Sürre-i Hümâyûn
Sultan Çelebi Mehmedden beri, Osmanlılar arada bir Hicaza Surre Alayı gönderirlerdi (eski tarihlerimiz ilk Sürre Alayının 14.000 altınla yola çıktığını yazar)...
Oysa bölge henüz kontrolümüze geçmemişti. Bundan da anlaşılacağı üzere, Osmanlı Devleti, Hicaza hâkim olmadan önce de Hicazla bir bütündü...
Bunun sebebi, mübarek topraklarda yaşayanlara yardımcı olma arzusuydu. Bunun dışında hiçbir beklenti yoktu.
Kelime anlamı olarak sürre, para kesesi demektir... Bu isim yapılan işi açıklamak için yeterlidir: Çünkü Surre Alayı ile hem altın gönderilirdi, hem de hacı adayları...
Peki, bu paralar kimlere verilirdi? diye soracak olursanız, başta Peygamber Efendimizin fakir akrabaları olmak üzere, tüm fakirlere, mübarek beldelerin ve hac yollarının güvenliğini sağlayan Mekke şeriflerine ve bölgede yaşayan din âlimlerine dağıtılırdı.
Bu kıymetli yükü götüren kervana sürre, bunları yerine ulaştırmakla yükümlü görevlilerle hacı adaylarından oluşan kalabalığa da Sürre Alayı denirdi.
Amaç mübarek beldelerde yaşayan fakir-fukaraya yardımcı olmaktı. Çünkü Osmanlı kendini hem bütün Müslümanların huzurundan, hem de mübarek beldelerin bakım/ onarımından sorumlu tutuyordu.
Hicaza düzenli olarak her yıl Sürre Alayı gönderme geleneğini ise bölge fatihi, Hâdim-ül-Haremeyn-iş-şerîfeyn (şerefli beldelerin hizmetkârı) diye anılan Yavuz Sultan Selim başlattı.
Surre-i hümâyûn, Harem-i Şerifteki tüm vakıflardan da sorumlu olan Dârüssaâde Ağası nezaretinde hazırlanır, birkaç gün önce bazı önemli isimlere davetiye yazılır, ayrıca Kaptan-ı Deryaya surrenin Üsküdara geçirilmesi için, Kireçkapı iskelesinde bir çektiri bulundurması talimatı verilirdi.
Dârüssaâde Ağasıyla Kethüda Beyin tezkireleri üzerine gelen davetliler, Recep ayının on ikinci günü, Dârüssaâde Ağasının makamında toplanırlar, padişahın teşrifini beklerlerdi.
O esnada Dârüssaâde Ağası, Mekke Şerîfine gönderilecek olan Nâme-i Hümâyûnu (padişah fermanı) Reîsülküttâb Efendiden alır, Surre-i Hümâyûn ile Hicaza gönderilecek para ve eşyaların listesi Dârüssaâde Ağasının kâtibi tarafından mühürlenirdi.
Sonrasında ise Defterdâr tarafından imzalanıp Nişancı tarafından tuğra çekilirdi.
Nihayet padişah, maiyetiyle gelir gelmez, gönderilecek para ve eşyaların kayıtlı bulunduğu defterlerle Mekke Emirine yazılan Nâme-i Hümâyûn, Kızlarağası tarafından Sürre Eminine teslim edilirdi.
Bu merasim bitince Kurân ve nât-ı şerif okunur, kurbanlar kesilir, tekbirler getirilir, avluya çıkılırdı.
Padişah Kubbe-i Hümâyûn önünde oturur, göz kamaştırıcı şekilde süslenmiş sürre develerinin önünden geçirilişini izlerdi.
Develer sıra ile Bâb-ı Hümâyûndan (padişah kapısı) çıkarılıp önce Hocapaşaya, oradan da Bahçekapı yoluyla Kireç İskelesine götürülürdü.
Bu iskele başında Şeyhülislâm dua eder, hazırlanan çektiriye dualar ve tekbirler eşliğinde binilir, Üsküdara geçirildi. Bu sırada 41 pare top atılırdı.
Bundan sonrası, sonraki yazımızda inşallah...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.