1 Sürahi, 4 Bardak... Ya da Baas ittifakı mı?
Fotoğrafı ilk gördüğümde, “1 Sürahi, 4 Bardak” demiştim... Benzeri bir poz, “12 Eylül Askeri Darbesi”nin lideri “Kenan Evren ve 4 Kuvvet Komutanı” tarafından da verilmiş ve onlar da o yıllarda “1 Sürahi, 4 Bardak” olarak hafızalara kazınmıştı...
Yalnız o fotoğrafta; “Sürahi” en başta, “4 Bardak” ise, kıdem ve rütbelerine göre “Sürahi”nin yanında sıralanıyorlardı.
32 yıl önce hafızalarımıza kazınan, “1 Sürahi, 4 Bardak” fotoğrafı iyice eskimeye başlamıştı ki, geçtiğimiz günlerde “yeni” çekilmiş bir fotoğraf tartışma gündemimize girdi...
Bu yeni fotoğrafta da;
“1 Sürahi, 4 Bardak” vardı ama, bu defa; “Bardak”lar, ikişer ikişer “Sürahi”nin iki yanında yer almışlardı...
Hasılı kelâm;
İlginç bir fotoğraf;
“1 Sürahi, 4 Bardak!”
İtiraz etseler de, görüntü o;
“1 Sürahi, 4 Bardak!”
Efendim; “hangi fotoğraf”tan söz ettiğimi herhalde anladınız... Malûmlarınız olduğu üzre; 87 gündür Suriye yönetiminin elinde bulunan gazeteci Cüneyt Ünal, CHP heyetinin gerçekleştirdiği temaslar sonrası, Cumartesi günü serbest bırakıldı. Teslimat sonrası da; Esed’in iki yanında “hazırol”a geçip, bir “Şam hatırası” çektirdiler!..
Öncelikle ifade edeyim ki;
Bu “insanî görev”lerinden dolayı, Cüneyt Ünal’ı Esed’in elinden alıp Türkiye’ye getiren “CHP heyeti”ni tebrik ediyorum...
“Cüneyt’i özgürlüğüne kavuşturma” eylemini, “Er Ryan’ı Kurtarmak” gibi bir “şov”a dönüştürseler de, yaptıkları iş takdire şayandır!..
“Kedi olalı;
Bir fare yakalamışlardır!”
FİLİSTİNLİ GAZETECİ NEREDE?
Ne var ki;
Bu olay da “soru işaretleri” ile doludur... CHP Hatay Milletvekili Hasan Akgöl, Refik Eryılmaz ve Mevlüt Dudu ile Ankara Milletvekili Levent Gök’ten oluşan CHP heyetine sormak gerekmez mi;
“Siz, Suriye’nin eli kanlı lideri Beşşar Esed’le görüşmenizde, sadece Cüneyt Ünal’ın serbest bırakılmasını mı istediniz?..
Arzu adlı bir Türk hanımla evli olan Filistinli gazeteci Bashar Fehmi Kaddumi’nin de serbest bırakılmasını istemediniz mi?..
Arzu Hanım’a Kaddumi’yi de getireceğinize söz verdiğiniz halde, onu niye zindanlarda bırakıp geldiniz?.. Bu ilgisizliğinizde, Kaddumi’nin Filistinli oluşunun, eşi Arzu Hanım’ın başörtülü olmasının bir rolü var mı acaba?!?..”
Diyecekler ki;
“Ne ilgisi var?”
İlgisi yoksa, sormak gerekmez mi;
“Siz Cüneyt Ünal’ın serbest bırakılmasını rica ettiğiniz Beşşar Esed’den, Kaddumi’nin durumunu da öğrenmek istediniz... Esed size dedi ki; ‘Her tarafa talimat yolladım, 24 saat içinde size bilgi vereceğim!’”
Aradan geçti “72 saat!”
Kaddumi’den bir haber yok!
“Sağ” mı, “ölü” mü,
O da belli değil!..
GÖZÜ YAŞLI BİR EŞ!
Kaddumi’nin eşi Arzu Hanım ve 10 yaşındaki oğlu ise “gözyaşları” içinde umutla bir haber bekliyorlar.
Arzu Hanım, haklı olarak isyan ediyor ve “CHP heyeti Şam’a giderken, eşimi de getireceklerine dair söz vermişlerdi... Ama, sözlerini tutmadılar... Cüneyt Ünal’ı getirirken, eşimi orada bıraktılar...
Cüneyt geldi ama Bashar’dan haber yok. Öldüyse ölüsünü getirsinler. Burada bayram havası yok bizim için. Bir aile seviniyor. Bir aile feryat figan içerisinde.
5 ve 10 yaşındaki çocuklarıma ben ne diyeceğim şimdi? Televizyonda Cüneyt amcam geldi diyorlar. Babam nerede diyorlar.
