Gurbet kardeşliğinde Makedonya Türkiye
Hangisinin gurbet olduğunu anlayamadım. Makedonyadaki soydaşlarımız mı gurbette, yoksa Türkiyedeki bizler mi?
Mesela İstanbul Kosovanın fethinden 64 yıl sonra fethedildi. Yani Balkanlar İstanbuldan önce Osmanlı topraklarına katıldı.
Osmanlı Devletinin çekirdeği Söğütte atılsa da; İlayı Kelimetullahın yayılma kollarından birisi ve ilkine Balkanlardan başlanmış.
Söğütte atılan tohum, Balkanlarda serpilmiş ve oralardan buralara doğru gelinmiş. Yani Osmanlı demek aslında Balkanlar demekmiş.
Balkanları tanıdıkça, inceledikçe, gidip geldikçe, feleğim şaşıyor ve her fırsatta; Meğer Osmanlı Balkanlardaymış demekten kendimi alamıyorum.
Yine öyle oldu. Rabbim bayramın bir ve ikinci gününü orada geçirmemi nasip etti. Baktım ki, Osmanlı ruhu bize göre Balkanlarda çok daha kendini hissettiriyor.
Elbet şehir merkezlerinde; şuursuzlaşmış, duygusuzlaşmış genç bir nesil olsa da civar il, ilçe ve köylerde hâlâ Osmanlı edebince, İslam ahlakınca, ve Müslüman dilince yaşayan nesiller var.
Hal böyle olunca, Türkiyedekilerin mi Makedonyadakilerin mi gurbette olduğunu anlamakta zorluk çekiyorum.
............................
Dünkü yazımda da belirttiğim gibi Deniz Fenerinin bağışçılar adına Makedonyada keseceği kurbanların kesim ve dağıtım faaliyetlerini yerinde görmek için, arife gecesi dernek yönetim kurulu üyesi Coşkun Yıldız ile Üsküpe indik.
Bizi havaalanında Doğu Makedonyadaki soydaşlarımızın temsilcisi Enver Hüseyin Bey karşıladı. Yol boyunca Makedonyanın doğu kısmıyla ilgili bilgiler verdi.
Yüz yıl önce koca bir coğrafyanın tamamen Müslüman Türklerden oluştuğunu, şimdi ise azınlığa düştüklerini söyledi.
Doğu Makedonya nüfusunun yüzde doksanının, Türkiyeye göç ettiğini, geriye kalanların ise buralara bekçilik yaptığını dile getirdi.
Bayram namazını Enver Hüseyinin köyü olan Topolniça köyünde kıldık. Sanki Makedonyada değil de Ankaranın, Kayserinin, Karamanın Niğdenin bir köyündeydik.
Caminin bahçesindeki bayramlaşma merasimini yeniden hatırladım. Orta yaşı geçtiğim için beni de ilk sıralara aldılar ve köylülerle sarmaş dolaş bayramlaştık.
Caminin imamı Diyanet İşleri Başkanlığına bağlı bir din görevlisiymiş. Topolniça köylüleriyle kaynaşmış.
Oldukça mutevazı caminin bir duvarında Sultanahmet ve Ayasofya camilerinin resimleri, diğer duvarında ise Mescid-i Nebevi ile Kâbenin fotoğrafları vardı.
Caminin minaresindeki ve bahçe kapısındaki Türk bayrağı ile cami içindeki fotoğraflar, halkın manevi dayanıklarıymış.
Köyde iki Hıristiyan aile varmış ama Müslüman halkla gül gibi geçinip gitmektelermiş.
Bayram namazından sonra ayak üstü yaptığımız sohbetlerden sonra Deniz Fenerine bağışlanan kurbanların kesileceği Ustrumça bölgesine hareket ettik.
Yol boyunca gördüğümüz dağlar, ovalar, ırmaklar, bundan yüz yıl önce tamamen Müslüman halklardan oluşurken şimdi gurbete dönmüştü.
Yani 520 yıl Osmanlı adaleti ve hoşgörüsü içerisinde Hıristiyanlarla; barış ve kardeşlik içerisinde yaşayacaksınız ve bir gün gelecek; topraklarınızdan, yurdunuzdan, yuvanızdan kovulacaksınız. Daha bitmedi.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.