Medine Yahudileri Nereye Hicret Ettiler?
Resulullah Efendimiz (salat ve selam olsun ona) zamanında Medine'den sürülen Yahudilerin bir kısmı bugün bizim hudutlarımız içinde bulunan bir şehre yerleştiler.
Daha sonra Hazret-i Ömer bütün Yahudileri Arabistan'dan kovdu, kovulan Yahudilerin bir kısmı Anadolu coğrafyasına yerleşti.
Bunlar Yahudi kimliğiyle varlıklarını sürdürmekte zorlanınca dıştan Müslüman oldular, asıl kimliklerini gizleyip içlerinde sakladılar.
Osmanlı Devleti zamanında Kürt Yahudileri vardı. Onlar Cumhuriyet'ten sonra dıştan Müslüman oldular.
Sadece bu saydıklarım değil... Dünyanın her yerinden Osmanlı Devleti'ne Yahudi mülteciler geldi. Devlet bunların hepsini İstanbul'a İzmir'e yerleştiremezdi. Anadolu'nun çeşitli yerlerine dağıttı. Bunlar açık Yahudi kimliğiyle barınmakta zorlandıkları için genellikle Alevî, Bektaşî boyasıyla Müslüman oldular. Asırlar, nesiller geçti Türkiyeli kimliğini Müslüman halk kadar benimsediler.
Bu kriptoların bir kısmı modern Türkiye'nin kurulmasında büyük rol oynadılar.
Cumhuriyetin fırtınalı yıllarında öğretmen oldular, subay oldular, bürokrat oldular, akademisyen oldular, gazetecilik yaptılar. Onlar dıştan Müslüman görünüyordu ama ilhamlarını Talmud'tan, Sabatay Sevi'den alıyorlardı.
Türkiye'deki Kriptoları, Sabataycıları bilmeden, anlamadan, incelemeden bugünkü sistemi, düzeni, rejimi anlamak, değerlendirmek mümkün değildir.
Daha Osmanlı İmparatorluğu zamanında Komünist-Sosyalist ideolojiyi bu ülkeye Müslümanlar getirmemiştir. İnceleyin, bu yolda öncülük ve önderlik yapanların hepsi Dönmedir, Kriptodur.
Nazik ve hassas soruya gelelim: Bugünkü Türkiye, Dönme ve Kripto tesirlerinden arınmış bir Türkiye midir? Bendeniz bu soruya şu cevabı veririm: Bırakın tesirlerinin kırılmasını, aksine daha güçlü, daha etkili bir durumdadırlar. İslâmcılık hareketlerinin içine sızmışlar ve bu hareketleri yönlendirmektedirler.
Kriptolar, Dönmeler derken Pakradunîleri de unutmamak gerekir. Dönmeler az buçuk biliniyor ama Pakradunîleri tanıyan yok.
On dokuzuncu asrın son çeyreğinde Adana tarafında Osmanlı Devleti'ne karşı patlak veren Ermeni isyanlarının arkasında Pakradunîler vardır. Onlar bu isyanlarla sadece Osmanlı'ya değil Ermeniliğe de büyük zarar vermişlerdir.
Şu anda Ankara'da dıştan sofu Müslüman görünen güçlü, etkili Pakradunîler var mıdır? Bendeniz bu soruya cevap veremem, sadece soruyorum.
Bu sorular gazeteci lisânıyla halledilmez. Kudretli ilim adamları, güçlü araştırmacılar kütüphanelere gidecekler, arşivlere inecekler, belgelere ve bilgilere ulaşacaklar... Yıllarca inceleme yapılacak, ortaya binlerce vesika çıkartılacak, bunlar tahlil edilecek ve sonra bir heyet sentez yapacak.
Türkiye Müslümanları bunu yapamıyorlar. Kültür seviyeleri, entelektüel olgunlukları yeterli değil.
Bu konularda çok acayip, çok yakıcı, çok kesici bilgiler ve belgeler var mıdır? Hiç tereddüt etmeden vardır diyebilirim. Lâkin bunlara ulaşacak, bunları anlayacak, bunları çözecek entelektüel boyut yoktur.
Küçük bir örnek vereyim: On dokuzuncu asırda Orkun yazıtları açıkta duruyordu Türkler onların etrafında koyun otlatıyorlar, at koşturuyorlardı. Sonra Danimarkalı Thomsen onlar hakkında ilmî kitap yazdı, ilim ve kültür âlemine tanıttı.
Bugünkü Müslümanlar, istisnalar dışında, Orkun âbideleri'nin gölgesinde koyun otlatıp at koşturan Türkler gibiyiz.
Bendeniz yeterli bir servete sahip olsam Türkiye'de ve İslâm Dünyası'nda Kriptoların, Dönmelerin, Pakradunîlerin gizli tarihini yazdırtmak için, büyük paralar vererek birkaç güçlü gayrimüslim tarihçi bulurum ve onlara bu kitabı yazdırırım. Mesela Gershom Scholem gibi tarihçiler.
* (İkinci yazı)
Nurculuğu Alet Edenler
Çeşit çeşit şahıslar ve gruplar Bediüzzaman'a ve Risâle-i Nurlara sahip çıkarak kendilerini Nurcu olarak tanıtıyor. Bunların arasında inanç, görüş, metot ve İslâm'ı hayata uygulama bakımından birtakım farklılıklar, uyumsuzluklar görülmektedir. Bu konuda bazı gerçekleri açıklamak vâcip olmuştur. Şöyle ki:
1. Bediüzzaman Said Nursî hazretleri yüzde yüz bir Ehl-i Sünnet ve'l-cemaat büyüğüdür. Ehl-i Sünnet'ten az veya çok ayrılanlar gerçek Nurcu değildir.
