Muhteşem Yüzyıla eleştiriler... Atatürkün yatak sahnesi niye yok?
Başbakan Tayyip Erdoğan; İspanyaya gitmeden önce yine bombayı kucağımıza bıraktı gitti... Şimdi herkes tartışıyor, herkes görüş açıklıyor.
Malûm; Kütahyada havaalanı açılışı esnasında şunu demişti Başbakan;
Ecdadımızın at sırtında gittiği her yere biz de gideriz, her yerle biz de ilgileniriz ama bunlar televizyon ekranındaki ecdadımızı zannediyorum o Muhteşem Yüzyıl dizisindeki gibi tanıyor.
Bizim öyle bir ecdadımız yok.
Biz öyle bir Kanuni tanımadık.
Biz öyle bir Sultan Süleyman tanımadık. Onun ömrünün 30 yılı at sırtında geçti. Sarayda, o gördüğünüz dizilerdeki gibi geçmedi.
Bunu çok iyi bilmeniz, anlamamız lazım.
Ve ben o dizilerin yönetmenlerini de, o televizyonun sahiplerini de milletimizin huzurunda kınıyorum.
Ve bu konuda da ilgilileri uyarmamıza rağmen, yargının da gerekli kararı vermesini bekliyorum.
Şimdi, bu sözler tartışılıyor.
MHPli Özcan Yeniçeri gibi milliyetçilik iddiasındaki tipler; Sırf Başbakan Erdoğana muhalefet etmek için, Bu film her yönüyle yanlıştır ama, sonuç itibariyle bir filmdir... Kültür ve sanatın yanlış yapma özgürlüğü vardır deseler de; Muhteşem Yüzyılda sergilenen tarih katliamına ateş püskürenler çoğunlukta...
TUDORSTAN AŞIRMA!
Aslını söylemek gerekirse;
Muhteşem Yüzyıla, yerli bir dizi gözüyle bakıp da eleştirmek, son derece yanlış... Çünkü Muhteşem Yüzyıl, her şeyden önce yerli değildir, Türk değildir...
Muhteşem Yüzyıl, İngiltereden aşırma bir dizidir, yani hem hırsızlamadır, hem de çakmadır!..
Evet, evet;
Bu dizi, bir İngiliz dizisi olan Tudorsun çakmasıdır... Kaldı ki; Tudors bile, gösterilmeye başlanmadan önce Kraliçe Elizabethten izin alınmıştır!..
Tartışmaların zirveye çıktığı geçen yıl bugünlerde, şunlar yazılmıştı:
İngiltere Krallığının en kritik döneminde, 1500lü yıllarda krallık yapan 8inci Henrynin hayatının anlatıldığı yabancı dizi ile Muhteşem Yüzyıl adlı yerli dizinin; konu başta olmak üzere, çekim teknikleri, görüntü açıları, animasyonlar ve savaş sahneleriyle bire bir aynı olduğu ortaya çıktı.
İngiltere ve Kanada ortak yapımı olan ve 4 sezon yayınlanan Tudors dizisinde İngiltere Kralı 8inci Henrynin hayatı, yaptığı altı evlilik ve kiliseye yönelik yaptığı reformlar ile çalkantılı dönem ele alınıyor. Yerli dizi olan Muhteşem Yüzyılda da Kanuni Sultan Süleymanın hayatı aynı şekilde ele alınarak çekiliyor.
Dahasını da söyleyelim;
Tudors ile Muhteşem Yüzyıl o kadar aynısının tıpkısı imiş ki; tanıtım afişleri bile bire bir örtüşüyormuş iyi mi?..
ÖMRÜ CİHATLA GEÇTİ
Hepsi bir yana da;
Kanuni Sultan Süleyman 26 yaşında tahta çıktı... 46 yıl boyunca padişahlık yaptı. Ama öyle dizide sergilendiği gibi bir hayat sürmedi... Aksine ömrünün sadece 2.5 yılını sarayda geçirebildi.
Kanuni Sultan Süleymanın, filmdeki gibi, öyle hareme girecek çok vakti de olmadı... 2.5 yıllık saray hayatında hareme girmesi haftada iki defaydı. Tabii o dönem harem diye adlandırılan yer eşi, kardeşleri, çocuklarının yaşadığı eviydi.
İşte böyle; ömrünü cihatla geçirmiş, at sırtından inmeyen bir adam, bugün avratların üzerinden inmiyor gibi gösterilirse, ben, bunda sinsi emeller ararım!..
Böyle bir diziyi de, hiç kimse bana yerli diye yutturmaya kalkmasın!..
Bu dizide oynayan aktör ve aktrisler yerli olsa da, senaryoyu yazan kafa kesinlikle yabancıdır!..