CHP Milletvekili Hasan Akgöl, bana ‘Bashar’ı almadan Türkiye’ye dönmeyeceğiz’ dedi. Biz Bashar’dan 91 gündür haber alamadık. Öldüyse ölüsünü, sağ ise kendisini getirsinler.”
BAŞÖRTÜSÜNDEN Mİ?
Burada, sorulması gereken bir soru daha var: Belli ki, CHP heyeti Şam’a gitmeden önce, “Esed’le pazarlık” yapmış... Pazarlık yapmışlar ki; o güne kadar “başka bir cezaevinde” tutulan Cüneyt Ünal serbest bırakılacağı gün Şam’a getirilmiş!..
Zaten, CHP heyeti de onu Şam’da teslim alıp getirdi Türkiye’ye!..
Peki, sormak gerekmez mi;
“Cüneyt için pazarlık yaparlarken, Kaddumi için niye bastırmadılar, nerede ise onun da bulunmasını neden istemediler?..
Cüneyt Ünal’ın, başka bir cezaevinde olduğu halde Şam’a getirilmesini sağladılar da Fehmi Kaddumi’yi niye getiremediler?..
Öyle ya;
Pekalâ; “Cüneyt’i alacaksak, Kaddumi’yi de verin!.. Yoksa gelmiyoruz!” diyebilirlerdi!..
O soruyu, yine soracağım;
“Acaba; Fehmi Kaddumi Filistinli bir gazeteci, eşi Arzu Hanım da başörtülü olduğu için mi ısrarcı olmadılar?”
Sırası gelmişken sorayım;
Oğlu Cüneyt Ünal’ı karşılamaya gelen anasının başında “örtü” vardı... Hem de, altına “bone” takılmış bir örtü... Karşılamanın ilerleyen saatlerinde, o örtü omuza kayıp nasıl “şal” oldu ve “bone” nasıl kayboldu?..
Yoksa, CHP’liler “Başörtülü ana” fotoğrafına karşı mı çıktılar?!?..
Her neyse... Neymiş; Esed, kendilerine söz vermiş; “Fehmi Kaddumi’nin nerede ve ne durumda olduğunu 24 saat içinde öğrenecek ve size haber vereceğim!”
Bu, bir “uyutma numarası”dır!..
Bir adam “Devlet Başkanı” olacak ve “talimat” verecek de, “Kaddumi’nin nerede olduğu” öğrenilemeyecek öyle mi?..
Bu “dolma”yı CHP’liler belki yutar ama hiç kimseyi inandıramazlar!..
CHP heyeti; Filistinli gazeteci Kaddumi, acaba “Sünni” olduğu için mi, pek fazla ısrarcı olmadı?.. Ya da; “eşi başörtülü” olduğu için mi?..
Beşşar Esed, Cüneyt Ünal’ı “teslim töreni”nde öyle demiş ya;
“Ben bu kardeşimi sizlerin kanalıyla Türk halkına teslim ediyorum!”
KARŞILIKLI KIYAKLAR!
Merak ediyorum;
Esed, Cüneyt Ünal’ı niye kendisi serbest bırakmadı da, onu “CHP heyeti”ne teslim etti?..
Olayın burası da önemli!..
Esed, bir anlamda “CHP heyetine kıyak” yapmış ve onların “Bir canı kurtardık” diye propaganda yapmasına zemin hazırlamıştır.
CHP heyetine bu “kıyak” yapılmıştır, çünkü “sevgi karşılıklı”dır!.. Esed CHP’yi ne kadar seviyorsa, CHP de Esed’i o kadar sevmektedir...
Herhalde unutmadınız;
Esed’in “kendi halkını katlettiği” günlerde, CHP’li kurmaylar “Esed’in sözcüsü” gibi davranmışlar, Başbakan Tayyip Erdoğan ve Hükümet’in izlediği politikayı yerden yere vurmuşlardı...
CHP Genel Başkanı Bay Kemal Kılıçdaroğlu neyse de, “Esed’e destek veren CHP’liler”in, Cüneyt Ünal’ı almak için “Suriye’ye giden heyet”te yer almaları sizce de enteresan değil mi?..
Ne yani;
Bu bir “tesadüf” mü?!?..
Yoksa;
“Özellikle seçilmiş bir heyet” mi?..
GEÇMİŞTE NE DEMİŞLERDİ?
Meselâ, bu “heyet”te yer alan CHP Hatay Milletvekili Refik Eryılmaz; Suriye yönetimi ile muhalifler arasındaki çatışmalara; “Suriye’de şeriatçılar ile laikler çatışıyor” diyebilen bir insandır!..
