Hasan Karakaya

Hasan Karakaya

Kulaklarında Dökme Kurşun... Gözlerinin Önünde Bulut Sütunu!

Kulaklarında Dökme Kurşun... Gözlerinin Önünde Bulut Sütunu!

Erdoğan, “bunların hoşuna gitmek için” ne yapmalı acaba?.. “Mıymıntılığa” ve “sünepeliğe” karşı çıkıp; “Öleceksek adam gibi ölelim” deyip, “yiğitçe” tavır koyuyor, olmuyor... İsrail’in Gazze’ye yönelik “terörist saldırı”sını durdurmak için devreye giriyor, yine yaranamıyor...

Cengiz Çandar gibi “liberal” geçinen yazarlar diyorlar ki;
“Mısır parladı,
Türkiye sönük kaldı.”
Devam ediyor Çandar;
“Bu gibi durumlarda, ‘askeri olarak kazanan’a bakmanın bir manası olmadığı için, ‘siyasi kazanan’a bakılır.
Gazze ateşkesinin ‘siyasi galibi’, tartışmasız, Mısır ve Müslüman Kardeşler mensubu Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi olmuştur.
Peki, Türkiye? Türkiye’nin bu ‘ateşkes’te belirleyici bir rolü olmamış mıdır?
Hayır, olmamıştır.
Başbakan, önceki gün ‘diplomatik kanalların işlediğini’ ve ‘Ak Parti Genel Başkan Yardımcısı Ömer Çelik ile MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ı Kahire’de bıraktığını’ söyleyerek, Türkiye’nin sanki çok önemli bir rol oynamakta olduğu gibi bir imaj vermiştir.
Ama, dünya basınında ateşkesin nasıl sağlandığının perde arkası kronolojisine ilişkin, gün gün, saat saat, dakika dakika çarşaf gibi haberler yer alırken, içlerinde Türkiye, Erdoğan, Davutoğlu, Çelik, Fidan gibi sözcüklere hiç rastlanmıyor.
(.....)
‘Gazze ateşkesi’ne ilişkin genel değerlendirme, varılan ‘uzlaşma’nın Mısır’ın Ortadoğu’nun en zor sorununda yeniden etkili bir aktör olarak ortaya çıkarttığı...
Bu arada, Hamas’lı Halid Meşal da, Mısır’a övgüler yağdırırken, İran’a da ‘askeri desteği için’ teşekkür etmeyi ihmal etmedi.
Mısır öne çıktı da, Türkiye, Türk televizyonlarından başka nerede görüldü?
Gören olduysa haber versin...”
El insaf!..

AMAÇ, ERDOĞAN’A ÇAKMAK!

Bu satırlar, “eleştiri” amaçlı satırlar değil... Bu satırlar, “uçağına Cengiz Çandar’ı almayan” Erdoğan’a, “Fırsat bu fırsat” deyip “çakma” satırları!..
Merak ediyorum;
“Cengiz Çandargiller”, yazılarını yazarlarken, “kepenk”leri indirip, dünya ile bağlarını kopararak mı yazı yazıyorlar?..
Öyle olmalı...
Öyle olmasa; “ateşkes” sağlandıktan sonra Gazze sokaklarında “sevinç gösterisi” yapanların ellerindeki “Türkiye, Mısır ve Filistin bayrakları”nı görürler ve “Türkiye’nin rolü”nü anlarlardı...
Öyle anlaşılıyor ki;
Yazılarını yazarlarken, sadece “kepenk”leri indirmekle kalmıyorlar, aynı zamanda “kulak”larına da “Dökme Kurşun” döktürüyorlar ve olaylara “Bulut Sütunu” arkasından bakıyorlar... Bu yüzden de; hem gerçekleri görmüyorlar, hem de söylenenleri duymuyorlar...
Diyorlar ki;
“Türkiye İsrail’le Arap dünyası arasında bir köprü olabilir, sorunlarda arabuluculuk rolü üstlenebilirdi. Bu pozisyon Türkiye’nin bir avantajı idi. Ama izlediği yanlış politika yüzünden (önce one minute, sonra Mavi Marmara) Erdoğan bu pozisyonunu kaybetti. İsrail’le bütün ilişkilerini bitirdi ve işte şu son krizde de görüldüğü gibi etkisiz faktör haline geldi...”
Allah’tan korkun...
Türkiye, “etkisiz faktör” haline geldiyse, nasıl sağlandı bu “ateşkes?”
Bilenler bilir...
Ama, olaylara “Bulut Sütunu” arkasından bakanlar, ya da kulaklarına “Dökme Kurşun” döktürenler için söyleyeyim;
Bu süreçte; Mısır, elbette çok önemli bir rol oynadı... Ama, Türkiye, İran ve Katar’ın oynadığı rol de, kesinlikle inkâr edilemez.

