Çarpışan İki Müslüman
Tam tarihini hatırlamıyorum, onbeş yirmi yıl kadar önce genç bir Müslüman subayın kendi ağzından bir macerasını dinlemiştim. Dağlık arazide PKK ile çatışıyorlarmış. Gece bastırmış, biraz ötede PKK'lı bir terörist, karşısında bahs ettiğim o subay. İkisi de pusuya yatmışlar, sürünerek sessizce hareket ediyorlar. Silahları ellerinde. Parmakları tetikte. Saatlerce süren bir bekleyiş, kıpırdanış... Birinden biri ölecek... Nihayet genç subay bir hamle ile teröristi öldürmüş. İbretlik bir husus: Bu subay beş vakit namaz kılan dindar bir kimseydi. Öldürdüğü terörist de namazlı bir dindarmış, sonradan öğrenmiş...
Onlar niçin birbirlerini öldürmek istiyorlardı?
PKK'lı Kürtlük için, bizim subay (o tarihlerde hakim ideoloji oydu) Kemalizm sistemi için...
İkisi de Müslümandı ama İslam'a zıt iki ideoloji için çarpışıyorlardı.
Memlekette İslam hakim olsaydı, Müslümanlar tek bir Ümmet yapısı içinde yaşasalardı, altkimliklerin üzerinde İslam kimliği olsaydı onlar çarpışmayacaktı.
Ah, halkı birbirine kırdıran, ülkeyi savaş alanına çeviren, kanımızı iliğimizi kurutan bu ideolojiler!
(Bütün PKK'lılar Müslüman değil, bütün TC'liler dindar değil... Bendeniz yukarıda münferit bir vak'a anlattım.)
* (İkinci yazı)
Nefislerine Uyanlar Çok Yanılır
Allah kemal sıfatlarla sıfatlıdır ve noksan sıfatlardan münezzehtir. Allah hatâ yapmaz, ne emr ettiyse, neleri yasakladıysa haktır, doğrudur.
Peygamberler (Selam olsun onlara) ismet sıfatıyla sıfatlıdır, mâsumdur, günah işlemezler.
Bir de, mânevî dereceleri çok yüksek velîlerden, ehlullahtan bazısı korunmuştur.
Diğer insanlar çeşitli günahlar işleyebilir, büyük küçük hatâlar edebilir.
Nefs-i emmâresini öldürebilen, Kur'ana ve Sünnete uyan, Şeriat hükümlerini hayatına tatbik eden, yüksek İslam ahlakı ile ahlaklı olan sâlih kimseler, Allahın izniyle, büyük günahlardan, korkunç hatâlardan (büyük ölçüde) uzak kalırlar.
Müslümanın en büyük düşmanı nefs-i emmaresidir. Nefsine tâbi olan, onun isteklerini yerine getirmeye çalışan, günahtan ve hatâdan kurtulamaz.
"Ben günah işlemem, ben hatâ etmem. Ben her zaman haklıyım, hatâ hep başkalarındadır" diyen kimse dengesiz, çarpık, sapık bir Müslümandır.
Zâhirde Müslüman göründüğüne bakmayın, nefsini putlaştıran kişi gizli müşriktir.
Aklı başında, yüreğinde vicdan ve iz'an olan hiçbir Müslüman nefsini aklamaz.
Riyaset (başkanlık) şehveti, şehvetlerin en azılısıdır. Mâneviyat büyükleri, bu şehvetin, cinsel şehvetten üç yüz misli şiddetli ve tahrip edici olduğu beyan buyurmuşlardır.
Yüce İslam dini, mü'minleri hatâlardan korumak için istişâre=danışma prensibini koymuştur. Olgun, sâlih, akıllı, vicdanlı Müslümanlar ehil ve mu'temen=güvenilir müsteşarlarla=danışmanlarla istişare ederek iş görürler. Peygamberimiz (Salat ve selam olsun ona) "İstişare etmeyen, konunun ehli kişilere danışmayan nâdim ve pişman olur" buyurmuşlardır.
Din konusunda yanılmak istemeyenler, Kur'anı kendi heva ve re'yleriyle tefsir edip, heva ve re'y ile Kitabullahtan hüküm çıkartmasınlar.
Müslümanlar İslam'ı ve ilmihal bilgilerini muteber, güvenilir, icazetli, ehliyetli, liyakatli din alimlerinden, fakihlerden ve kâmil mürşidlerden öğrenirlerse teoride yanlışa düşmemiş olurlar.
Açık veya sinsi İslam düşmanları, dinimizi ve Ümmetimizi yıkmak için "Herkes Allahın Kitabını alsın ve dinini öğrensin" prensibini çıkartmışlardır. Bu prensip Farmason Afganî'nin, yine Farmason Abduh'un ve Reşid Rıza'nın fikridir. Onların açtığı çığır, bugün Türkiye Müslümanlarını Protestanlaştırmış, ortaya yüzlerce irili ufaklı fırka, hizip, sekt, cemaat, grup çıkmıştır. Bunlar birbirinden kopuktur. Bu Protestan mezhepler, ne bir federasyon, ne de bir konfederasyon çatısı altında birleşmiştir. Her biri bağımsız bir din prensliği veya baronluğudur. Ümmet teşkilatı ve mü'minlerin kendisine biat ve itaat ettiği bir İmam-ı Kebir yoktur.
Müslümanlar arasına öyle fitneler sokulmuştur ki, günümüzde dinin temelleri, usûlü, esasları bile sorumsuzca tartışılmaktadır. İslam'da kader yoktur diyenler bile zuhur etmiştir.
ABD, İsrail, AB, Evangelistler, Papalık var güçleriyle İslam Protestanlığı cereyanını teşvik etmektedir.
Ehl-i Sünnet Müslümanlığını kaldırıp onun yerine Fazlurrahman Müslümanlığını getirmek isteyen çeteler vardır ve hayli yol almışlardır.
Bu kötü gidişe dur demeyen, Ehl-i Sünneti savunmayan güçlüler büyük sorumluluk ve vebal altındadır.
Onlar kendilerini lâ yuhti=hatâ etmez ve lâ yüs'el=kendilerinden hesap sorulmaz sanıyorlar. Ne büyük gaflet ve dalâlet!..
Dini konularda büyük yanlışlıklara düşmemek isteyen Müslüman kardeşlerimi Ehl-i Sünnetin ana caddesine, Sevad-ı Âzam dairesine, Osmanlının İslam anlayışına ve uygulamasına çağırıyorum.
Unutmayalım ki, Hulefa-i Râşidînden sonra Kitap ve Sünnete en sadık ve uygun İslam uygulaması, Osmanlı devleti olmuştur. İslam Protestanlığı ve İslamcılıklar bizi parçalanmaya, bölünmeye, çöküşe ve yok oluşa götürür.
Kur'an "Bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?" buyuruyor. Kur'anı bilenlerden, Sünneti bilenlerden, İslam'ı bilenlerden öğrenelim. Onlar, silsileleri Resulullaha ulaşan icazetli ulema, icazetli fukaha ve icazetli mürşidlerdir.
Re'y ve heva yolunu bırakalım.
Sarıklı Farmasonları bırakalım.
Kur'anın üç yüz küsur ayeti tarihseldir, bugün geçerli değildir diyen sapıkları bırakalım.
Allahın ayetlerinin bir kısmını kabul edip bir kısmını inkar etmek küfürdür.
Dinde reform olmaz. Allah yanılmaz. İslam'ın kesin hükümleri Kıyamet'e kadar yürürlüktedir.