M. Şevket Eygi

M. Şevket Eygi

Yakın Tarihimizin En Büyük Sırrı İbranice Bir Kitaptaymış

Yakın Tarihimizin En Büyük Sırrı İbranice Bir Kitaptaymış

TüRKİYE’nin yakın tarihinin büyük sırlarından birinin açıklaması, Filistin’de İngiliz mandası zamanında 1940’lı yıllarda yazılmış iki ciltlik İbranice bir kitapta imiş. Bendeniz İbranice bilmem, kitabı da görmedim. çok sağlam kaynaklardan öğrenmiş bulunuyorum.

Elimde yeterli imkan olsa, bu kitabı bulurum, önce tedkik ettirir bir rapor hazırlatırım, sonra Türkçe’ye çevirtip yurt içinde veya dışında yayınlarım.

Benim imkanım olmadığına göre, Müslüman kesimde doların milyarları ile oynayan (abartmıyorum, doların milyarları...) zengin, güçlü, etkili şahıslar, reisler, cemaatler bulunmaktadır; bu ilmî, tarihî, kültürel hizmeti onların mutlaka yapması gerekir.

Yakın tarihimiz bir sırlar, gizlilikler, karanlıklar yumağıdır.

Bize, bütün bu karanlıkları, esrarı aydınlatacak, düğümleri çözecek ışıklar lazımdır.

Yakın tarihimizle ilgili, başka ülkelerde, başka dillerde yazılmış belli başlı bütün kitapları çok ciddî şekilde tercüme ettirip yayınlatmalıyız.

Bendenize çok kolay ve ucuz tenkitler yöneltiyorlar.

“Madem biliyorsun, kendin yap bu hizmetleri!..”

Yukarıda da söyledim, bunları yapacak maddî imkanım yoktur.

Belki kapasitem de müsait değildir.

Bendeniz teklif getiriyorum. Bu gibi tekliflere “Otur da kendin yap” demekle yetinmek insafla, akl-ı selimle kabil-i te’lif değildir.

Bu gibi hizmetleri kuvveden fiile çıkartmak (gerçekleştirmek) için ciddî araştırma ve yayın müesseseleri kurmak, çok kalifiye personel çalıştırmak, yekun olarak milyonlarca dolar yatırmak ve harcamak gerekir.

Yıllardan beri belki yüz defa yazdım, teklif ettim, “Müslümanlar bir bilgi bankası kursunlar” dedim. Ne oldu? İlgilenen çıkmadı.

Yakın tarihimizin içyüzünü, sırlarını bilmiyoruz.

Birtakım önemli kişilerin gerçek kimliğini bilmiyoruz.

Dönen dolapların anahatlarını bilmiyoruz.

Bizde niçin Gerschom Scholem ayarında bir Sabatay Sevi uzmanı yoktur? Bu konu öyle bir iki yabancı dil ile incelenemez. En az yarım düzine dil bilmek gerekir.

Müslümanları ucuz, kolay, çabuk çare ve çözümler ve yine ucuz tenkitler ve kötülemeler bu hale getirdi.

İmkanı olmayan benim gibi bir kimseye “Vır vır edip durma, otur da kendin yap!..” gibi azarlamalar bu hale getirdi.

Soruyorum, Müslüman kesimde Sevan Nişanyan vatandaşımız gibi 12 yabancı lisan bilen iki Amerikan üniversitesinde okumuş uzmanlar var mı?

Şu, milyarlarca dolarla oynayan bazı İslâmî cemaatlere bakınız. Baronları ve cemaatleri hakkında ısmarlama övgü kitapları yazdırıyorlar ve sonra bunları yüz binlerce satıp dağıtarak kendilerini tatmin ediyorlar. Tarihin sırları umurlarında mı?

Katil Cep Telefonları

BUNDAN 50 sene önce sigaranın dehşetli zararları henüz bilinmiyordu. Yine amyantın ne korkunç bir zehir olduğu konusunda da yeterli bilgi yoktu. İnsanlık bol bol sigara içti, sigara fabrikaları yoğun reklâm yaptılar... Amyant bol bol kullanıldı, sonunda 100 milyonlarca insan zehirlendi, vahim şekilde hastalandı. Kimisi öldü, kimisi sürünüyor.

Cep telefonlarının insan sağlığı için son derece zararlı ve tehlikeli olduğu artık ilmen ispat edilmiştir.

Böyle giderse Türkiye nüfusunun belki de yarıdan fazlası cep telefonunun sebep olduğu, ismini vermek istemediğim korkunç hastalığa kurban gidecektir.

Doktor dostlarım var. Konuyu çok iyi biliyorlar lakin cep telefonundan vazgeçemiyorlar.

Osmanlıca’da “ibtilâ” kelimesi vardır. Bir şeyin insana belâ olması, bağımlılık mânâsına gelir.

ülkemiz cep telefonunu çılgın bir şekilde benimsedi.

Cep telefonu zarurî bir ihtiyaç mıdır? Bence değildir. Bu aletin geçmişi kaç yıllıktır? Ondan önce insanlar iletişim ihtiyaçlarını telli telefonlarla pekâlâ hallediyorlardı.

Cep telefonu bir tutku haline gelmiştir. Cep telefonu bir statü olmuştur.

Birkaç kere cep telefonu aldım, evde kaybettim. İçinde şarjı olursa öteki telefondan çaldırıp nerede olduğunu bulabiliyordum, şarjı bitmişse kayıp o kayıp... Dr. Sefa Bey dostum, Philips marka bir telefon hediye etti, “Aradığımız zaman seni bulamıyoruz, bunun vasıtasıyla görüşürüz...” dedi. Onun da şarj cihazını kaybettim, geçenlerde 30 liraya ikinci el bir Nokia aldım. Cebime koymuyorum, masanın üzerinde duruyor. Haftada bir veya iki defa konuşuyorum veya açıyorum.

Cepte taşınan, kulağa yaklaştırılarak dinlenilen cep telefonu bir zehirdir. Hemen öldürmez. Radyasyonları, titreşimleri beyninize işler, on sene sonra fena ve feci şekilde hasta eder.

Birtakım cahil ve gafil anne babalar, 10 yaşındaki yavrularına cep telefonu aldılar. “Ercan, okuldan bize telefon etmeyi ihmal etme...” dediler. Yazık, körpe yavruyu ileride onulmaz hastalıklara uğratacaklar.

Cep telefonu yüzünden zaten var olan görgüsüzlük, saygısızlık, terbiyesizlik, küstahlık doruğa çıktı.

Tramvaya, otobüse biniyoruz, karşımızdaki vatandaşın telefonu çalıyor, herkesi rahatsız edecek şekilde, yüksek sesle vır vır konuşuyor. Buna ne hakkı var?..

Yirmi yaşındaki öğrenci ziyaretimize geliyor, cebindeki telefon yarım saat içinde altı kere çalıyor, “müsaadenizle” bile demeden çıkartıp konuşuyor.

Cep telefonunu nasıl kullandığını göreyim, senin kim olduğunu söylerim.

İslâm dini gevezeliği, zevzekliği yasak kılmıştır. Cep telefonları, elbette işe yarıyor ama dehşetli miktarda gevezelik, zevzeklik, mâlâyâni konuşmalara da sebep oluyor. Bunlara verilen paranın haram olup olmadığı icazetli gerçek hocalara sorulmalıdır.

Unutmayın, zır zır çalan, vır vır konuştuğunuz cep telefonları aynı zamanda birer bombadır; sağlığınızı, geleceğinizi tehdit eden...


Önceki ve Sonraki Yazılar
M. Şevket Eygi Arşivi