Bayrağımı rahat bırakın!
Yüreğimi ürperten haber özetle şöyle:
“Diyarbakır'da DTP'nin düzenlediği basın açıklaması sırasında bir okulun direğinde bulunan Türk bayrağını indirdikleri ve provokasyon yaptıkları iddiasıyla göz altına alınan 1'i kadın 4 kişi Cumhuriyet Savcılığı'na sevk edildi.”
Bereket versin DTP bayrağa saldırıyı kınamış.
Kınamalı; çünkü bu saldırı yüreğimize sığmaz!
-
Be hey haddini bilmez saldırganlar!
“Kültürel özgürlük” isteyebilirsiniz...
“Ana dilde eğitim” diyebilirsiniz...
Hatta arada bir “Apo’ya özgürlük” hasretinizi bile seslendirebilirsiniz.
Bazıları içimize sinmese de katlanır, birlikte yaşayıp gideriz.
En azından bunun için çaba gösteririz.
Ama bayrağa saldırırsanız...
Ona el, ya da dil uzatırsanız...
Ona karşı saygısızlık anlamına gelen bir eylemde bulunursanız...
Kişisel hak ve özgürlüklerinizi sizden ziyade savunanlarımızla, hatta otonomi-motonomi konuşmanıza izin verilmesini isteyenimizle, “Ne hakkı-hukuku ya, basacan sopayı hizaya getirecen!..” diyenimize kadar, tüm yürekler bütünleşip size isyan ederiz.
Bedenimize dokunun... Ruhumuza dokunun...
Hatta yüreğimize bile dokunun...
Ama bayrağımıza asla dokunmayın!
çünkü ona dokunmak, sadece Türk’ün yüreğine dokunmak değil, Kürd’ün, Laz’ın, çerkez’in, Abaza’nın, Arnavut’un, Arab’ın; özet olarak yüzlerce yıl önderlik ettiği tüm Müslüman milletlerin de varlığına dokunmaktır.
O bayrağa dokunmak, o bayrakta sembolleşen “İ’lâ i Kelimetullah” ahdine dokunmaktır!
Malazgirt’te Alpaslan’ın, Suriye’de Kılıçarslan’ın, Söğüt’de bir “Sünnet Devleti”nin temellerini atan Osman Gazi’nin, Roma’yı “İslâmbol” yapan Fatih Sultan’ın ve “Hadim-ül Haremeyn Eşşerefeyn” Yavuz Sultan Selim Han’ın, nihayet çaldıran yolunda Yavuz Padişah’a hem el, hem gönül veren İdris-i Bitlisi’nin ruhuna dokunmaktır.
çok şeye dayanır, tahammül ederiz de, Peygamber-i âlişan’ın fethe dair müjdesini rehber edinerek devleşen, devleştikçe de devletleşen muazzez ecdadımızın ruhunun taciz edilmesine dayanamayız!
Bayrağımız yalnızca geçmişimiz değil, aynı zamanda da geleceğimizdir...
Kimse ne geçmişimize dokunabilir, ne de geleceğimizi karartabilir!
Bu yüzden çekin kirli ellerinizi bayrağımın üzerinden!
Sizin terör eylemlerinizde salladığınız renkli bezlere benzemez, o bayrak...
O bayrak, “Mavi göklerin beyaz ve kızıl süsü”dür...
“Kızkardeşimin gelinliği, şehidimin son örtüsü”dür.
Bilen bilir...
O bayrak, aşiretten devlet çıkaran hikmetin sembolüdür!..
O bayrak, on yıllık fetretten elli sene sonra Roma’yı fetheden kuvvetin sembolüdür!..
O bayrak, hayatını vatanına vakfetmiş izzetin sembolüdür!..
O bayrak, “çanakkale geçilmez” hükmünü tarihin yüreğine yazdıran cesaretin sembolüdür!...
O bayrak, düştüğü her yerde kalkmasını bilen devletin sembolüdür!..
Nihayet o bayrak, tarih boyunca ve hâlâ uğruna evlâtlarını şehit veren bir milletin sembolüdür!
O bayraktaki hilâl Şeyh Edebali’nin göğsünden çıkıp Osman Gazi’nin göğsüne giren “devlet müjdesi”dir!
O bayraktaki yıldız, yeryüzüne sığmayan geniş düşünce tarzının, kendine ebediyette yer araması anlamındadır...
Hilâlin yıldızla bütünleşmesi ise, ahiretten vazgeçmeden dünyaya sahip olmayı simgeler...
Kızıllığını, etnik ayrımcılık anlayışı içinde değil, dini bütünlük içinde bir birine sarılıp bayrağını korurken şehit olan Türk’ün, Kürd’ün, Laz’ın, çerkez’in, Abaza’nın, Arnavut’un, kısacası “Anadolu şehitleri”nin kanından alır...
Beyazlığı ise, ebediyete uzanan umutlarımızı canlandırır.
Anlayacağınız o bayrak sadece bir dünya değil, kıymetini bilen için, dünyanın yanı sıra ahiret, bu anlamda da ebediyettir.
Sakın bayrağıma dokunmayın!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.