İnsanın, devletin ve devlet adamının varlık sebebi olmalı
Ertuğrul Gazinin ağabeylerinin (Sungur Tekin ve Gündoğdu) ufkunda devlet yoktu. Tüm ufukları çiftçilik ve hayvancılıkla sınırlıydı. Hayalsiz ve ütopyasız yaşıyor, bahane olarak da, diğer başarısız insanlar gibi, şartları gösteriyorlardı: Şartlar müsait değil.
Ertuğrul Gazi şartlara sığınmadı, olumsuzluklara tıkanmadı. Aşiretini alıp Doğu Roma istikametine yöneldi: Tevekkeltü Alellah!
Bir tohum gibi toprağa düştü. Yeşermek için çabaladı. Oğlu Osman Gaziyi yerine bırakıp ölürken (1281), 400 çadırla yöreye gelen Kayı Aşireti fetihlerle büyüyüp bugünkü Kütahya, Bursa, Bilecik illerine yayılmış, yurt tuttuğu toprakların yüzölçümü 4 bin 800 kilometrekareye çıkmıştı.
Oğlu Osman Gazi biraz daha büyüttü. Ayrıca da İzniki fethedip Bizansın böğrüne hançer gibi girdi.
Orhan Gazi Bursayı fethedip akıncıları vasıtasıyla Rumeliye geçti; Bizansın kuşatması Avrupa yakasından da başlamıştı.
Sultan I. Murad, Rumelideki Osmanlı topraklarını genişletme uğruna çıktığı Kosova Seferinde kahpece şehit edildi.
Sıra Yıldırımdaydı: Adının hakkını vererek Niğbolu üzerine şimşek gibi çaktı, yıldırım gibi düştü. Osmanlı artık Balkan bölgesinde tutunmuş, Doğu Romanın Avrupa ile ilişkisini kesmişti.
Bir taraftan da Bizansı kontrol ediyor, gerektiğinde iç işlerine karışıyor, hatta bir Türk mahallesi ve cami inşa edilmesi için İmparatoru zorluyordu.
Bu politikası sonuç verecek, daha Osmanlı Devletinin kuruluş aşamasında Osmanlıların Konstantiniyede (İstanbul) mahalleleri ve camileri olacaktı.
Osmanlının Peygamber müjdesi istikametinde gerçekleştirdiği ilk kuşatmayı yine Yıldırım Padişah gerçekleştirdi. Ne yazık ki, başına Timur gailesi çıkacak, amaçsız bir cihangirin hışmına uğrayıp Ankara Savaşında (1402) yenilecek, esir olup Timur tarafından Semerkanda götürülecekti
Anadolu ise Timur projesi çerçevesinde eski beylikler arasında bölüştürülüp param parça edilecekti.
Osmanlı coğrafyasını tam on bir yıl kasıp kavuracak müthiş anarşi, insanın vicdanını yaralayan korkunç kardeş kavgası böyle başladı. Osmanlı şehzadeleri bir birine girdi. Kan gövdeyi götürdü. Bu kargaşada bile şehzadeler, bir birlerinden vakit buldukça Bizansı kuşatıyor, devletin varlık sebebini unutmadıklarını gösteriyorlardı.
Nihayet Çelebi Mehmed kardeşlerin arasından sıyrılıp Padişah oldu (1413). Devleti yeniden inşa etti. Bundan kırk sene sonra da, Osmanlı, Doğu Romayı fethedecek güce erişti (1453).
Fakat bu müddet zarfında Timur İmparatorluğu çöküş sürecine girmişti.
Hedef (ya da gaye-amaç) sahibi devletle amaçsız devlet arasındaki fark da böylece ortaya çıkmıştı.
Bu sadece devletler arasında değil, insanlar arasında da belirleyici bir farktır: Hedef sahibi insan başarılı, hedefsiz insan ise başarısızdır.
Hedef sahibi insan yol-yöntem, hedefsiz insan ise mazeret üretir.
Tarihi örnekleri güncellersek, göreceğiz ki, Sayın Başbakan mazeret üretmiyor, icraat yapıyor.
Pat on sekiz yaşa seçilme hakkı diyor, pat anadilde savunma hakkı diyor, pat on üç şehri Büyükşehir statüsüne kavuşturuyor, kimsenin aklında olmayan idam cezasını tartıştırıyor, açlık grevine, tüm tepkilere rağmen şov demeyi sürdürüyor, erken seçimi getiriyor, olmadığında ise peşini bırakıyor
Haklı ya da haksız, ama patinaj yapmıyor, kendi ürettiği politikalara kendini hapsetmiyor
İşte bu kıvraklıktır. Başbakan risk almayı seven hedef sahibi devlet adamı kıvraklığı ve rahatlığı içinde hareket ediyor.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.