Osmanlıya yabancıdır, Kanuni Sultan Süleymana yabancıdır... Eğer Osmanlıyı veya Kanuniyi tanısalardı, hayatı cihat ve atla geçen bir padişahı, kalkıp da avrat üstünden inmeyen bir uçkur düşkünü göstermezlerdi.
OSMANLIYI BÜYÜTTÜ
Peki, kimdir Kanuni?..
Osmanlı İmparatorluğunun onuncu padişahı ve 89. İslam halifesi... Batıda Muhteşem Süleyman, Doğuda ise adaletli yönetimine atfen Kanunî Sultan Süleyman olarak da bilinmektedir... 1520den 1566daki ölümüne kadar, yaklaşık 46 yıl boyunca padişahlık yapan ve toplamda 13 sefere çıkan Kanuni Sultan Süleyman, devletin hem en uzun süre görev yapan hem de en çok sefere çıkan padişahıdır.
Sultan Süleyman 1520 yılında, babası I. Selimin vefatının ardından tahta çıktı... Batıda Belgrad, Rodos, Boğdan ve Macaristanın büyük kısmını imparatorluk topraklarına kattı... 1529 yılında Viyanayı kuşatsa da çeşitli sebeplerden ötürü bu kuşatma başarısızlıkla sonuçlandı. Doğuda, Safevilerle yapılan savaşlar sonrasında Ortadoğunun büyük kısmını ele geçirdi. Afrikada imparatorluğun sınırları Cezayire kadar uzanırken; Osmanlı donanması ise Akdenizden Kızıldenize kadar olan sularda hakimiyet kurmuştu I. Selimden 6 milyon 557 bin kilometrekare olarak devraldığı Osmanlı İmparatorluğunu, padişahlığı döneminde 14 milyon 893 bin kilometrekareye ulaştırdı... Zigetvar Muharebesinin sonlanmasından yaklaşık bir gün önce, 6 Eylül 1566 tarihinde hayatını kaybetti ve yerine oğlu II. Selim geçti...
Şu hâle bakın;
Son nefesini bile düşmanla savaşarak vermiş bir adam, Haremden çıkmayan ve oynaş peşinde koşan bir adam olarak gösteriliyor ki; Başbakan Tayyip Erdoğanın dediği gibi; Bizim böyle bir ecdadımız yok... Biz, böyle bir Kanuni, biz böyle bir Sultan Süleyman tanımadık.
Bizim tanıdığımız Kanuninin ömrü avrat üstünde değil, at sırtında ve cihatla geçti... Yoksa Osmanlı toprakları 14 milyon küsur kilometrekareye çıkabilir miydi?..
Kanuninin ömrü;
Harem ve Hürrem arasında geçmiş olsaydı, Akdeniz, bir Türk gölü haline gelir miydi?..
Ama, bunu kime söylüyorum ki;
İngiliz dizisi Tudorstan aşırma bir senaryo yazan adam ve madamlardan ne beklenir ki?.. Kaynağı yabancı bir diziden, hiç yerli olması beklenir mi?..
MUSTAFA İÇİN LİNÇ!
Gelelim, madalyonun öteki yüzüne...
Herhalde hatırlarsınız...
Can Dündarın, Atatürkü anlattığı Mustafa isimli belgesel filmi 2008 yılında sinemalarda gösterilmeye başlanınca; neredeyse gök kubbeyi Can Dündarın başına yıkmışlardı... Resmen yargısız infaza maruz kalmış, adeta linç edilmişti...
Vayyy... Sen misin bu filmi yapan? deyip, Can Dündara saldırıyorlardı... Öyle organize bir saldırıydı ki; film hakkında; sadece 1 haftada 300 haber ve yorum çıkmıştı... Çoğu da aleyhteydi...
Özetle dedikleri şuydu;
Atatürk iş yapmayan, yalnız rakı içen, her akşam bir büyük rakı deviren adam olarak gösterilmiş ki, bu doğru değil... Can Dündar, Atatürke Mustafa demiş... Sen kimsin de Atatürke Mustafa diyorsun?.. Babanın oğluna mı sesleniyorsun?.. Bu, bir saygısızlıktır...
Atatürkün sofrası, içki içilen, birisinin ud çaldığı, coşku bulunmayan, başarısız olmuş, bıkmış, umutsuz, yalnız ve yaşlı bir adamın sofrası olarak lanse ediliyor... Atatürk günde bir büyük rakı içen birisi olarak gösterilmiş. Zaafları olabilir. Ancak Atatürk gibi bir adamın sofrası bu resim olamaz.
Şimdi sormak gerekmez mi;
Atatürke böylesine sahip çıkılırken, dahası Can Dündara soruşturma açılırken, Kanuniye niye sahip çıkılmıyor?..
