Harf İnkılâbı neleri alıp götürdü?
Bu köşeyi takip edenler bilir, yirmi yıla yakındır devam eden yazı hayatımda defalarca hafızalarımızın nasıl boşaltıldığını, istikbali yakalamak için geçmişle nasıl köprü kurulması gerektiğini, elimizdeki dil ve dilimizdeki elin serencamını ve Harf İnkılâbının sebep ve neticelerini pek çok defa kaleme aldım.
Hatta birkaç yazımda, asırlar evvel Hz. Alinin Kufede kaleme aldığı Ercüze isimli eserinde Harf İnkılâbından bahsettiğini, eserden, bu inkılâbın Cengizin torunu Hülagünün Bağdatı istilasından sonra İslam âleminin başına gelen en feci hadise olduğunun anlaşıldığını da Bediüzzaman Hazretlerinin 18. Lema isimli eserinden naklettim.
Ama burada bir hakkı teslim etmem ve kabul etmem lazım ki Derin Tarih dergisi Harf İnkılâbı kapaklı Kasım sayısı ile kanaatimce bu sahada bu güne kadarki en yürekli yayını yaptı. Mustafa Armağan yönetimindeki dergi, Kemalizmin can damarına, en radikal devrimine neşter attı!
Bu vesileyle Derin Tarih yazar ve yönetim heyetini tebrik ediyorum.
84 sene geçti üzerinden bu inkılâbın...
Bir gecede cahil kaldığımız, en karanlıklı gecelerden daha karanlıklı gecelerde fitnelerin ufkumuza sökün ettiği, belalı, mihnetli zamanların üzerinden neredeyse bir asır geçti!
Bir tarih, bir hafıza, bir irfan yağmalandı bugünlere benzemeyen o günlerde!
Fırat ve Dicle mürekkep akmadı, kana boyanmadı bu sefer!
Ama kütüphaneler kör, arşivler sağır, kalemler lal, hocalar cahil kaldılar bir gecede!
Kalemlerin mürekkebi kurudu!
Mürekkeplerin rengi soldu!
Hepsi sözümona muasır medeniyet seviyesine erişelim diyeydi!
Erişildi, erişildi!
Zorla, gece dersleriyle öğretildi mazlum ve biçare halka Latin harfleri!
Öğrendi vatandaş çarnaçar!
Kamusunu da namusunu da harflerini de hafızasını da birlikte kaybetti bedbaht millet!
Asıl ile nesil, geçmiş ile gelecek o gün yabancılaştı birbirine!
Araba, Aceme, Kürde, Urduya, Uygura, Malaya o gün ecnebileşti talihsiz Türkoğlu!
Tespih imamesiz, imame tuğsuz o gün kaldı!
Mustafa Armağan güzel demiş tarihin derinliklerinden inciler çıkartırken: Keşke direnebilseydik, dik durabilseydik bu inkılâba karşı, demiş.
Bir de örnek vermiş: Bediüzzaman sırf inkılâba karşı dik durmak için mahkeme evraklarına bile SAİD diye imza atmadı, ümmi nineler gibi parmak bastı, demiş.
Armağana bir tek burada itirazım var, hadi itiraz demeyelim, ilavem var!
Köklerle ve göklerle irtibatı kesen bu inkılâba karşı Bediüzzaman dik durup direnirken talebelerinden de aynı şekilde davranmalarını istedi.
Kuran hattını muhafaza etmenin en önemli vazifeleri olduğunu her fırsatta talebelerine emretti.
Serkâtibi, Halefi, Altın Başlı Omuzdaşı Ahmed Husrev Efendi Onun bu emrini hayatını davasına vakfederek talebeleriyle birlikte yerine getirdi.
Bediüzzaman Hazretleri, tüm risalelerini Kuran hattıyla yazdırıp, çoğalttırdı.
Yediden yetmişe binlerce kalem, canları pahasına, kalemleriyle yüz binlerce nüsha yazıp Anadoluya yaydılar.
Öyle cansiperane yaptılar ki bu hizmeti, öyle kalemle hizmet ettiler ki, on binlerin, yüz binlerin bu yazıyı unutmamasını sağladılar.
Direndiler!
Dik durdular!
Zindanda, dağda, bağda, evde, dükkânda hep kalemin siyah nuruyla melekli harfleri yazdılar, yazdırdılar, okudular, okuttular.
Şimdi...
Şimdi yüz binler bu yazıyı okuyup yazabiliyor.
On binler bugün koşa koşa Osmanlıca öğrenmeye gidiyorlar.
Bediüzzaman 18. Lema isimli eserinde Hz. Alinin Kuran harflerini muhafaza eden ve bidalara karşı mukavemet edenleri Ey benim kardeşlerim! diye selamladığını ifade eder.
Bu hitabın mazharı on binler bugün ecdadının yazdığını okuyabiliyor.
Okuduğunu anlayabiliyor.
Anladığını yazabiliyor.
Şükredelim.
Şükredelim ki nimet ziyadeleşsin.
Bu milleti, İslamdan, Kurandan, geçmişten koparmak için bu harfleri unutturmak isteyenlere niyetlerini unutturmak ancak bu şekilde mümkün çünkü.
Hizmeti sebkat edip ahirete gidenlere rahmet, davada berdevam olanlara cesaret ve himmet versin Hak Teâlâ.
Âmin.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.