Aynı Refik Eryılmaz;
“Suriyeli ordu mensubu ve polis sığınmacılar ayrı bir kampta tutuluyor ve onlara gerilla eğitimi veriliyor!.. Muhalif asker ve polislere Hatay’ın Yayladağı ilçesindeki Apaydın Köyü’nde MOSSAD ve CIA ajanları tarafından eğitim veriliyor... Değişik ülkelerden getirilip eğitilen insanların kontrolü Türkiye’nin elinde değil” diyen bir CHP’lidir!..
Aynı Refik Eryılmaz;
“Libya’daki çatışmalarda kullanılan uçaksavarlar ve araçlara monte edilmiş hafif silahlar, Türkiye üzerinden Suriye’ye gitmiş!.. Suriye’de yaşanan olayların arkasında Türkiye vardır” diyen ve bu sözleriyle “Esed yönetimine psikolojik destek” veren bir adamdır!..
Ya, aynı heyette yer alan Hatay Milletvekili Mevlüt Dudu’ya ne demeli?.. Mevlüt Dudu da; “Sağlık Bakanlığı ambulanslarıyla, Suriyeli muhaliflere silah taşınıyor... Giderken silah götürüyorlar, gelirken yaralı getiriyorlar” iddiasını gündeme getiren bir adamdır.
Aynı heyette yer alan CHP Hatay Milletvekili Hasan Akgöl de; “Ben şu anki hükümeti Suriye’deki tüm ölümlerden sorumlu tutuyorum. Ülkemizde yaşanan olaylarda iki tarafta ölen kardeşlerimizin hepsinden bu hükümeti sorumlu tutuyorsak orada da aynısıdır” diyen bir CHP milletvekilidir.
Söyleyin hele;
Geçmişte “Esed’e lojistik ve psikolojik destek” veren adamların, bugün Cüneyt Ünal’ı almaya giden “CHP heyeti”nde yer almaları, bir “tesadüf”(!) müdür, yoksa “özellikle seçilmiş isimler” midir?..
Karar, kamuoyunun...
ERBAŞ’A KAN KUSTURMUŞLARDI
Deniliyor ki;
“CHP heyeti; Esed’in elinden bir gazeteciyi kurtardı diye eleştirilere uğruyor ama, benzeri bir rehine kurtarma işlemini geçmişte RP Van Milletvekili Fethullah Erbaş da gerçekleştirmişti!.. O da, PKK’nın elindeki askerleri kurtarmıştı!”
Çok doğru..
Gerçekten de;
PKK, yaklaşık 18 aydır rehin tuttuğu altı askeri 8 Aralık 1996 tarihinde RP Van Milletvekili Fethullah Erbaş başkanlığındaki heyet ve ailelerine, dağlık bir alanda teslim tutanağı imzalatarak teslim etmişti...
Ne var ki;
Fethullah Erbaş ve heyetteki arkadaşları öyle bir “saldırı”ya maruz kalmışlardı ki; deyim yerindeyse analarından emdikleri süt, burunlarından getirilmişti...
Fethullah Erbaş hakkında “DGM’nin inceleme başlatması” istenmiş, “PKK’ya alet olmakla” suçlanmış, “Türk milletinin itibarını zedelemekle” itham edilmiş, “tehdit”lere maruz kalmış ve hatta “derhal istifa etmesi” istenmişti!..
Sizin anlayacağınız;
Fethullah Erbaş, o günlerde “yargısız infaz ve linç”e uğramıştı... Bugün ise, CHP milletvekilleri; hem “şov” yapmakta, hem de “baştacı” edilmektedir.
Merak ediyorum;
“Baas işbirliği”nden mi?!?..
Yoksa, ortada bizim bilmediğimiz bir “Baas-CHP ittifakı” mı var?..
Beynime bir kurt girdi ya;
Kemiriyor işte!..
Acaba?.. Acaba?.. Acaba?..
Teşekkür ve çağrı
Önceki gün gündeme getirdiğim “Bir babanın feryadı”na kulak veren ve “maddi yardım”da bulunmak isteyen duyarlı okurlarıma teşekkür ediyorum...
Evet; 76 yaşındaki yarı felçli Mehmet Yetiş ve ailesi “zor durumda”dır, “kıt kanaat” geçinmekte “çevrenin ve komşularının desteği” ile hayata tutunmaktadırlar ama, Mehmet Yetiş’in asıl derdi; oğlu “Şuayb’ın katili”nin bulunması, “cezaevinde” olan diğer oğlu Mustafa’nın da; sevkedildiği Kocaeli Cezaevi’nden tekrar Adıyaman Cezaevi’ne nakledilmesidir...
Okurlarım “maddi yardım” için seferber olurken, dilerim Adalet Bakanlığı da “nakil” için girişim başlatır... Duyarlılık gösteren herkese tekrar teşekkür ediyorum...