Yavuz Bahadıroğlu

Yavuz Bahadıroğlu

Şöhretin ve servetin işe yaramadığı yer

Şöhretin ve servetin işe yaramadığı yer

Ge­çen­ler­de kay­bet­ti­ği­miz ti­yat­ro sa­nat­çı­sı Erol Gü­nay­dın’ın va­si­ye­ti şöy­le:“Ar­kam­dan meş­hur adam­dı de­me­yin.”


De­mi­yo­rum: Çün­kü şöh­re­tin ve ser­ve­tin işe ya­ra­ma­dı­ğı bir ye­re git­ti­ği­ni bi­li­yo­rum.

O da bi­li­yor­du ki, böy­le bir va­si­yet yap­tı.

Keş­ke her­kes bil­sey­di...

Her­kes bil­sey­di, kim­se şöh­re­te ve ser­ve­te ka­vuş­mak için do­kuz tak­la at­maz­dı...

Kim­se kim­se­yi ne pa­ra için, ne şöh­ret için in­cit­mez­di...

“Sa­nat­çı” de­di­ği­miz ke­sim, bir bir­le­ri­nin yü­re­ği­ne bas­maz, ku­zu sar­ma­sı ar­ka­daş­lar bir an­dan “düş­man kar­deş”e dö­nüş­mez­di...

İn­san­lar ca­na­var­laş­maz­dı, kı­sa­ca­sı!

•

Şöh­ret, in­sa­nı in­san­lık­tan çı­kar­maz, ama “şöh­ret” tut­ku­su çı­ka­rır...

Ser­vet, in­sa­na in­san­lı­ğı­nı unut­tur­maz, lâ­kin “ser­vet” ip­ti­lâ­sı unut­tu­rur...

Yö­ne­ti­le­me­yen şöh­ret de, ser­vet de afet­tir! Ön­ce sa­hip­le­ri­ni ta­ru­mar eder! İh­ti­mal bu­nun için es­ki­le­ri­miz, “Mal da ya­lan, mülk de ya­lan/ Var bi­raz da sen oya­lan” di­ye­rek dik­ka­te dâ­vet et­miş­ler­dir.

Ko­nu­yu bi­raz dra­ma­ti­ze ede­lim is­ter­se­niz: Su­al me­lek­le­ri, ölen zen­gi­nin ve meş­hu­run ar­ka­sın­dan ga­ze­te­le­re ve­ri­len tam say­fa ölüm ilan­la­rı­nı oku­maz­lar! Ce­na­ze­nin han­gi ca­mi­den kal­dı­rıl­dı­ğı­na bak­maz­lar! Me­za­rın gör­ke­mi­ne al­dır­maz­lar! Kab­re ko­nan ki­şi­nin zen­gin mi, meş­hur mu ol­du­ğu­na hiç önem ver­me­den, so­ru­la­rı sı­ra­la­ma­ya baş­lar­lar.

İn­sa­nın en bü­yük sı­na­vı bu­dur: Sı­na­vı ve­ren ebe­di ha­ya­tı­nı kur­ta­rır (ve­re­me­ye­nin ha­li­ni an­la­mak için es­ki ki­tap­lar­da ge­çen ce­hen­nem tas­vir­le­ri­ne ba­kır).

An­la­şı­lan en doğ­ru­su, “kul­luk” ek­se­nin­de ya­şa­mak: Çün­kü son ne­fes­te piş­man­lı­ğa dö­nüş­me­yen tek ha­yat tar­zı bu­dur.

Öy­ley­se, ya­şa­sın kul­luk!

•

Ha­ya­tı, ka­pi­ta­list ha­yat gö­rü­şü­nün da­yat­tı­ğı gi­bi şan, şöh­ret ve ser­vet ek­se­nin­de ya­şa­mak ye­ri­ne, İs­lâm te­fek­kü­rü­nün ya­ra­dı­lış hik­me­ti­ne uy­gun öne­ri­si doğ­rul­tu­sun­da “kul­luk” ek­se­nin­de te­va­zu için­de ya­şa­mak, in­sa­nı as­la piş­man et­mez.

Ha­zin ki, biz (din­dar­lar) bi­le ha­ya­tı “kav­ga”ya dö­nüş­tür­dük. Ne de ol­sa in­san or­tam­dan et­ki­le­ni­yor.

İn­san şöy­le dü­şün­mek­ten ken­di­ni ala­mı­yor: “Ka­za­nım” gi­bi gör­dü­ğü­müz (ser­vet-şöh­ret, mal-mülk, vs.) ve uğ­ru­na bir ha­yat har­ca­dı­ğı­mız şey­ler, gü­nün bi­rin­de “düş­man”a dö­nü­şüp ru­hu­mu­za aba­na­cak­sa, vic­da­nı­mı­zı sı­ka­cak­sa, hu­zu­ru­mu­zu ka­çı­ra­cak­sa, bi­zi yal­nız­laş­tı­rıp tü­ke­te­cek­se, “de­ğer” ver­dik­le­ri­mi­zin de­ğer­siz ol­du­ğu­nu bir gün fark ede­cek­sek, piş­man­lık için­de kıv­ra­na­cak­sak, öz ço­cuk­la­rı­mız bi­le biz­den yüz çe­vi­re­cek­se, bu “kav­ga”nın ne an­la­mı var?

Tüm vak­ti­mi­zi dün­ya­ya ayır­mak, dün­ya­lı­ğı­mı­za bir­kaç gram dün­ya da­ha kat­mak için hem ai­le­mi­zi, hem ebe­di­ye­ti­mi­zi ih­mal et­mek pa­ha­sı­na ka­zan­dık­la­rı­mız gü­nün bi­rin­de en bü­yük kay­bı­mız ola­bi­lir: Bu “ha­yat oyu­nu” bi­ze çok pa­ha­lı­ya pat­la­ya­bi­lir.

Unut­ma­yın ki, hiç kim­se lüks köş­kü­nün sa­lo­nu­na gö­mül­mü­yor, hiç kim­se lüks oto­mo­bi­li ile me­za­ra kon­mu­yor. Hiç­bir şöh­ret sa­hi­bi, ah­ret­te şöh­re­ti­ne gö­re mu­ame­le gör­mü­yor. Ar­ka­mız­da bı­ra­ka­ca­ğı­mız tek iz, üs­tün­de “Ru­hu­na Fa­ti­ha” ya­zı­lı bir me­zar ta­şı­dır.

Şöh­ret bit­miş, ser­ve­tin tüm ka­za­nım­la­rı so­na er­miş, “ha­yat kav­ga­sı” dâ­hil tüm kav­ga­lar nok­ta­lan­mış, tüm çır­pı­nış­lar­la bir­lik­te sa­yı­lı gün­le­rin son gü­nü, be­lir­li ne­fes­le­rin son anı da çok­tan tü­ken­miş­tir.

Bu du­rum­da, ar­ka­nız­dan “meş­hur adam­dı” den­me­si hiç­bir işi­ni­ze ya­ra­maz. Za­ten imam­lar, mu­sal­la ta­şın­da ya­tan mev­ta için “meş­hur muy­du, zen­gin miy­di?” di­ye sor­maz­lar, “Mev­ta­yı na­sıl bi­lir­si­niz?” di­ye so­ru­yor­lar.

Ca­nı gö­nül­den “İyi bi­li­riz” de­dir­te­bi­lir­sek, ne mut­lu.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Yavuz Bahadıroğlu Arşivi