Toplumun Aynaları Göstergeleri
Bir toplumun aynaları, göstergeleri vardır. Bunlara iyi bakılırsa o toplumun nasıl bir toplum olduğu anlaşılır.
*Birinci ayna/gösterge: Trafik... Trafik kazaları... Adam otobüs durağına otomobiliyle giriyor, beş mâsum vatandaşı feci şekilde vahşice biçiyor, ezip öldürüyor. On ay yatıp çıkıyor... Yollar kan gölü... Terörden çok trafikte ölümler ve yaralanmalar oluyor... Otomobillerin park meselesi çözülmez bir kriz halini almış...
*Eğitim: Her taraf okul dolu, on milyondan fazla çocuk okuyor. Bir ordu kadar öğretmen var. Eğitim çarkı cehennemî bir şekilde dönüyor ama lise bitirmiş ana dili Türkçe olan bir vatandaş, 1928'den önce basılmış Türkçe kitapları, atalarının mezar taşlarını okumaktan aciz.
*Medya: Ülkede terör var, her gün şehitler... Korkunç patlamalar... Basılan asker ve polis karakolları... Bazı günler yer yerinden oynuyor... Kanlar, gözyaşları, feryatlar... Medya hem bunları bildiriyor, hem de alabildiğine magazin, futbol ve şehvet haberleri... Müstehcen karılar... Şımarık zenginler... Danslar, fuhuşlar, kaçamaklar... Seks seks seks... Bazı tv'lerin yayınları toplumu ifsad ediyor.
*Hukuk, yargı, adalet: Dünyanın en büyük hapishaneleri bizde. İçleri tıka basa suçlu ve tutuklu dolu. Vatandaşların yarısı birbiriyle nizalı, kavgalı. Dev adliye binaları. Bir ordu kadar hakim, savcı. Bir o kadar avukat. Ceza Kanununda zina suç değil. Verilen cezalar kamu vicdanını tatmin etmiyor. Ülke çapında suç patlaması var.
*Müslümanlar: Ülkenin ezici çoğunluğu Müslüman ama sabah namazlarında camiler boş. Ramazanda büyük şehirlerde açıkça oruç yeniyor. Zahirde bir kesimde dindarlık var gibi ama İslam ahlakı yok. Müslümanlar birbirinden kopuk binlerce hizbe, fırkaya, cemaate, tarikata, gruba ayrılmış. Bir İmam-ı Kebir ve Ümmet teşkilatı yok.
*İsraf: İmkanı olanlar, fırsat bulanlar israf içinde yaşıyor. Günde milyonlarca ekmek çöpe atılıyor. Lüks, şatafat, aşırı tüketim, konfor, gösteriş, gurur, kibir... Lüzumsuz ihtiyaçlar çoğaldıkça çoğalıyor. Lüks meskenler, lüks yazlıklar, lüks otolar, lüks giysiler, lüks yeme içme...
*Yabancılara toprak ve mülk satışı: Çoğu Ermeni ve Rum asıllı yabancılar yüksek fiyatlar vererek cayır cayır mülk ve toprak satın alıyor. Vaktiyle 1930'lu yıllarda Filistin Arapları da topraklarını Yahudilere satmıştı...
*Şehitler ve sınıflar: Şehitler hep fakir, ezilmiş, sıkıntı çeken ailelerin çocukları. Zenginlerin, kodamanların, nüfuzluların, pabucu büyüklerin çocukları ateş hattında değil. Halbuki İngiltere Kraliçesinin torunu Prens Harry Afganistan'a helikopter pilotluğu yapmak üzere gönderildi. Danimarka Genelkurmay başkanının oğlu da Afganistan'da vurulup ölmüştü...
*Kiliseler, medreseler, tekkeler: Yeni kiliseler yapılıyor, eskileri tamir edilip açılıyor ama Müslümanların medreseleri ve tekkeleri hâlâ yasak, hâlâ kapalı...
*Karadeniz'de deniz ile kara arasına bir yol yapılıyor, şehirleri seller basıyor, ölümler oluyor.
*Bütün gıda maddeleri ve içeceklerde sağlığa zararlı kimyevî maddeler var. Yeterli kontrol ve analizler yapılmıyor.
*Yazı aylarında fuhuş, zina, ahlaksızlık patlaması oldu. Bursa Emniyet Müdürü, "Geceleri Kültürparkta her çalının altında sevişen bir çift var. Biz polis olarak bir şey yapamıyoruz..." diye feryat etti.
