M. Şevket Eygi

M. Şevket Eygi

Çamlıca Camii Güzel Olacak mı?

Çamlıca Camii Güzel Olacak mı?

Çamlıca camii yapımı aceleye, oldu bittiye getirileceğe benziyor. Sunulan projeler içinde birinciliğe layık görülen yokmuş ama yine de yapılacakmış...

Oraya cami, yoğun cemaat olduğu için yapılmıyor; silueti, şehre kazandıracağı manzara için yapılıyor. Keşke biraz beklenilse, dünyanın hayranlığını kazandıracak harika bir proje hazırlansa ve ondan sonra yapılsa.

Bir kısım Kemalistler, Dönmeler, çağdaşlar bu camiye son derece muhalifler. Bendeniz, Müslüman bir vatandaş olarak elbette yapılsın ama güzel bir bina olsun diyorum.

Son seksen yıl içinde Türkiye iki konuda büyük yıkım yaşadı. Biri lisan ve edebiyat, diğeri mimarlık ve şehircilik.

Kemalist ideoloji iki sahada da büyük tahribata sebep oldu.

İstanbul Sirkeci'deki tren garına bakınız. Denize bakan tarafta Sultan Abdülhamid'in yaptırttığı orijinal ana kısım; sağ tarafta bugün kullanılan giriş çıkış salon kısmı. Birincisi (üslubunu tartışabilirsiniz ama) Cumhuriyet devrindeki o çirkin ilaveden bin kere estetiktir.

19'uncu yüzyılın ikinci yarısında ve 20'nci yüzyılın birinci yarısında kolonyalist devletler sömürdükleri ülkelerde nice sanat eseri olan, estetik değeri bulunan binalar yükseltmişlerdir. Biz ise kendi vatanımızı (Birkaç nadir istisna dışında) zevksiz, sanatsız, iğrenç beton heyulalarla doldurduk.

Be adamlar!.. Bina yapacaksanız, şunları güzel ve sanatlı yapsanıza!..

Türkiyenin dominant unsurunu oluşturan Sünnî Müslümanlar, rejimin amansız, göz açtırmaz ve gaddar baskıları ve terörü yüzünden kendi kimlik ve kültürlerine yabancılaştılar. Bu yabancılık en fazla mimarlık ve şehircilik konusunda görülüyor.

On binlerce yeni cami binası... On binlerce Kur'an kursu, talebe yurdu veya pansiyonu, İmam Hatip mektebi binası inşa ettirildi. Uluslararası ciddî bir bilirkişi heyeti bunların bir kısmını bizzat görerek, bir kısmını resimlerinden incelese acaba kaç tane güzel, zevkli, sanatlı, estetik katsayısı yüksek bina çıkar? Bendeniz nispetin ancak binde bir olacağını sanıyorum.

Anadoluda Selçuklu ve Beylikler devirlerinden kalma sanatlı, güzel, değerli camiler vardır. Yeni yapılan camilerin projelerinde niçin Selçuklu ve Beylikler mimarisinden örnek alınmamış da, ille de 16'ncı asır Osmanlı camilerinin başarısız kopyaları yapılmıştır?

Yeni yapılan camilerin hangisinde "Altın oran" vardır?

Son elli yıl içinde zengin olup da kendisine bahçe içinde güzel bir İslam evi yaptıran kaç Müslüman vardır? Böyle beş ev çıkar mı dersiniz? Bendeniz ikisini gördüm. Biri Bağlarbaşında merhum Âsım Ülker'in yaptırdığı bahçe içindeki tepe pencereli Osmanlı evi, diğeri Nevzat Yalçıntaş'ın Çatalca'da şehre on beş km uzaklıktaki harika Türk-Osmanlı evi. Belediyenin Küçük Çamlıca (Büyük Çamlıca değil!) korusu içindeki sosyal tesis binaları da millî İslamî mimarimizin güzel örnekleridir.

Maalesef Müslümanların paraları oldu ama o nispette kültürleri, sanatları, mimarlıkları, zevkleri olmadı. Marmara bölgesi, hele İstanbul civarı dağ tepe vadi dere yatağı ova her yer mahallelerle doldu, lakin bunların içinde (Mimarlık ve şehircilik açısından) bir tek örnek İslam mahallesi yok.

Maddî imkanları olup da estetik İslam Osmanlı evlerinde oturmayan Müslüman zenginleri, ziyalıları ve kodamanları doğrusu çok ayıplıyor ve kınıyorum.

* (İkinci yazı)

Haydariye

İnsan hem hür, hem hür değil... İstanbul' u terk etmek konusunda önümde hiçbir zarurî engel yok ama terk edemiyorum.

Her sokağa çıkışımda yaşanmaz artık bu şehirde diyorum ama yaşamaya devam ediyorum.

Cumartesi ikindiden sonra haydariye (Bir tür derviş yeleği) satın almak için Fatih Çarşamba'ya gittim. Trafik bermutad berbattı. Daha da berbat, bedter olacak bu gidişle.

Akşam namazını İsmail Ağa cami-i şerifinde kıldım. Minaresinde ve içinde hoparlör bid'ati yok. Camiin içi alt katı hep doluydu. Herkesin başında takke ve imame vardı, başı açık iki üç kişi gördüm.

Koyu yeşil bir haydariye aldım. Bir de Suriye'de dikilmiş güzel bir takke. Savaş yüzünden artık oradan mal gelmiyormuş. Bir kokucu dükkanından bir gram toprak kokusu aldım. Kilosu 20 bin lira! Nadir bulunan harika bir ıtır.

Çarşambadaki sahhaflardan biri Osmanlıca, biri Arapça iki kitap aldıktan sonra Haliç yolundan eve döndüm. Hafif bir yağmur çiseliyordu. Caddelerden sokaklardan otomobil selleri akıyordu. Milyonlarca insan koşuşturup duruyordu. Boş koşuşturmalar, âhir zaman telaşları.

Beton sıradağları... Yirmi beş milyon halk... Milyonlarca otomobil ve motorlu vasıta... Rantlar ve günahlar şehri... Trafik çilesi... Zelzelesini bekleyen büyük şehir... Sodom Gomore...

İçimden bir ses bana İstanbul'u terk et başka bir şehre göç diyor ama gidemiyorum. Dostlarım tanıdıklarım çevrem hep burada. Yaşım ilerledi, taşrada yeni bir hayat kuramam kendime.

Önceki ve Sonraki Yazılar
M. Şevket Eygi Arşivi