Halk gibi düşünen subay!
TBMM Darbe ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu bünyesindeki 12 Eylül darbesine ilişkin alt komisyon, dönemin DPT Müsteşarı Bilsay Kuruçu dinlemiş. Kuruçun komisyona verdiği bir bilgi ilk defa kamuoyu ile paylaşılan bir bilgi olması bakımından çok dikkat çekici.
12 Eylül darbe dönemi öncesinde Türkiyenin ekonomik durumunu yorumlayan dönemin DPT Müsteşarı Bilsay Kuruç, Bu dönemde, mevcut güçler, yani sermaye ve asker birbirine yaklaştı. Böylece ülkede iki ayrı güç merkezi oluştu demiş.
Gerçi Kuruç, 12 Eylül darbesinin ABD tarafından yapıldığına katılmıyor, ama dış güçlerin baskı yapmadan duramadığını da ifade etmiş.
Dönemin DPT Müsteşarı Kuruçun kamuoyu ile paylaştığı şu bilgi ise darbecilerin ruh hâlini yansıtması bakımından çok ibret verici. Darbeler ve darbecilerle ilgili çok ifşaat, itiraf ve açıklama duymuştuk, ama bunun gibisi her halde ilk defa oluyor. 1978 yılında, kendisini dönemin Genelkurmay Başkanı Kenan Evrenin aradığını anlatan Kuruç, hadiseyi şöyle özetlemiş: Evren, Genelkurmay Başkanlığının lojman ihtiyacı var. Subaylarım halkın arasında oturuyorlar, halk gibi düşünmeye başlıyorlar dedi. Aradan bir süre geçti. DPT olarak hazırladığımız kalkınma planı taslak halindeyken ihtiyaç ve önerileri almak için iş adamları ile sendikalarla ve ilgili kurumlarla toplantılar yapıyorduk. Genelkurmay Başkanlığında da savunma ihtiyacına ilişkin talepleri de almak için bir sunum yaptık. Sunumun sonunda Evren, Ben burada lojmanları göremedim dedi. Biz de Lojmanlar bu planın içinde ayrı olarak değerlendirilmez demiştik. (AA, 16 Ekim 2012)
İşte, darbeci anlayışa göre asıl tehlike: Subayların halk gibi düşünmesi!
Başka hiçbir kabahatleri bile olmasa, subayları halktan uzak tutmaya çalışmaları ve bunu büyük ölçüde başarmaları darbeciler için suç ve kabahat olarak yetmez mi? El insaf! Uzak tutmaya çalıştığınız bu halk başka bir ülkenin, başka bir memleketin, başka bir gezegenin halkı mı? Halktan, milletten, gerçeklerden bu kadar uzak durmaya çalışmak hangi akıl ile, hangi anlayış ile ve hangi kurmaylıkla izah edilebilir?
İşte Türkiyenin halletmesi gereken asıl mesele bu. Bilhassa tek parti/1950 öncesi yapılan da bu değil midir? Sadece subayları değil, bütün memurları halktan ayrı tutup, onları koruyan ve kollayan anlayış Türkiyeye en büyük darbeyi vurmuş oldu. Kendi içinden çıktığı halkı hakir ve aşağı görüp, onları hizaya sokmaya çalışan anlayışla zenginlik, mutluluk ve huzur elde edilebilir mi?
Bu ifade ve bu bilgi darbeleri araştıranlar için de mihenk taşı olmalı. Gerek 27 Mayıs 1960taki darbe ve gerekse onu takip eden bütün darbelerin temelinde bu anlayış var. Halktan ürken, milletten korkan bir anlayış... Subaylar halkla iç içe olursa, onun gibi düşünürmüş! Onun gibi düşünmek ne demek? Bu halk hem devletini hem milletini hem de değerlerini sever ve sayar. Onun gibi düşünmek istemeyenler neyi seviyor? Tabiî ki milletimiz her zaman darbelere karşı çıkmış, fırsat olduğunda sandıklar vesilesiyle darbecilerle hesaplaşmıştır. Darbeciler de bunu bildikleri için subayları halktan uzak tutmaya çalışmışlar. Sadece subayları mı? Bir dönem milletvekilleri bile halktan uzak, kulelerde ve kalelerde ikamet etmiyor muydu? Türkiyenin lojman cenneti olmasının altında da asıl bu anlayış yatmıyor mu? Lojmanlar satılsın denildiğinde itiraz edenlerin gerçek yüzü de bu şekilde anlaşılmış oluyor. Elbette güvenlik gerekçesiyle belli ölçüde lojman olabilir, ama bu noktada aşırıya kaçmak, subayları ve memurları halktan uzak tutmak en büyü hatadır.
Aksine subaylar ve bütün diğer memurlar (tabiî ki zengin siviller de) halk ile iç içe olmalı ki onların dertleriyle dertlensin, onların sıkıntılarını paylaşsın. Başka türlü kaynaşma, birlik, bütünlük ve kuvvet elde edilebilir mi?
Böyle düşünenlere pes bile denmez!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.