Yavuz Bahadıroğlu

Yavuz Bahadıroğlu

“Ali topu at!”


“Ali topu at!”


İlkokul birinci sınıfta okuduğum “Alfabe”de şaşırtıcı ilk ibare vardı: 
“Uyu uyu yat uyu...

” 
Bu ibarenin hemen üstünde, kısa pantolonlu, al yanaklı, gürbüz bir çocuk resmi uyurdu...


Biz köyde kısa pantolon giymezdik, ama kasabaya her gidişimde kısa pantolonlu çocuklar görür, için için gülerdim.


Çünkü onları her görüşümde, alfabenin sayfaları arasında uyuyan çocuğu hatırlardım.
“Uyu uyu yat uyu!”
Kısa pantolonlu gürbüz çocuklar büyüdüler ve mutlu azınlığı oluşturdular...


Biz de büyüyüp mutsuz azınlığı oluşturduk...


Biz geçim derdine koştururken, geçimden yana dertleri olmayan eski kısa pantolonlular, ideolojik konulara dadandılar:

“Laikliği” ve diğer “Atatürk ilkeleri”ni koruyup kollamaya çıktılar...


Nice zaman uğraştılar.
Bizi darbeler uyutmadı, onları “koruma-kollama” telâşı...


Hülâsa milletçe uykusuzluk çekiyoruz! O zaman alfabedeki “Uyu uyu yat uyu” önerisi ne işe yarıyor?
Söylemek istediğim bu değil aslında, ben “Alfabe”deki ikinci emre takılmış durumdayım bugünlerde:
“Ali topu at!..

Ali topu tut!”


Suriye ile aramızdaki “atışma”yı çağrıştırıyor.


Bir onlar atıyor, bir biz atıyoruz!
Onların topu pamuk tarlalarına (bir defasında meskün mahalle düşüp beş can aldı) düşüyor, bizimkinin nereye düştüğü belli değil.
Başbakan Yardımcısı Sayın Bülent Arınç’a bir gazeteci ciddi ciddi soruyor:
“Nereye düştü, kaç kişi öldü?”
Sayın Arınç muzip muzip cevap veriyor:


“Cevabını biliyorum, ama söylemem.”
Yine çocukluğum düşüyor aklıma: Toplanmış, “bilmece-bildirmece” oynuyoruz...
“Findi firek, göğe direk... Bil bakalım nedir?”


“Bildim, duman.”


“Elemez-melemez, ateşin yanına gelemez.

”
Bilemeyince, oyun dışı kalmış çocuklardan biri “dışarıdan gazel” atıyor:
“Biliyorum ama söylemem!”
Bilemediğim için kendimi azarlıyor, cevabı bilen çocuğa ise “çokbilmiş” diye çıkışıyorum.
Biliyorsan söyle, söylemeyeceksen “biliyorum” deme...


Değil mi ama?..


İnsanın içine kurt düşüyor: Ne söyleyecek acaba? Suriye tarafında kaç kişi ölmüş?
“Biliyorum, ama söylemem.”
Tuhaf: Bir taraftan Suriyeli muhaliflerin hayatını kurtarmaya çalış, sınırlarını aç, yedir-içir, diğer taraftan taraftan öldür! 
Devletlerarası ilişkilerde böyle şeyler yaşanabiliyor işte. Bombalandıkça karşılık vermek zorunda kalıyorsunuz.


Başka çareniz yok...
Peki bu “Ali top at” hikâyesi ne kadar daha sürecek?
Sınır bölgelerimiz tedirgin.

Kolay değil: İnsanların yanı başına havan mermisi düşüyor. Her yer şarapnel. Her yer ölüm tehlikesi!
Tezkereye hararetle “hayır” diyen CHP’ye ve olmayan savaşı “protesto” için meydanları savaş alanına çevirenlere, “Başka formülünüz var mı?” diye sormak istiyorum.
“Söylemem” derlerse, belki yadırgamayacağım, ama şuracıkta düşüp bayılacağım.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yavuz Bahadıroğlu Arşivi