha­ya­tın­da önem­li şey­ler kay­bet­ti... Ba­zı­la­rı ise fır­sat­la­rı de­ğer­len­di­re­rek, ka­zan­mak için ham­le­ler yap­tı... Bu sü­reç, 2001’e ka­dar de­vam et­ti... Bu sü­re için­de med­ya­nın al­dı­ğı rol de, bun­dan pay kap­mak ol­muş­tur... Bu­ra­da si­ya­si en­te­lek­tü­eli­te, ide­olo­ji, ta­raf­gir­lik ba­na gö­re sub­jek­tif kri­ter­dir... Ob­jek­tif kri­ter; pay kap­ma kav­ga­sı­dır... Pay kap­ma kav­ga­sı da iki­ye ay­rı­lır; bi­ri ha­yat­ta kal­ma için pay kap­ma, di­ğe­ri da­ha bü­yük par­ça al­mak için pay kap­ma... Bi­ri­si et der­din­de, bi­ri­si can der­din­de olan grup­lar ola­bi­lir.
Re­fah­yol ik­ti­da­rın­da; hü­kü­me­tin al­dı­ğı ener­ji özel­leş­tir­me­le­ri ve ka­mu pa­ra­la­rı­nın bir ha­vuz­da top­lan­ma­sı ka­ra­rı önem­li ki­lo­met­re ta­şı­dır... Bu iki ka­rar da, yüz­de bir mil­yon doğ­ru­dur... Ama aka­me­te uğ­ra­tıl­mış­tır.”
Tur­gay Ci­ner, “asos­yal” bi­ri ol­du­ğu­nu ba­kın na­sıl an­lat­mış;
“Ben te­kil bi­ri­yim, TÜ­Sİ­AD’a, MÜ­Sİ­AD’a üye de­ği­lim... Ti­ca­ret, sa­na­yi oda­sı­na git­mem... Si­lo­pi, Si­vas, Kon­ya’da, dağ­da, ba­yır­da ça­lı­şı­yo­rum. Asos­yal ki­şi­li­ğe sa­hi­bim... Gö­rüş­tü­ğüm in­san sa­yı­sı 3 ki­şi­yi geç­mez... Ku­ru­lu dü­ze­nin ada­mı de­ği­lim. Ku­ru­lu dü­ze­nin ada­mı ol­ma­dı­ğı­nız için hem İs­tan­bul hem An­ka­ra ku­ru­lu dü­ze­ni, siz­den haz­zet­mez. Çün­kü iliş­ki­le­ri­niz yok­tur... Kul­la­nıl­ma­ya açık de­ğil­si­niz... 1 Ni­san 2007’de o gün­kü ku­ru­lu dü­zen, bu ta­raf­ta­ki ku­ru­lu dü­ze­ni ik­na ede­rek, kan­dı­ra­rak, ne ol­du bil­mi­yo­rum, onun üs­tü ka­pan­dı. O olay vu­ku bul­du. Biz ga­ze­te­ci­li­ğin dı­şı­na çık­tık.
Ne BDDK ne TMSF’nin, Dinç Bil­gin’in elin­den zor­la al­dı­ğı bir şey yok­tur. Bat­mış bir Dinç Bil­gin’in, ka­nun­lar ge­re­ği, ban­ka­la­rı ba­tan ki­şi­ler ne­re­ye git­tiy­se, o ad­re­se git­miş­tir. Ku­ru­lu dü­zen dı­şar­dan ge­len­le­ri sev­mez, he­men dış­la­dı­lar... Mü­ca­de­le o şe­kil­de de­vam et­ti. BDDK ve­ya TMSF’nin Bil­gin’in elin­den al­dı­ğı bir çöp da­hi yok­tur.
Ba­na gö­re 1 mil­yar 100 mil­yon do­la­ra sa­tı­lan mal­dan Dinç Bil­gin’e ha­ya­tı­nın en bü­yük he­di­ye­si­ni yap­mış­lar­dır, bü­tün borç­la­rı­nı öde­ye­rek ve­ya bil­mi­yo­rum, öde­ye­cek­ler­dir.”

