Fişleme 1937de başlamış
Bilhassa 28 Şubat 1997 sürecinde ayyuka çıkan bir uygulama vardı. Devletin imkânlarını kullanan bazı kurumlar, hemen herkesi fişliyordu. Öyle ki, kişiler sadece düşüncelerinden dolayı değil, hangi marketlerden alış veriş yapıyor diye bile fişlenmişti.
Fişleme konusunu hassasiyetle yürüten bir Batı Çalışma Grubu vardı. Öğrenciler, öğretmenler, memurlar velhasıl herkes düşünceleri ve inançları bakımından fişlenmiş, tasnif edilmişti. Bu fişler ilkokul öğrencilerinin alfabe fişleri gibi değildi elbette. Çoğu kişi bu fişler dolayısıyla mağdur oldu, kimileri sürüldü, kimileri de hak ettikleri halde bazı yerlere tayin edilmediler.
Aradan yıllar geçti ve görünüşte BÇG ve benzeri kurumların çalışmalarına son verildi. Ancak hâlâ bazı yerlerde fişlemeler yapıldığı ile ilgili haberler geliyor ki bu durum, aksi ilân edilmiş olsa da fişleme yapanların olduğunu akla getiriyor. (Tuncelinin Hozat İlçesinde jandarma ve polis tarafından ilçede çok sayıda kamu görevlisi ve kişinin fişlendiğinin ortaya çıkmasının ardından ilçede protesto yürüyüşü yapılmış. www.hürriyet.com.tr, 21 Kasım 2012)
Anlaşılan bu fişleme 28 Şubat ya da önceki darbe dönemleriyle sınırlı değil. Yavuz Bülent Bakilerin yazdığına bakılırsa fişleme Tek Parti/CHP döneminde başlamış. Bakilerin 64.000 kişinin kafataslarını Atatürk ölçtürdü başlıkla yazısında şu bilgiler var: Kitaplarımın arasında, Türk Tarih Kurumu Yayınları arasında 15 numaralı olarak çıkan bir çalışma var. Dr. Afet İnan tarafından hazırlanan ve Atatürkün sağlığında, Türk Tarih Kurumu Kongresine tebliğ olarak sunulan bu çalışmanın kapağında aynen şunlar yazılı: Türkiye Halkının Antropolojik Karakteri ve Türkiye Tarihi, Türk Irkının Vatanı Anadolu (64.000 Kişi üzerinde anket) (...) Dr. Afet İnan da tebliğinin giriş kısmında şunları yazıyor: Bu esere başlarken, Atatürke karşı olan derin minnettarlığımı ifade ile, bu minnettarlığı onun hâtırasına ithaf etmek isterim. O olmasaydı, bu araştırmalara alâka göstermese ve onların yapılması hususundaki emirlerinin otoritesi olmasaydı antropoloji ilmi, pek mümkündür ki, böyle bir anket kaydedemeyecekti! (Türkiye g., 18 Kasım 2012)
1937 yılında, ikinci Türk Tarih Kongresine sunulan tebliğde bunlar yer alıyorsa, bu da bir fişleme sayılmaz mı? Hem de kafatası ölçülerek yapılan bir fişleme...
Ordudan siyasî düşünceleri dolayısıyla 1980 öncesinde uzaklaştırılmış eski bir asker olan Namık Çınar da, fişleme ile ilgili olarak dikkat çekici iddialarda bulunmuş. Çınar, Türkiye halkının fişlenmesi meselesi başlıklı yazısında şöyle demiş: Dersim Hozatta herkesi fişlemişler... Yaa, öyle mi; vah vah! Sadece orada değil ki, memleketin her bir yerinde herkesi senelerdir fişleyip duruyorlar. Siz şimdi öğrendiniz diye, gerçeğin bu kadarla kalan bir şey olduğunu mu zannediyorsunuz? Bu güvenlikçi devletin askerî birimleri, jandarması, emniyeti, MİTi; ayyuka çıkmış, mahkemelere düşmüş bunca olaya rağmen hâlâ o işleri kotarmayı sürdürüyorsa, siz bunu birtakım inatçı adamların bireysel işgüzarlığına mı veriyorsunuz? Adamlar görev yapıyorlar, görev! İşleri bu. Bunun için varlar. Bunun için maaş alıyorlar. Devlet onları bunun için istihdam ediyor. (Taraf g., 19 Kasım 2012)
Namık Çınar bir noktaya daha dikkat çekiyor. Buna göre fişleme 12 Eylül 1980 darbesi ve özellikle de 28 Şubat 1997 sürecinde süreklilik kazanmış. Çınara göre fişleme Sıkıyönetim Kanununa dayanıyor ve bu bir görev olarak yapılıyor.
O halde yapılması gereken bellidir: Sadece darbeye dayanak olan İç Hizmet Kanununun 35. maddesini değil, gerek Sıkıyöneti Kanunu ve gerekse başka kanunlarda gizlenen ve darbe hazırlığı anlamına gelen her türlü maddenin kaldırılması ya da değiştirilmesi gerekir.
Bunu yapmak, fişleme yapanlara tepki göstermekten daha öncelikli ve önemlidir vesselâm.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.