MİT’İN KRİTİK ROLÜ

Peki, ne yaptı Türkiye?..
Medyada yazılanlardan aktarıyorum;
Başbakan Tayyip Erdoğan’ın Mısır seyahatinde “ateşkes” konusu tüm boyutlarıyla ele alındı. Başbakan Tayyip Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun yürüttüğü “mekik diplomasisi”nin ardından Mısır, Türkiye ve Katar ateşkesin sağlanması için bir metin oluşturdu. Hamas; Türkiye-Mısır-Katar’ın ateşkes güvencesini ve metni kabul etti.
İsrail’den cevap beklenirken Erdoğan ve Davutoğlu Türkiye’ye döndü. Ancak Başbakan; MİT Müsteşarı Hakan Fidan ve AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Ömer Çelik’i diplomatik girişimlerin devamı için Kahire’de bıraktı.
Görüşmeler sürerken Türkiye, İsrail’in Hamas’la ateşkese ikna edilmesi için devreye girdi. MİT Müsteşarı Fidan, İsrailli muhataplarıyla dolaylı olarak ateşkes şartlarını görüştü...
İsrail; Hamas’la ateşkese giden süreçte iki konuda garanti istedi. Hamas’ın roket saldırılarına kesinlikle son vermesi ve Gazze’ye silah girişinin engellenmesi...
İsrailliler, özellikle Mısır’a görev düştüğünü belirterek “Bu silahlar, roketler Gazze’ye nereden giriyor? Mısır’dan bu konuda kesin engelleme bekliyoruz” dedi.
Bu “garanti”ler verildikten sonradır ki, “ateşkes” yürürlüğe girdi... “Ateşkes”in sağlanmış olması, elbette “çözüm” değil... Ama, hiç olmazsa, bu süreçte “bebek”ler yaşayacak!..

HALİD MEŞAL DİYOR Kİ!

Diyorlar ki;
“Hamas’lı Halid Meşal Mısır’a övgüler yağdırıp, askerî desteği için İran’a teşekkür ederken Türkiye’den söz etmedi!”
Dedim ya;
Bunların kulakları “Dökme Kurşun”la tıkalı... Gözlerinin önündeki “Bulut Sütunu” da görmelerini engelliyor.
Zira, dünkü manşetimizde de yer aldığı gibi; Hamas’ın Siyasî Büro Şefi Halid Meşal diyor ki;
“İsrailliler, ateşkes için Türkiye’yi iki kanaldan aradı ve ateşkes için çaba göstermesini istedi... Çünkü, Gazze’ye saldıran Netanyahu zor durumda kalmıştı.
 Saldırılara verilen karşılığın ardından Netanyahu füze rampalarını imha edemediğini ve başarısız olduğunu anladı... Netanyahu’nun önünde kara harekatından başka seçenek kalmamıştı... Ancak Netanyahu, kara harekatının siyasi hayatına mal olacağının bilincindeydi... Bu sebeple Netanyahu, uluslararası toplumdan ateşkes için arabuluculuk talebinde bulundu.

Uluslararası toplum Netanyahu’yu kurtarmak amacıyla ateşkes için baskı yaptı... ABD ve Avrupa Birliği, Mısır ve Türkiye’den arabulucu olmalarını istedi. Sonra Mısır’ın arabuluculuğuyla dolaylı görüşmeler başladı. Türkiye ve Katar bu süreçte çok etkili oldu.
 Sayın Başbakan Erdoğan Gazze’ye saldırıların durması için büyük bir çaba gösterdi. Özellikle ABD ile yapılan telefon diplomasisi önemliydi... Perde arkası bir bilgi olarak şunu ifade etmeliyim ki; İsrailliler ateşkes için Türkiye’yi iki kanaldan arayarak bu yönde çaba göstermesini istedi... Türkiye ve Mısır’ın gösterdiği çabalar sonuç verdi...