“BA­BA­MI AN­NEM BA­TIR­DI”
Ne der­si­niz, bi­raz da Ak­şam’ın sa­hi­bi M. Emin Ka­ra­meh­met’i din­le­ye­lim mi?..
Ka­ra­meh­met, “bu işe na­sıl gir­di­ği­ni” şöy­le an­lat­mış: “Ke­mal Ilı­cak ya­kın dos­tum­du... Ölü­mün­den son­ra oğ­lu ga­ze­te­ye or­tak ol­mak is­te­di, ola­ma­ya­ca­ğı­nı söy­le­dim, an­cak bir mik­tar pa­ra yar­dı­mı yap­tım... Ara­dan za­man geç­tik­ten son­ra Özer Çil­ler ara­dı... Erol Ak­soy’un ga­ze­te­yi al­dı­ğı­nı, be­nim de ya­rı­sı­na or­tak ol­ma­mı is­te­di... Bu işe o şe­kil­de gir­dim.
Ma­aş­lar öde­ne­me­yin­ce ala­ca­ğım­dan vaz­ge­çip, çık­mak is­te­dim... Ama ol­ma­dı... Üze­ri­me kal­dı.”
M. Emin Ka­ra­meh­met; “Naz­lı Ilı­cak’ın ga­ze­te­den ay­rıl­ma­sı­nı” da oğ­lu M. Ali Ilı­cak’ın is­te­di­ği­ni söy­le­miş... Ka­ra­meh­met’in id­di­ası­na gö­re; M. Ali Ilı­cak, “an­ne­siy­le” il­gi­li ola­rak de­miş ki;
“Ba­ba­mı ba­tır­dı,
Bu­ra­yı da ba­tı­ra­cak!”
Ka­ra­meh­met, “Ağır bir du­ru­ma ma­ruz kal­dı­nız. Kul­la­nıl­dı­ğı­nı­zı dü­şü­nü­yor mu­su­nuz?” so­ru­su­na ce­va­ben de­miş ki;
“Özel bir şey­den do­la­yı ol­du­ğu­nu zan­net­mi­yo­rum. Ça­re­siz­lik­ten do­la­yı ya­pı­lan ha­re­ket di­ye dü­şü­nü­yo­rum. Biz bel­ki be­ce­rik­si­ziz, ba­sı­nı bu şe­kil­de kul­lan­ma­dık... Be­nim ba­sı­na gir­mem ha­tay­dı. Çık­ma­sı ko­lay de­ğil, in­şal­lah dü­zel­te­ce­ğiz...
Ay­taç Yal­man’ı bir ke­re gör­düm, teb­rik et­mek için git­tim... Kim­se­ye tes­lim ol­ma­dım... Kim­se­den bir şey is­te­me­dim ki, tes­lim ola­yım!”
Bü­tün bu söy­le­nen­ler doğ­ru mu aca­ba?.. Eğer doğ­ruy­sa, 28 Şu­bat Dar­be­si’ni kim, na­sıl yap­tı?!?
28 ŞU­BAT SA­VU­NU­LA­MAZ!
Ney­se... Ge­çe­lim Za­fer Mut­lu’ya...
Dinç Bil­gin’in uçu­ru­ma yu­var­lan­dı­ğı dö­nem­de Sa­bah’ın Ge­nel Ya­yın Yö­net­me­ni olan, Dinç Bil­gin bat­tık­tan son­ra da Va­tan ga­ze­te­si­ni çı­ka­ran Za­fer Mut­lu da ifa­de­sin­de de­miş ki;
¥ “28 Şu­bat’ın sa­vu­nu­la­cak hiç­bir ta­ra­fı yok­tur... Ba­sı­nın da yan­lış­la­rı ol­muş­tur. Evet 28 Şu­bat sü­re­cin­de yan­lış­la­rı­mız ol­du... Ta­kım tu­tar gi­bi bir si­ya­si par­ti­yi tu­tup, öbür si­ya­si par­ti­ye kar­şı ol­mak yan­lış­tı.
