Eski bayramlarımız
Osmanlının son zamanlarında ortaya çıkan bayram kartlarına, İydiniz said, ömrünüz mezid olsun! diye yazarlardı, bayramınız mübarek, ömrünüz bereketli olsun anlamında...
Benim çocukluğumda da Bayramınız mübarek olsun derdik. Sonra kutlu olsun demeye başladık. Mübarek nerede, kutlu nerede?..
Allahın selamını da günaydın, tünaydınla değiştirmedik mi zaten?
Ayrılırken, Allahaısmarladık diyerek Allaha emanet eden ecdadın torunları, ya esen kal diyor, ya da kendine iyi bak!
İnsan kendi kendisine nasıl bakar ki?.. Ya bunu ciddiye alıp yola bakmak yerine kendine baka baka giderken, bir arabanın altında kalırsa? Yahut muzip bir taşa takılırsa?..
İyi bak kendine!
Sen de kendine iyi bak!
Bir birimize bakmakta paylaşım vardı, kendimize bakmakta ise bencillik ve enaniyet var...
Eskisi gibi İydiniz said, ömrünüz mezid olsun! diyelim demiyorum, zaten kimse anlamaz; sadece mübarek kelimesinde saklı güzellikten bir birimizi mahrum etmeyelim diyorum.
Biliyor musunuz, Osmanlı sarayında bayramdan üç gün kadar önce bayramlaşma başlardı? Buna Arife Muayedesi denirdi...
Arife Muayedesi, şeyhülislamın Paşakapısında sadrazamı kutlamasıyla başlar, o gün ve ertesi gün boyunca sürerdi...
Vezirler, paşalar, ocak ağaları (generaller) şeyhülislâmdan sonra sadrazamı tebrike giderlerdi. Arife günü ise sarayda Arife Divanı yapılırdı.
O gün öğle namazından sonra, Divan Çavuşları, tören elbiselerini giyer, gösterişli âsalarını ellerine alır, Divanhanenin (Kubbealtı) önünde saf tutarlardı...
Bunların arkasında padişahın, hazine değerinde koşumlarla donatılmış binek atları dizilir, bayram üniforması içinde Has Ahır Saraçları göz kamaştırırdı...
İkindi namazından sonra Mehterhanenin nevbet (marşlar) çalmaya başlamasıyla Divanhanede tebrikleşme başlardı...
Sadrazam, Divan üyelerinin, Arz Odası önüne konulan Arefe Tahtında oturan padişah ise Birun (dış saray görevlileri) ve Enderun (iç saray görevlileri) halkıyla, ocak ağalarının kutlamalarını kabul eder, âdet olduğu üzere ihsanlarında bulunurdu.
Arife Divanından sonra padişah Hasbahçede kısa bir at gezintisi yapar, sonra bahçedeki köşklerinden birinde dinlenir, dinlenme esnasında İç Oğlanlarının gösterilerini izlerdi.
Padişah, bayram gecesini Has Odada geçirirdi. Sabaha yakın saatlerde Mehter tekrar nevbet vurmaya başlardı...
Saray halkı sabah ve bayram namazlarını Ayasofya imamının imamlığında Divanhanede kılarlardı...
Namazı müteakip Babüssaade (padişah kapısı) önüne gidip Muayede-i Resm-i Hümayunu (resmi bayramlaşma) için protokol sırasına girerlerdi.
Padişah ise Ayasofya Camiine gitmeyecekse, Enderun avlusundaki Ağalar Camiinde namazını kılar, Enderun ağalarının kutlamalarını kabul eder, sonra gidip Saçak Altına konulmuş bayram tahtının önünde dururdu.
Nakibüleşraf Efendi (Peygamber Efendimizin soyundan gelenlerin reisi) dua eder, ardından alkışçı denen koro, Aleyke Avnullah!, Padişahım çok yaşa!, Mağrur olma Padişahım, senden büyük Allah var! gibi sözlerle, padişahı selamlarlardı.
Padişah, Peygamberimize hürmeten önce Nakibüleşraf Efendi ile bayramlaşır, ardından şeyhülislâmla hocaları gelirdi.
Vezir-i âzamla (Başbakan) kubbe vezirleri (bakanlar) yer öptükleri halde, Padişah, şeyhülislam ve ulemanın tebriklerini ayakta kabul ederdi. Âlimlerle tek tek el sıkışır, Osmanlı Devletinin ilme verdiği değer, âlimlere gösterilen ilgi ile dışa vurulurdu.
Daha sonra Harem dairesine geçen padişah, annesi, hanımları, çocukları ve diğer harem halkıyla bayramlaşır, biraz dinlenir, nihayet Bayram Alayı için kıyafet değiştirirdi.
Bu sırada, sarayın Alay Meydanında da Rikâb Alayı ya da Mevkib-i Hümayun denilen, görkemli bayram korteji hazırlanırdı.
Padişah geçiş esnasında fakir fukaraya bahşiş dağıtırdı.
Bunca sözden sonra, bayramınız mübarek olsun diyeyim.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.