Suriye Sünnîleri
Suriye halkının en az yüzde 75 Sünnî Müslümandır. Sünnîler ve Sünnîlik Suriye kültür ve kimliğinin dominant unsurudur. Suriyede yüzde 10 Hıristiyan, yüzde on Nuseyrî vardır, bir miktar da Dürzi... Suriye Sünnileri kırk küsur yıldır eziliyor, kıyıma uğruyor, temel haklarından mahrum bırakılıyor; adeta kendi vatanlarında köle ve ikinci sınıf vatandaş muamelesi görüyor. Onlar da Suriyeli ama egemen Nuseyri azınlık daha Suriyeli...
Türkiye, Suriye Sünnilerinin haklarına kavuşmalarını, kendi ülkelerinde haysiyetli ve güvenli bir hayat sürmelerini, ülke idaresinde söz sahibi olmalarını istiyor. Bu isteğinde de tamamen haklıdır. Türkiyenin bu isteği mezhep tutmaktan, mezhep taraftarlığı yapmaktan, mezhep fanatizminden ileri gelmiyor.
İran ise Suriye'deki otoriter Nuseyrî azınlık rejimini destekliyor, o rejimi ayakta tutmak için elinden geleni yapıyor. Müslümanlık ve insanlık açısından haklı mıdır? Hayır, değildir.
Türkiyenin Suriye Sünnîlerini fiilen desteklemesi doğru mudur?.. Başarılı olursa doğrudur, başarılı olamaz yüzüne gözüne bulaştırırsa doğru değildir.
Sünnîler niçin bocalıyor, başarılı ve muzaffer olamıyor?
Çünkü birlik ve beraberlik içinde çalışmıyorlar.
Suriye Sünnîleri yekun olarak halkın yüzde 75'idir ama kendi aralarından bölünmüş, parçalanmış ve bir yığın fırka ve hizbe ayrılmışlardır.
Sünnilerin içinde Nuseyrî azınlık rejimini destekleyenleri bile vardır.
Suriye Sünnîlerinin tek, müşterek bir liderleri, İmamları, Emîrleri yoktur.
Sünnilik Kur'an, Sünnet, icmâ, Şeriat üzerine kuruludur. Bu dört kaynak da birliği, tesanüdü, ittifakı kesinlikle emr etmektedir.
Suriye Sünnileri sımsıkı bir birlik kurmadıkça başarılı ve muzaffer olamayacaktır.
İki türlü Sünnilik vardır. Birincisi: Sosyolojik kimlik Sünniliği... Bu Sünnilikle bir yere varılmaz.
İkinci ve asıl Sünnilik: Dinî samimî Sünniliktir. Bunun siyasî tarafı şudur: Suriye Sünnileri başlarına ehliyetli, liyakatli, âdil, muktedir bir İmam-ı Kebir seçerler, bu zat en fazla on iki âqil kişiden oluşan bir şûra veya vezirler heyeti kurar. Sünnî halk İmam'a biat ve itaat eder ve gereken hizmet ve vazifeleri Kur'anın, Sünnetin, Şeriatın ışığında yaparak Allah'ın tevfikine, yardımına ve zafere nail olur.
Başarılı olmak için de:
Hıristiyan azınlığı çok sağlam garantiler verilmelidir.
Nuseyriler ve Dürzilerle da anlaşılmalıdır.
Kürtlere de garanti verilmelidir.
Suriyenin sosyolojik Sünnileri içinde Vehhabiler, Selefiler, tasavvuf ve tarikat Müslümanlarına müşrik ve kafir diyen aşırılar, sekülerleşmiş ve yabancılaşmış olanlar, mezhepsizler vardır. Bunların durumu ne olacaktır?
Türkiye'de şu anda, Ehl-i Sünnet Müslümanlığını değiştirip, onun yerine mezhepsiz, fıkıhsız, Şeriatsız bir "Mezhepler üstü ılımlı Fazlurrahman Kur'an Müslümanlığı" getirmek yolunda sinsi ve açık yoğun çalışmalar yapılmaktadır. Buna BOP Müslümanlığı da diyebiliriz. Bu şartlar altında Türkiyenin İslamcı rejimi Suriye Ehl-i Sünnet Müslümanlarına nasıl yardım edebilecektir?
