Ergenekon Cephesi
Ergenekon, bütün uzantıları ile birlikte cephe savunması yapıyor. Karşımızda şiddet başta olmak üzere illegal yöntemleri kullanan bir siyasî merkez var.
Organize lobi faaliyetleri ve medya manipülasyonları Ergenekon'un organize yetenekleri içinde yer alıyor. İşte şimdi, bütün bu yetenekler ve imkânlar Ergenekon'u geniş cephe taktiği içinde savunmak üzere teyakkuz durumunda. Merkezî bir planlama ve strateji içinde Ergenekon'un savunma cephesi genişletiliyor.
Bu strateji neye dayanıyor? üçlü bir sacayağına dayanıyor. Birincisi, Ergenekon'un peşine düşüp deşifre etmeye çalışanları, yargılama sürecine müdahil olmakla suçlayıp susturmak. Hukukun sanık lehindeki unsurlarından bir savunma hattı oluşturmak. özdemir özok'un ön planda göründüğü bu strateji, "sanığın mahkum olana kadar suçsuzluğu karinesi"ne dayanarak Ergenekon'un üzerini örtmeyi, mahkemeyi sanıklar lehine baskı altına almayı amaçlıyor.
İkincisi, medya uzantıları aracılığıyla Ergenekon davasını sulandırmak. Ergenekon'u "agharta davası" olarak niteleyerek işe başlayan bu sulandırma stratejisinin daha şimdiden suyu çıktığı için, bir değeri ve anlamı kalmadı.
üçüncüsü ise Türk Silahlı Kuvvetleri'ni Ergenekon'a sahip çıkmaya zorlayarak, mahkeme üzerinde kuvvetli bir baskı oluşturmak. Ergenekon'u kurtarma operasyonunun en iddialı ayağını bu stratejinin oluşturduğu anlaşılıyor. Genelkurmay'ın 18 Temmuz tarihli bildirisi, bu stratejinin ürünü gibi takdim edildi. Baykal'ın başı çektiği bir grup, "Ordu neden orgenerallerine sahip çıkmıyor" demagojisi ile Ergenekon etrafında bir koruma duvarı oluşturmaya çalışıyor. Görülmekte olan bir davaya koskoca Türk Silahlı Kuvvetleri'nin karışmasını istemenin fevkinde bir yargıya müdahale tahriki olabilir mi?
Bu üçlü stratejinin son ayağını aydınlatmak için, Fikret Bila'nın önceki gün köşesinde yer alan "TSK'nın demokratik tepki beklentisi" yazısını, Ergenekon Merkez-i Umumîsi'nin "1 nolu bildirisi" olarak okuyabilirsiniz. Bu bildiriye göre "Ergenekon soruşturmasının üzerine 'mal bulmuş Mağribî' gibi (yani görgüsüzce) atlayanlar" (yani bu soruşturmayı ciddiye alıp, Türkiye'nin bu soruşturma vesilesi ile çetelerden kurtulmasını isteyen bizler) "TSK'yla ve laik cumhuriyetle 'hesaplaşma' çabası" içinde olanlar oluyor. Bila diyor ki, laiklikle sorunu olanlar, Ergenekon soruşturması ile bu "dert"ten kurtulacaklarını düşünüyorlar. Ekliyor: "Sadece türban özgür kalmayacak, diğer dinî simgelerle birlikte din üzerinden siyaset "demokratik özgürlük" haline gelecek. Sadece bu kadar değil, Fikret Bila, birilerinin "Türkiye Cumhuriyeti'ni Ergenekon soruşturması sayesinde iki uluslu hale getirecekler"ini iddia ediyor. "Her fırsatı TSK düşmanlığına dönüştüren"lerin "...gözünde TSK demek 'darbe' demek." Ergenekon'u savunmak için TSK'yı tahrik etmenin parlak sonucu da Bila'nın kaleminden şu cümle: "Onlara göre her türlü sorunun kaynağı ve sorumlusu bu TSK".
TSK, Ergenekon soruşturmasından yıpranıyor mu? Evet, yıpranıyor. Peki yıpranmaması için ne yapmak lâzım? Fikret Bila'nın söylemeye çalıştığının tam tersine, Ergenekon'u gün yüzüne çıkartmak ve devleti bu asalaktan kurtarmak için TSK'nın soruşturmaya katkıda bulunması lâzım.
TSK'nın haksız bir yığın ithamla karşı karşıya kaldığı ve yıpratılmaya çalışıldığı, 18 Temmuz'da Genelkurmay'ın bildirisinde belirtildiği gibi doğru. TSK'nın itibarını artırmak, onu siyasetin uzağında tutmak ve hukuka inancını vurgulamakla mümkün. Bu tecrübelerden çıkartacağımız ders ortada: TSK, siyasetin en uzağında, hukukun en yakınında duracak.
Yukarıda sıraladığım üçlü stratejiyi uygulayan Ergenekoncuların suret-i hak maskesini düşürmenin pratik bir yolu var. Ortada bir iddia duruyor. Türkiye, bir yığın suça bulaşmış kendi kontrgerillasını tasfiye ediyor. Neden hep birlikte hukukun önünü açmıyoruz? Eğer hukuksa, işte size yol. Fikret Bila ve özdemir özok neden böylesine ciddi bir soruşturmanın selameti için, savcının olağanüstü yetkilerle donatılmasını, bütün güvenlik birimlerinin arşivlerine ulaşabilmesini, her türlü belge ve bilgiyi edinebilmesini savunamaz? Alın size bir turnusol kâğıdı.