10 Kasım ve
Evvelkisi gün 10 Kasımdı. Ülkemde böylesine garip ve terörle yüreklerin yandığı bir günde, daha böylesi akıl almaz bir sürü tezat olaylar olurken ben Mustafa Sabri Efendiyi okuyordum. Kafamda karmakarışık duygular var
Acaba Avrupalılar şu saat dokuzu beş geçeyi Türk televizyonlarından seyretmişler midir? Şayet etmişlerse bilmem ki ne kadar gülmüşlerdir.
Geçen senelerin birinde İngilterede yayınlanan komik olayların birincisindeydik. Hani hatırlarsınız, denizden bir büst getirilirken bütün ülkenin hazırolda beklemesi gibi bir şeydi. Bütün dünya bize nasıl da gülmüştü
Ülkede bir siren sesi ve herkes ayakta, olduğu yerde duruyor. Benim televizyonda gördüklerim, yollarda, sokaklarda, parklarda, hatta denizde motor veya yat üstünde insanlar kıpırdamadan duruyor. Neden mi? Mustafa Kemal'e saygısından, sevgisinden...
Acaba?
Uzaktan bir akrabam tören heykeline yakın bir yerde dalgın dalgın yürürken birden yakasına bir polis yapışır ve iki sille atar kendisine. Yanındaki arkadaşına dönerek, "götürelim şunu Karakola" der.
Karakolun lafını duyunca iyice şapşallaşan adam,
- Abi beni niye dövüyorsunuz? Niye karakola götüreceksiniz? diye sorar. Polis,
- Ulan sen anarşist misin terörist misin? der.
- Abi ne anarşisti ne teröristi? Ben ne yaptım ki siz dövüp duruyorsunuz ve karakola götürmek istiyorsunuz?
- Ulan herkes dururken sen niye yürüyorsun?"
- Abi farkında bile değilim. Benin derdim var, ona kafayı takmış ve dalmış gidiyorum. Dünyadan haberim yok.
- Hadi defol git lan, bir daha da böyle terbiyesizlik yapma.
Oradan nasıl kaçtığımı bilemiyorum diyor adam, dinlerken içim parçalandı.
Acaba değişim ondan. Bu millet sille yemeyeceğini bilse bu saatte işi gücü varken onu bırakır da ayakta bekler mi acaba?
Ben sanmıyorum. Geçmişte yaşadığım çok komik 10 Kasım törenleri geliyor aklıma mesela. Ama artist milletizdir, inanmasak da rejim hatırına yaparız bu rolleri. Çünkü birileri bizim bu duruş ya da durmayışlarımızdan cidden endişelenir de bunu rejim bunalımı haline getirebilir. Durup dururken başımıza iş açmanın alemi ne? Bir dakikada çalıyı dolaşırız, olur biter.
Her ne ise, bu konuları konuşmayı çok sevmem, bilirsiniz. Yani yazmıştım bunu uzun uzun daha önce. Bir hatırlatma yapayım isterseniz:
Mustafa Kemal hakkındaki fikir özgürlüğünü öldüren ve çifte standartlılara güldüren o koruyucu kanun yürürlükte olduğu sürece, bu konuda konuşanların samimiyeti hep su götüreceğinden, ben onun hakkında lehte veya aleyhte konuşmak istemem. Neme lazım, övsem yağcı takiyyeci der, inanmazlar, yersem ne olacak yobaz der yine inanmazlar. Ben bu kanun orda durduğu sürece gerekmedikçe onun hakkında konuşmam.
Aslında ben bunları yazmak için oturmamıştım bilgisayarımın başına. Bunlar bir girizgah olacaktı yazıma, bir giriş bölümü olacaktı ve ben bunun üstüne Mustafa Sabri Efendiyi yazacaktım. Yani Mustafa Sabri Efendinin Mustafa Kemal ve kurtuluş savaşı ve sonrası hakkındaki fikirlerini yazacaktım okuduğum kitaptan bilgi ve ilham alarak. Öyle fikirler ki, zamanında ilk okuduğumda hayretle acaba? demiştim. Sonra başka tarihçilerden de benzeri şeyler duyunca, doğrusu şaşırmış kalmıştım siyaset ve diplomasinin ayak oyunlarına, hilelere, entrikalar
Siz de ilk defa duyuyorsanız eğer, hiç şüphem yok, gelecek yazımı okuyunca olmaz öyle şey! diyeceksinizdir. Bekleyin görün, sonra da yorumlayın isterseniz.
Bakalım yanılacak mıyım.