Demokrasi kapatılabilir mi?
AK Parti'nin kapatılmasının demokrasiyi tatil etmek anlamına geldiğini, yavaş yavaş herkes anlamaya başladı. "% 47 oy alması kapatmaya engel olmaz" argümanının çürük tarafı da buydu.
İki vatandaştan birinin oyunu almış olan partiyi, 11 kişinin kararı ile elbette kapatabilirsiniz, ama sonuçta kapattığınız varlığın bizatihi demokrasi olduğunu, eninde sonunda anlarsınız. AK Parti'yi kapatmak demokrasiyi tatil etmek; yani demokrasi içinde yer alan bütün aktörlerin de anlamsız hale gelmesi demek.
Siyasî rekabetin adrenalini yükselten çekiciliği arasında, AK Parti ile demokrasi arasındaki özdeşliği fark edemeyenler oldu. AK Parti'nin rakipleri arasında bu davayı bir fırsat olarak görenler ince hesaplara girişti. Ama davanın sonuna yaklaştığımız şu günlerde, bu hesapların doğru olmadığını anladıkları görülüyor. AK Parti'nin kapatılması bir şekilde demokrasi ile var olan ve demokrasi sayesinde soluk alan bütün tarafların büyük hasara uğrayacağı anlamına geliyor. Başından itibaren AK Parti'nin kapatılamayacağını (kapatılmayacağını değil) savunuyorum. Kapalı kapılar arkasında yapılan pazarlıklara dair hiçbir bilgim yok. Vardığım hüküm, tarihî ve sosyolojik dinamiklerin analizine dayanıyor. AK Parti'nin kapatılması, kapatma kararını verecek olanlar da dahil herkesin aleyhine. Böyle bir sonuçtan kârlı çıkacak hiç kimse yok. Bir tek aktör hariç. O da AK Parti'nin daha doğrusu siyasî varisinin kendisi.
Masa başında geliştirilen siyasî proje, AK Parti'nin kapatılması değil, kapatılma tehdidi ile siyasetin tanzimi projesi idi. Kapatma davası AK Parti'nin meşruiyetini ve siyasî cazibesini azaltacak, alternatif siyasî aktörler iddialı konuma gelecekti. Davanın bulandırdığı sudan böyle bir balık çıkmadı. Demokratik sistemin en hayati aktörü AK Parti. Bu partinin yerine bir şey ikame edemeden onu ortadan kaldırırsanız, demokratik sistemi bütünüyle iptal eder, demokratik sisteme bağlı olarak Türkiye'de asgarî bir düzen ve asayişi sürdüremezsiniz.
2500 yıl önce Platon'un formüle ettiği demokrasi paradoksunu hatırlayalım . Platon, "Demokrasilerde halk yönetme hakkını bir tirana devretmeye karar verirse ne yaparsınız?" diye sormuştu. Halk oturuyor ve demokratik olarak karar veriyor; bundan sonra biz değil her konuda yetkili olan tek kişi yönetsin diyor. Karar demokratik, ama bu kararın kendisi demokrasiyi iptal ediyor. AK Parti'nin kapatılması davasında sıkça duyduğumuz, "% 47 değil, % 90 oy alsa da kapatılır" sözü, halkın kendi iradesi ile demokrasiyi iptal edemeyeceği tezine, daha doğrusu Platon'un bu paradoksunun, demokrasiyi iptal eden çözümüne dayanıyordu. AK Parti'nin kapatılmasını savunanların veya AK Parti'yi kapatacak olan Anayasa Mahkemesi'nin Platon'un paradoksunun farklı bir versiyonuna dayandığı söylenebilir. "AK Parti laikliği ortadan kaldıracak, laikliği korumak için demokrasiyi tatil edebiliriz." Paradoksun laiklik versiyonu pek ikna edici değil; çünkü demokrasi zaten laikliği de içeriyor. Demokrasiden uzaklaştırılmış bir laikliğin, salt bir totaliter baskı aracı olarak tasarlandığı ortada. Demokrasi, dayandığı vazgeçilmez prensiplerden biri olarak "çoğunluğun yönetme hakkı" demek. çoğunluğu AK parti temsil ettiğine göre, AK Parti'nin kapatılması -üstelik yeni bir aktör devrede olmadığına, kapatma kararı AK Parti damarını kuvvetlendireceğine göre- demokrasiyi imkânsız hale getirmek anlamına geliyor. Bu durumda AYM , AK Parti'yi kapatmış olmuyor, bu paradoksun çözümsüzlüğüne Türkiye'yi mahkûm etmiş oluyor.Bu paradoksu çözen tek formül, halkın tercihlerine eğilmek. Paradoksu yaratan AK Parti değil, kapatma davasının kendisi idi.
Türkiye'nin önünde bir demokrasi paradoksu yok. Bu paradoksu icat ederek, demokrasiyi çıkmaza sokmak, Türkiye'yi çıkmaza sokmak demek. çıkış yolu ise, demokrasinin kendi iç tutarlılığını kuvvetlendirerek, sağlığını pekiştirerek yola devam etmek. Bunun tek çaresi ise AK Parti'nin kapatılmaması.
Demokrasiden vazgeçemeyenlerin, AK Parti'yi gözden çıkarma seçenekleri yok.