Türkiyedeki sekülerleşmiş siyasî İslamcılık hareketi, güneyinde Sünnî bir İslam devleti kurulmasını ister mi?
Osmanlı İslam devletinin ve Hilafetinin yıkılmasından sonra doğrusu İslam alemi çok kötü hallere düştü, bugünkü acınacak duruma geldi.
İmamet-i Kübra müessesesi kurulmadan, Ehl-i Sünnet Müslümanları tek bir İmam'a biat ve itaat etmeden, Kur'anın Sünnetin Şeriatın aklın hikmetin emr ettiği birlik ve beraberlik olmadan kurtuluş olur mu?
(Küfür güçleri zaten küçük bir ülke olan Suriye'nin parçalanmasını; Sünnilerin, Nuseyrilerin, Kürtlerin, Dürzilerin yarı bağımsız olmalarını, ülkenin Lübnanlaşmasını istemektedir. İrak'ta bunu yapmadılar mı?.. Türkiyeyi ve İranı da parçalamak istiyorlar. Bundan hiç kimsenin şüphesi olmasın...)
* (İkinci yazı)
Kur'an ve Sünnet İslamlığını Tehdit Eden
En Yıkıcı Tehlike İslam Protestanlığıdır
KUR'AN ve Sünnet Müslümanlığını tehdit eden en yıkıcı tehlike İslam Protestanlığı denilen Ümmet'i ufalayıcı cereyandır.
İslam Protestanlığı, bünyesinde irili ufaklı birbirinden kopuk, birbiriyle bağdaşıp uzlaşmayan, her biri kendi başına buyruk binden fazla hizbi, fırkayı ve sekti barındırır.
İslam Protestanlığının büyük kısmını çeşitli İslamcılıklar oluşturmaktadır.
Bunların hepsi Ehl-i Sünnet ve Cemaate karşıdır ve onu yıkmayı hedeflemektedir
Sloganları şudur: Ayrılığa gayrılığa lüzum yok... Mezhepler ortadan kalksın ve Müslümanlar Kur'anda birleşsin... Yaşasın Kur'an Müslümanlığı!..
Ne korkunç çelişki ve ironi...
Müslümanlar Kur'anda birleşsin diyerek Ümmeti param parça ediyorlar.
Kur'an diyorlar ve Kur'anı kendi re'y heva ve heveslerine göre tefsir edip yorumluyorlar.
Aslı Kur'an Müslümanlığının Ehl-i Sünnet ve Cemaat olduğunu anlamazlıktan geliyorlar.
İslam Protestanlarının şu konularda dertleri ve problemleri yoktur:
(1) Ümmetin başında ehliyetli ve muktedir bir İmam-ı Kebir veya Emîrü'l-mü'minîn bulunsun, bütün mü'minler ona biat ve itaat etsinler, böylece birlik sağlansın...
(2) Bütün İslam dünyasına şâmil, icazetli ve ehliyetli ulema, fukaha ve müftülerden oluşan bir Fetva Şûrası kurulsun.
(3) Halkın itikadının sıhhati sağlansın.
(4) İcazetli ulema ve fukaha yetiştirecek Medâris-i İslamiye açılsın.
(5) Genel bir emr bi'l-mâruf ve nehy 'ani'l-münker seferberliği başlatılsın.
Bizim Protestanların asıl dertleri, "Allah gerçek bir Janus'tur=Hoda Janus-i hakikî est" diyerek Allahü Teala hazretlerini iki çehreli bir Roma putuna teşbih eden (benzeten) zındığı Müslüman gençliğe ve halka bir din büyüğü olarak tanıtmak ve onun peşinden gitmektir.
Cumhuriyetin ilk yıllarında Ankara'nın yüksek bir tepesinde bir içki sofrasında Türkiye halkını İslamlıktan Protestanlığa zorla geçirmek projesi yapılmış, bunu duyan Kazım Karabekir Paşa mani olmuştu.
İslamı bırakıp Hıristiyan Protestanı olmak projesi akamete uğradı ama İslam içinde Protestanlık fırkaları çıkartma, bir İslam Protestanlığı oluşturma cereyanı bir dereceye kadar başarılı oldu.