Biz son saate kadar Türk yetkililerle iletişim halindeydik. Mısır, Türkiye ve Katar üçlüsü ateşkeste etkin oldu. Amerikalılar bunun tek çıkış yolu olduğunu gördüler. Aksi halde, Netanyahu bu macerayı sürdürseydi kaybedecekti.”
Yeter mi?..
Halid Meşal’in bu sözleri ve Gazze’deki “3 bayraklı gösteriler”, Türkiye’nin rolünü küçümseyenlere ve hatta yok sayanlara acaba yeter mi?..

EN KAZANÇLISI HAMAS!

Çaktırmadan “İsrail Taraf’ında” yer alanlar da diyorlar ki;
“İsrail’in saldırılarında 167 kişi hayatını kaybetti ama siyaseten kaybedenler listesi de kabarık, Mısır, Hamas ve Likud ‘güç’ kazanırken; El Fetih, devlet olarak da İsrail, İran ve Türkiye kaybedenler arasında sayılıyor. Ankara, İsrail ile diyalog kuramamanın bedelini siyasi nüfuz kaybıyla ödedi.”

Bilmem dikkat ediyor musunuz; Türkiye’nin “nüfuz kaybı”na uğradığını iddia edenlerin hepsi, bunu “İsrail ile diyalog kopukluğu”na bağlıyorlar!..
Merak ediyorum;
Bu satırları, onlara “İsrail” mi yazdırıyor?.. Değilse, bu “İsrail aşkı” nereden geliyor?..
“Terör devleti İsrail’in son saldırıları”na bir “futbol maçı” gibi bakıp, “kazananlar” ve “kaybedenler”in çetelesini tutmaya kalkışanlar, şunu çok iyi bilmelidir;
Bu işte “kazanan” çoktur...

“Kaybeden” ise, bir tek İsrail’dir!..
Zira, “kaybedeceğini” anlayınca, “ateşkes” istemeye mecbur kalmış ve “kara harekâtı”nı göze alamamıştır...
Evet, herkes kazanmıştır ama, “en kazançlı” çıkan Hamas olmuştur.
Çünkü, Halid Meşal’in deyimiyle;
Arap dünyasının, “Gazze’ye sahip çıkması”nı Hamas sağlamış ve bu da İsrail’de “soğuk duş” etkisi yapmıştır.
Ve ayrıca;
Hamas, bu vesileyle sahneye çıkabilmiş, arkasına Türkiye ve Mısır’ı alabilmiş, Katar Emiri’nin ve Davutoğlu ile Arap Birliği Genel Sekreteri ve 9 Arap Dışişleri Bakanının Gazze’ye ziyaretini sağlamış ve ABD’ye rağmen, Türkiye ile Mısır’ı arkasına alabilmiş, İran’ın desteğini kaybetmemiş ve içerdeki rakibi Mahmut Abbas’ı giderek marjinalleştirmiş ve devreden çıkartmıştır!..
Başka söze hacet var mı?..

Kürt babalar seslerini yükseltmeli Hatırlarsınız... Dağda ölen “terörist”in babası evine “Türk bayrağı” asmış, “taziye”ye gelen BDP’lileri de kabul etmemişti... İşte, Hüseyin Odabaşı adlı bu baba; 16 Kasım’da; helikopter kazasında şehit olan Murat Yıldızhan’ın ailesine taziye ziyaretinde bulunmuş ve orada demişti ki;
“Mühendislik okuyan oğlum kandırılarak dağa çıkarıldı ve çatışmada öldü. Yeter artık. Huzur ve barış istiyoruz. Allah için bu kan dursun artık.”
Ve önceki gün...

Hatay’da ölü ele geçirilen PKK’lı terörist Baran Gülümser’in babası Arif Gülümser, PKK’ya lanet yağdırıp, BDP’lilere “Siz benim oğlumu yaktınız. Sizinle işim yok” diye bağırmış!..
Diyeceğim o ki; Kürt halkına tanınan “insanî haklar” elbette genişletilmeli...
“Açılım”lar elbette sürmeli... Ne var ki; Hükümet bunları yaparken, “Kürt anne-babalar” da; Hüseyin Odabaşı ve Arif Gülümser gibi, seslerini yükseltmeye devam etmelidir...
Çünkü, sorunu çözecek olan, en başta “Kürt halkı”dır!..

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Karakaya Arşivi