Bunca ahlaksızlık, olumsuzluk, rezalet içinde faydalı ve faydalı sanılan işler de yapılıyor mu? Elbette yapılıyor. Sayayım:
Otoyollar... Hızlı trenler... Gökdelenler... Yedi yıldızlı oteller... Lüks ve israflı turistik umre seferleri... Lüks alış veriş merkezleri... Lüks restoranlar... Fakir ve düşkün kimselere maaş bağlanması...
Maddî bakımdan görülmemiş bir kalkınma ve bir kesimde büyük zenginlik var.
Maddî zenginlikle beraber kültür, adalet, eğitim, ahlak konusunda aynı kalkınma yok. Aksine bazı sahalarda gerileme var.
Medenî Kanun toplumun temeli olan aileyi sarsıyor.
Ceza Kanunu toplumun yapısına uygun değil.
Siyaset kirlenmiş durumda.
Toplumda çürüme ve dağılma alametleri var.
Bedevî, a'rabî, gecekondu, göçebe kültürü yaygınlaşıyor... (Bir kimse bahçe içinde, 500 metre karelik, yüzme havuzlu şahane bir meskende yaşayarak, çok lüks bir otomobile binerek, krallar gibi yiyerek içerek de bedevî olabilir...)
Mimarlık, şehircilik yürekler acısı.
Eşitsizlik ve ayırımcılık devam ediyor. Çoğunluğa mensup dindar kadın avukatlar, dindar memureler başları kapalı olarak çalışamıyor.
Lüks mevki ücreti ödeyen yolcuların lüks bekleme salonlarında ağırlanmalarına bir şey demem ama halka hizmet mevkiindeki birtakım bürokratların, milletvekillerinin, kodamanların VİP salonlarına girmesini çok ayıplıyorum.
Son olarak şunu söylemek isterim: Bu yazıyı niçin yazdım? Yıkıcı, tahrip edici muhalefet yapmak için mi? Hayır... Bir kimsenin bazı gerçekleri yazması, bazı tenkitleri yapması gerekiyordu... Yalan yazmışsam onun ayıbı bana yeter. Doğru yazmışsam vazifemi yapmış olurum.
* (İkinci yazı)
Hayal ve Ütopya Değildir
Müslümanlar tarih boyunca yeryüzünde çok büyük devletler ve nizamlar kurmuştur.
Osmanlı "Milletler Birliği" bunların başında gelir. Hulefa-i Râşidîn devrinden sonra Kur'ana ve Sünnete en fazla yaklaşmış, en fazla uygun olan sistem Osmanlı devlet-i aliyyesidir.
Osmanlı denilince onun yükselme devrini düşünmek gerekir.
İspanyada Endülüs İslam devleti, çağındaki Hıristiyan devletlerden kültür, medeniyet, ilim, irfan bakımından kat kat üstündü.
Asr-ı Saadet Peygamber devridir. Müslümanlar yeniden bir Asr-ı Saadet kuramazlar ama onu ideal ve ölçü alarak yeryüzünde Kur'ana, Sünnete, Şeriata, Allahın rızasına uygun âdil ve insaflı sistemler, nizamlar, düzenler ve devletler kurabilirler.
Müslümanlar Allahın ve Resulünün gösterdiği yoldan giderek, öğrettiği metotlarla hareket ederek, alimlerinin ve bilgelerinin rehberliğinde birlikte malla ve canla çalışarak, mensuplarının yüzde doksanının beş vakit namaz kılacağı toplumlar oluşturabilirler. Halkın yüzde doksanının namaz kılması bir hayal, bir ütopya değildir. Bugün böyle olan İslam ülkeleri vardır. Müslüman kadın ve kızların tesettüre girmesi bir hayal ve ütopya değildir. Hafta tatilinin Cuma olması, İslam hukukun geçerli olması, islamî eğitim verilmesi de ütopya değildir.
Böyle şeyler hayaldir, ütopyadır diyenler Müslüman değil bozguncudur.
Biz Müslümanlar Allahın emirlerini, Peygamberin (Salat ve selam olsun ona) buyruklarını; Kur'anın, Sünnetin, Şeriatın islamî hikmetin düsturlarını yerine getiren tek bir Ümmet olursak, Müslüman gibi çalışırsak, nefislerimize ve şeytana uymazsak, Peygamberin vekili durumundaki muhterem ve mübarek bir zata biat ve onun vezirlerine itaat edersek yapamayacağımız yoktur. Allah Kur'anda mü'minlere zafer vaat etmiştir.