Tür­ki­ye o se­çi­me gi­der­ken bir par­ti ga­ze­te­si gi­bi dav­ran­dık. Ken­di­mi­zi faz­la kap­tır­dık. Ken­di­mi­zi bir ta­raf­ta bul­duk. Bu­gün de var. Ba­sın eti­ği açı­sın­dan yan­lış yap­tık.
28 Şu­bat’tan 5 gün ön­ce Tan­su Çil­ler ile evin­de ön­ce baş ba­şa gö­rüş­tü­ğüm. Ba­na; ‘İk­ti­da­rı ala­ca­ğı­nı, as­ker­le­rin ken­di­si­ni des­tek­le­di­ği­ni’ söy­le­di... Ken­di­si­ne ‘yan­lış dü­şü­nü­yor­su­nuz... Öy­le bir ha­va yok’ de­dim. Ba­na iti­raz et­ti. Son­ra aşa­ğı­ya in­dik.
Fa­tih Çe­kir­ge ve Ha­san Ce­mal de var­dı... Kah­val­tı sı­ra­sın­da ‘tey­bi ka­pa­tın bir şey söy­le­ye­ce­ğim’ de­di... Ba­na yu­ka­rı­da söy­le­dik­le­ri­ni an­lat­tı. Ara­dan 1 ay geç­ti, Fa­tih Çe­kir­ge bu­nu yaz­dı. O za­man ki­me git­se­niz as­ker­le­rin es­tir­di­ği ha­va ko­nu­şu­lu­yor­du...
Dinç Bil­gin’in ha­ta­sı, Eti­bank’a or­tak ol­mak ka­dar Ca­vit Çağ­lar’ın his­se­si­ni Ha­zi­ne’den dev­ral­ma­sı ol­muş­tur... Te­ker­lek ora­da kı­rıl­dı.”
“Man­şet­ler ken­di dü­şün­ce­niz miy­di yok­sa si­ze böy­le ya­yın yap­ma­nı­zı tel­kin eden baş­ka­la­rı var mıy­dı?” so­ru­su­na Mut­lu, şu kar­şı­lı­ğı ver­miş:
“Ha­ya­tım­da tek bir bri­fin­ge git­tim... Hiç­bir ko­mu­ta­nı ta­nı­mam. 28 Şu­bat dö­ne­mi­nin meş­hur ba­sın top­lan­tı­sı­na git­tim. Fa­tih Çe­kir­ge, ‘Çe­vik Bir si­zin­le ta­nış­mak is­ti­yor’ de­di. Bri­fing­den son­ra gi­dip ken­di­siy­le ta­nış­tım. 15 da­ki­ka sür­müş­tür. Çe­tin Do­ğan bri­fing­de söy­le­di­ği, ‘ge­re­kir­se si­lah kul­la­nı­rız’ la­fı­nı ora­da da kul­lan­dı. Erol Öz­kas­nak ba­na 3-4 kez te­le­fon et­miş­tir. As­ker kar­şı­tı isim­ler biz­de ya­zı­yor­du. As­ker­den ge­len te­le­fon­lar, ‘bun­lar de­mok­rat­lık uğ­ru­na TSK’ya za­rar ve­ri­yor’ şek­lin­dey­di. Bek­len­ti­si atın... Ta­ma­mı­nı tut­tuk. Dar­be­den son­ra ay­rı­lan ol­du. An­dıç al­çak­ça, onur­suz­ca bir olay­dı. Or­tam çok ger­gin­di. Meh­met Ali Bi­rand ile yol­la­rı ayır­dık. Çok yan­lış­tı, ken­di­mi­zi ko­ru­mak için yap­tık.
