Kimden yanayım?
Karınca ağzına bir huzmecik su almış, canhıraş, var gücüyle koşuştururken arkadaşları sorar:
Ne bu hâl, nereye böyle?
Duydum ki, Nemrut zalimi, İbrahim Peygamberi (as) yakmak için ateşi tutuşturmuş, söndürmeye gidiyorum! Gülüşen arkadaşları:
Yahu... Senin taşıdığın sudan ne olacak, bu ateşe hiç kâr etmez ki!
Ben de biliyorum işe yaramayacağını, ancak görevimi yapıyorum. Bu arada kimden yanayım, safım da belli olur!
Hayatımızın her safhasında, özellikle kudsî hizmetlerle alâkalı olarak kendimize sormalıyız:
Hangi saftayız? Kimin yanındayız? Nefsimizden yana mı, haktan yana mı?
Hakkın hatırı âlîdir! diyenlerden yana mı, Alinin hatırı haktır! diyenlerden yana mı?
Risale-i Nuru bilenlerden, anlayanlardan, hizmet edenlerden yana mı; onu kullananlardan, basamak ve âlet yapanlardan yana mı?
Peki âlet ve basamak yapıldığını nereden anlarız?
Bu sırra binaen, pek çok adam meylül-ağalık ve meylül-âmiriyet ve meylüt-tefevvukla [üstünlük taslama meyliyle] mütehakkim geçinmek istediğinden (tahakküm ettiğinden), ilmin şanında olan teşvik ve irşad ve nasihat ve lûtfu terk edip [güzel bir şekilde, nezaket ve nezahetle yapmayıp], kendi istibdad ve tefevvukuna vesile-i cebir ve tânif eder (zorlar, şiddetle azarlar). İlme hizmete bedel, ilmi istihdam eder
Buna binaen, vezaif [vazifeler] ehil olmayanın ellerine geçti. (Bediüzzaman Said Nursî, Muhakemat, Yeni Asya Neşriyat, Temmuz 2006, s. 79.)
Eğer bir kimsede ağalık, âmiriyet, üstün gelmeye çalışma, tahakküm isteği varsa; şeytanın ve nefs-i emmaresinin bu yanıltmasıyla, ilmi, bilgiyi, hatta dinini, iman hakikatlerini, hizmeti bile kullanabilir, nefsî arzularına, emellerine, siyasî beklentilerine, maddî çıkarlarına âlet ve basamak yapabilir, onları bir baskı aracı olarak kullanabilir. İlme, imana hizmet değil, onları kendine hizmet ettirmeye çalışabilir. Bilerek veya bilmeyerek...
Asıl olan ilme, imana, Kurâna, Kurân hakikatlerini ortaya koyan Risale-i Nura hizmettir. Bunun da yolu: Teşvik, irşad, nasihat ve lûtftur. Yani, ilme, imana, Kurâna hizmet teşvikle, tenvirle, nasihatle, nezaket ve nezahetle yapılır. Yoksa, tahakkümle, baskıyla, dedikoduyla, ehl-i hizmeti çürütmeye çalışmakla yapılamaz. Bunun için de hizmeti bilenler, meslek ve meşrebe sadık olanların yanında olmalı, teşvik etmeli.
Evet, doktorluk fedakârlık ister, öğretmenlik fedakârlık ister, ama para için yapılırsa, insanların hayatını mahveder, kesip doğrarlar. Cemaatte, hizmette ehil olmayanlar olursa, onu lekedar ederler.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.