Kaldı ki;
Atatürkün, sigara veya içki içerken gösterilmesine bile tahammül edemeyenler, Kanuniyi Haremden çıkarmayan ve hep avratlarla beraber gösteren senaristlere niye gıklarını çıkarmıyorlar acaba?..
ATATÜRK DE BÖYLE GÖSTERİLSE!
Tarihçi Mustafa Armağan, işte bu çelişkiye dikkat çekip, diyor ki;
Muhteşem Yüzyıl, madem sadece bir dizi filmdir, o halde Atatürkle ilgili filmlerde neden hiç yatak sahnesi gösterilmiyor?
Devam ediyor Mustafa Armağan;
Atatürkü Koruma Kanunu var. Dizide yapılanlar karşısında, biz de Kanuniyi, Fatihi, Yavuzu da koruma kanunu çıkarılması gerektiğini mi savunalım?.. Atatürkü, Koruma Kanunuyla koruma altına aldık... Tarihimizdeki diğer büyük şahsiyetleri de koruma altına alalım. Aynı haktan onlar da faydalansınlar...
Atatürke yapılmayanlar, Osmanlı padişahlarına yapılıyor... Muhteşem Yüzyıl dizisinde gösterilen Kanuninin yatak sahnesi Atatürk için gösterilmiyor... Atatürk hakkında onlarca film çekildi, hiç birinde Muhteşem Yüzyıl dizisindeki gibi yatak sahneleri yoktu. Atatürkün Latife Hanımla yatak sahnesini izleyebiliyor muyuz ekranlarda? Atatürkü koruyorsak, Kanuniyi de korumamız gerekiyor. İkisi de Türk tarihinin önemli şahsiyetleridir...
Mustafa Armağana hak vermemek mümkün değil... Öyle ya; Atatürk korunuyor ise Kanuni de korunmalıdır!..
Ya da;
Bu müptezelliğe bir an önce son verilmeli ve bu dizi yayından kaldırılmalıdır... Aksi halde, yarın bir sivri akıllı çıkar ve Atatürkü de yatak sahneleriyle gündeme getirebilir.
BİZ DE SUÇLUYUZ!
Toparlayacak olursak;
Gerek magazin dünyasında yaşanan müptezellikler, gerek ekranlarda yayınlanan dizi filmler, sadece para ve şöhret için yapılmıyor.
Bu yaşantılar ve dizilerle sinsi bir amaç güdülüyor ve toplum dönüştürülmeye çalışılıyor.
Bizler de, maalesef kerizliklerimizle, ahmaklık ve aptallıklarımızla bunlara çanak tutuyoruz!..
Bir yandan Ahlâksızlık, çirkeflik, kepazelik, müptezellik diye bağırıyor ama bir yandan da bunları seyredip, dizi manyağına dönüyoruz!..
Daha ne diyeyim;
Aptallığımıza doymayalım!..
Bilmem, anlatabildim mi?!?..
Yargıtayın kararı ve Muharrem İnce!
25 Kasım Pazar günü gazetelerde yer alan haberlere göre; Bartında İsmail C. adlı biri, yolda takip ettiği bir kıza; Beni bu numaradan ararsın yazılı bir kâğıt vermiş... Kız, kâğıtla savcılığa gidip, şikâyetçi olmuş... Yerel mahkeme demiş ki; İsmail C. suçsuzdur.
İş Yargıtaya intikal etmiş... Yargıtay, bir kadına; Beni bu numaradan ararsın yazan bir kâğıt vermenin sırnaşmaya ve cinsel tacize girdiğine hükmedip, yerel mahkemenin kararını bozmuş...
Şimdi... Beni bu numaradan ararsın yazılı bir kâğıt vermek sırnaşmak ve cinsel taciz oluyorsa, Muharrem İncenin, telefonla mesaj gönderip, Abazayım gel demesi acaba daha ağır bir cinsel taciz değil midir?..
Muharrem İnce, tacizi kabul edip, özür dilemek yerine, hâlâ diyor ki; Bana taciz suçlaması yapan Fatma B. adlı kadın, AKPnin sandık görevlisidir!
Kadın da diyor ki; Ben aileden CHPliyim... Üye numaram da, ANK484014235371dir! Kadının CHP üyeliği ortaya çıkınca, Muharrem İnce, tekrar başa dönüp demiş ki; Dokunulmazlığımı kaldırın!
Yahu, bırak dokunulmazlığının kaldırılmasını istemeyi de; önce Fatma B.den, sonra da İklim Bayraktardan bir özür dile...
Ne yani, dokunulmazlığın kaldırılsa, yargılansan ve aklansan, tacizci damgasından kurtulacak mısın?.. Adın çıkmış tacizciye, inmez sekize!.. Özür dile de, kurtul şu işten!..