As­ke­ri­ye­den hiç­bir ha­ber yap­ma­dım... On­lar­la hiç iliş­ki kur­ma­dım... O dö­nem tür­ban­lı öğ­ren­ci­le­rin tek gir­di­ği yer be­nim, kar­de­şi­min ve ba­ba­mın ku­ru­cu­su ol­du­ğu Bil­gi Üni­ver­si­te­si’dir. Kar­de­şi­min ho­ca­lı­ğı bı­rak­ma­sı­nın tek ne­de­ni gör­dü­ğü bas­kı­lar­dır!”
Ehh, ne di­ye­lim?..
“Yer­sen!!!”

HER­KES MA­SUM­SA!
Gör­dü­ğü­nüz gi­bi; hiç­bir pat­ron “as­ke­ri­ye” ile sü­rek­li bir iliş­ki kur­ma­mış, on­lar­dan hiç­bir “ta­li­mat” da al­ma­mış­lar!..
Ben de, ye­dim bun­la­rı!..
Bu pat­ron­lar bu ka­dar “as­ker­den uzak”tı, bu ka­dar “dik du­ruş­lu” ve “tu­tar­lı”ydı da, bu “dar­be”ye kim des­tek ver­di kim “cun­ta­cı­la­rın bül­te­ni” ol­du aca­ba?!?
Bu pat­ron­lar, o zaman ya “uzay­da”ydılar ya da çalışan­larına söz geçiremiyor­lar­dı!.. Bel­ki de, on­ların güdümüne gir­miş­ler­di!..
Ya da, ya da;
Dün “laike”ydiler,
Bugün “melâike” poz­ların­dalar!..


Medi­pol’e teb­rik ve te­şek­kür
Res­mî açı­lı­şı Baş­ba­kan Tay­yip Er­do­ğan ta­ra­fın­dan dün ya­pı­lan Me­di­pol Üni­ver­si­te­si Has­ta­ne­si’nin “İlk has­ta­la­rın­dan bi­ri” ol­mam ha­se­biy­le, ora­sı­nın na­sıl bir has­ta­ne ol­du­ğu­nu en iyi ben bi­li­rim...
“Ge­nel, Kalp-Da­mar Cer­ra­hi­si, On­ko­lo­ji, Ağız-Diş ve Çe­ne Has­ta­lık­la­rı” gi­bi 4 önem­li ih­ti­sas bö­lüm­le­ri bu­lu­nan ve ay­rı­ca “470 ya­tak ka­pa­si­te­si” ile ge­niş bir kit­le­ye hiz­met ve­re­cek olan Me­di­pol’ün hiz­met ver­me­ye baş­la­dı­ğı ilk gün­ler­de; hem “Kalp kont­ro­lü” yap­tır­dım, hem de ko­lum­dan “fi­zik te­da­vi” gör­düm ve sağ­lı­ğı­ma ka­vuş­tum.
Ne ya­lan söy­le­yim; “has­ta­ne­nin yö­ne­ti­ci­le­ri”nden “dok­tor”la­rı­na, “sek­re­ter­ya”sın­dan ka­pı­da­ki “gü­ven­lik­çi”le­ri­ne ka­dar çok sı­cak bir il­gi ve “gü­ler­yüz” gör­düm.
Ken­di­le­ri­ne, ni­ce­dir “te­şek­kür” et­mek is­ti­yor­dum...
Bu ve­si­ley­le “Kalp-Da­mar” ve “Or­to­pe­di” ser­vi­si­nin dok­tor­la­rı ile “Fi­zik Te­da­vi Mer­ke­zi”nin dok­tor, tek­nis­yen ve sek­re­ter­le­ri­ne can-ı gö­nül­den te­şek­kür edi­yor, “il­gi”le­ri­nin ve “gü­ler­yüz”le­ri­nin da­im ol­ma­sı­nı di­li­yo­rum.
Fah­ret­tin Ko­ca Bey’in şah­sın­da, has­ta­ne­nin ku­rul­ma­sın­da eme­ği ge­çen her­ke­si teb­rik edi­yor ve ba­şa­rı­la­rı­nın de­va­mı­nı te­men­ni edi­yo­rum...

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Karakaya Arşivi