2. Bediüzzaman beş vakit namaza çok büyük önem vermiş ve kendisi namazı dosdoğru kılmıştır. Namaz kılmayanlar, namaz konusunda ihmalkarlık yapanlar, namazları hafife alanlar gerçek Nurcu değildir.
3. Bediüzzaman, İslâm kadın ve kızlarının tesettüre girmeleri konusunda ayrıca bir risâle kaleme almıştır. Şer'i tesettüre taraftar olmayanlar, tesettürlü kadınların açılmasını isteyenler yahut aldatmaca şeytanî tesettürlere bürünenler ve bunlardan razı olanlar gerçek Nurcu değildir.
4. Bediüzzaman, Latin harflerine ladinî harfler demiş, onlara asla taraftar olmamıştır. Ona göre Müslümanın yazısı, alfabesi Kur'an ve İslâm yazısıdır. Bir ara zaruret icâbı Risâle-i Nurların Latin harfiyle basılmasına ve yayınlanmasına ruhsat vermişse de bu geçicidir. Latin-lâdinî yazıya taraftar olanlar gerçek Nurcu değildir.
5. Bediüzzaman bu devirde ictihad yapılmayacağını açıkça ve kesin olarak söylemiştir. Onun bu görüşüne taban tabana zıt ve aykırı olarak ictihad taraftarları gerçek Nurcu değildir.
6. Bediüzzaman, menfî kavmiyetçiliğe son derece muhalif ve karşıdır. Şu veya bu kavmiyetçilik (ırkçılık) yapanlar gerçek Nurcu olamaz.
7. Bediüzzaman, tasavvufa ve tarikatlara karşı değildi. Abdülkadir Geylanî, İmamı Rabbanî, Şah Bahaüddin Nakşibend gibi tasavvuf büyüklerine üstadım demiş, onlara saygı göstermiştir. Tasavvufu ve tarikatı kötüleyenler gerçek Nurcu değildir.
8. Bediüzzaman, Risâle-i Nur hizmetleri için para toplanmasına taraftar değildi. Muazzam hizmetlerini ve fütuhatını harika bir şekilde parasız pulsuz yapmıştır. Bediüzzaman ve Risâle-i Nur adına para toplayanlar, hattâ zekat bile alanlar gerçek Nurcu değildir.
9. Bediüzzaman, şahsının övülmesini ve birinci plana çıkartılmasını uygun görmemiş, yolundan giden talebelerini Risâle-i Nurlar vasıtasıyla Kur'an hizmetlerine yönlendirmiştir. Birtakım Hazret'leri birinci plana çıkartan, onlar için aşırı övgü edebiyatı yapan, ruhanileri erbab haline getiren kimseler gerçek Nurcu değildir.
10. Şeriat'a sımsıkı bağlı bir Müslüman olan Bediüzzaman, Müslümanların zekâtlarına göz dikmemiştir. Ne şahsı için, ne de hizmet için zekât parası toplamıştır. Çünkü o, herkesten daha iyi ve sağlam şekilde, zekât paralarıyla cami bile yapılamayacağını bilen bir kişiydi. Müslümanların zekâtlarını, Kur'ana Sünnet'e fıkha Şeriat'a aykırı olarak toplayanlar, böylece Müslüman fakirlerin miskinlerin borca batmışların perişan olmuş muhacirlerin haklarını gasp edenler gerçek Nurcu değildir.
11. Bediüzzaman, Yahudiliği ve Nasraniliği hiçbir zaman muteber ve hak din olarak görmemiştir. O, Allah katında yegane hak, geçerli, makbul, hanif dinin İslâm olduğunu bilen âlim ve fâzıl bir kimseydi. Ehl-i Kitab'ın ehl-i necat ve ehl-i Cennet olduğunu iddia edenler gerçek Nurcu değildir.
12. Muharref Tevrat'ın ve İncil'in hak kitaplar olduğunu iddia edenler gerçek nurcu olamaz.
13. Bediüzzaman "euzü billahi mineşşeytan ves siyase" (şeytandan ve siyasetten Allah'a sığınırım.) buyurmuşlardır. Dini politikaya alet edenler gerçek Nurcu değildir.
14. Bediüzzaman, Ehl-i Sünnet'e aykırı bütün reformculuklardan, dinde değişim, dinde yenilik, light/ılımlı İslâm, BOP'çuluğa, Fazlurrahmancılığa benzer bid'at cereyanlarına bulaşmamış, İslâm'ın cadde-i kübrâsında yürümüş, Sevâd-ı Azam dairesi içinde bulunmuş muhterem ve mübarek bir zâttır. Az veya çok bidat cereyanlarına bulaşmış kimseler gerçek Nurcu değildir.
Bediüzzaman'ın ve Risâle-i Nurların Ehl-i Sünnet dışı inançlara, görüşlere, cereyanlara alet edilmesi İslâm ahlâkına uymayan çok kötü bir davranıştır. Bendeniz bu kadar yazıyorum. Bediüzzaman'ın mirasına hizmet eden hakiki has Nurcuların bu konularda Müslümanları uyarmalarını, aydınlatmalarını, bilgilendirmelerini bekliyorum.
Nurculuk bir "sekt" değildir; İslâm'a imana Kur'ana Şeriat'a ümmete ve ahlâk-ı İslâmiyye'ye, Ehl-i Sünnete bir hizmet metodudur.