PKK da ETA gibi silah bırakır mı?
İspanya dönüşü, ANA uçağında, aralarında Haber Müdürümüz İbrahim Acarın da bulunduğu gazete temsilcilerinin sorularını cevaplayan Başbakan Tayyip Erdoğan demiş ki; Bazıları Silâhlar sussun diyor ama silahların susması diye bir şey olmaz...
Silah susmaz, bırakılır...
Silahı bıraksınlar, nereye giderlerse gitsinler...
İsterlerse Kandilde kalsınlar!..
Ama, eylem yaparlarsa, operasyonlarımız devam eder.
İspanyada Başbakan Mariano Rajoy ile Baskı konuştuk, ETAyı konuştuk...
Nasıl yaptıklarını sorduk...
Silah bıraktırdıklarını ve siyasetten menettiklerini söylediler...
Aynı bizdekiler gibi, onlar da siyaseti terörize etmişler...
Eğer siyaseti terörize edersen önünü kaparlar...
Siyaseti siyaset gibi yaparsan, herkes seni muhatap alır.
Bu sözlerin satır aralarındaki mesajları okuyabilmek için allâme olmaya, ne demek istediğini anlamak için de müneccim olmaya gerek yok.
Erdoğan, gayet açık ki, BDPliler ile, özellikle de teröristlerle kucaklaşan BDPliler ile selâmı-sabahı kesmiş durumda...
Köprüleri atmış...
Bundan sonra onları muhatap almayacak...
Haksız da sayılmaz...
zira BDPliler; Yüz verdikçe astarını da istemeye başladılar...
İyice şımardılar. Aynı şekilde; PKK da kendine uzanan eli ısırdı ve treni kaçırmak üzere...
Başbakan Tayyip Erdoğanın Silah bırakın çağrısında bulunması PKK için bir fırsattır.
AKILLI OLAMAZLAR MI?
Zamandan Etyen Mahçupyanın Kürt siyaseti akıllı olamaz mı? başlıklı yazısında dediği gibi; Devletten ateşkes ve ardından silah bırakma teklifi geldiği andan itibaren, PKKnın elinde bugüne kadar hiç olmayan bir siyasi gücün oluşacağını tahmin etmek zor değil...
İşin garibi, hükümet utangaç bir edayla tam da bunu yaptı. Ateşkesten söz etmeyip silah bırakmayı teklif ederek devletin onurunu korudu.
O noktada eğer PKK süresiz ateşkese hazır olduğunu, karşılığında reformların zaman cetvelinin ve yeni dönemin siyaset koşullarının topluma deklare edilmesini talep ettiğini söyleyebilseydi, şimdi reformların detaylarını konuşuyor olurduk ve muhtemelen çoğu kimse Öcalanın tecrit altında tutulmasının anlamsızlığını görürdü.
Diğer taraftan eğer hükümet bu çağrıya olumlu cevap vermeyecek olsaydı, o zaman da hem PKKnın şiddet stratejisi zımnen onaylanır, hem de yurtdışında PKKya bakış çok yumuşardı.
Kısacası PKKnın ne yapsa kazançlı çıkacağı, Kürtler üzerindeki etkisini tescil ettireceği, üstelik Kürtlerin temel haklarını alması yolunda hızlanmanın sağlanacağı bir büyük fırsat doğmuştu.
Eğer mesele statü ise şu soruyu sormak gerekirdi: Acaba Kürtlerin hayal ettiği kendini yönetme statüsünü elde etmek, tescilli bir terörist örgüt olunduğunda mı, yoksa Türkiye hükümetinin muhatap aldığı ve siyasetiyle bu konumu hak eden bir örgüt olunduğunda mı daha kolay ve gerçekçidir?
Bugün yine aynı noktadayız...
Kürtlerin ve Kürt siyasetinin düşünme zamanı gelmedi mi hâlâ?
Bu kadar haklı bir konumdayken, o hakların toplumun geneli nezdinde meşruiyet zaafı içermesine neden olmak akıl kârı mı?
Yol alıp iş çıkarmak varken cemaatçi bir hazla yetinmek anlamlı mı?
YÜZDE 53Ü YABANCI
Etyen Mahçupyanın eksik bıraktığı bir şey var...
Şu da sorulmalı; PKK, gerçekten Kürt halkının hakları için mi var, yoksa Türkiye üzerinde amacı olan uluslararası güçlerin taşeronu mu?
Bu soruyu özellikle sormak gerekir...
Çünkü, PKKnın mevcut yapısı pek de öyle yerli bir örgüt olduğunu göstermiyor. Uzmanların açıklamalarına göre; PKKnın yüzde 53ü İranlı ve Suriyeli militanlardan, yüzde 47si de Türkiyeli militanlardan oluşmaktadır.
Yüzde 53ü yabancı bir örgütten, Türkiyedeki Kürtlerin sorunlarıyla ilgilenmesini bekleyebilir misiniz?..
Adı üstünde; İranlı ve Suriyeli! Türkiye umurlarında mı?..
Haa; İranın, Suriyenin, Irakın veya bir başka ülkenin Türkiye ile bir hesabı varsa, ihaleyi pekalâ PKKya verebilirler!..
PKK da, taşeron bir örgüt olarak, aldığı görevi yerine getirir!..
Yoksa, onların haklılık ve meşruiyet kazanmak gibi bir dertleri yok...
PKKnın; Kürt gençleri ölmesin diye bir derdi de yok...
Öyle bir dertleri olsaydı; yediği bunca darbeden, verdiği bunca kayıptan sonra, herhalde Hükümetin çağrılarına kulak verir ve hiç olmazsa ateşkes ilân eder ya da silah bırakırdı...
Şu hâle bakın; 2012yi final yılı ilân eden PKK, en büyük darbeyi bu yıl yedi... Gerek yeni strateji ve gerek Kürt halkının desteğini çekmesi sebebiyle, örgüt, ummadığı bir darbe aldı.
2012 yılının Ocak ayından bu yana geçen 11 aylık sürede 1.176 terörist öldürüldü, 248 PKKlı da teslim oldu.
Bu arada; Bordo Bereliler, Jandarma Özel Harekât, Polis Özel Harekât ve komando birliklerinin ortak yürüttüğü operasyonlarda, 326 kilo C-4 ve A-4 plastik patlayıcı, 3 ton 750 kilo el yapımı bomba, 470 uzun namlulu tüfek ve 880 el bombası ele geçirildi.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gülün de, dün dediği gibi; 2012yi final yılı ilân eden PKK, en zayıf dönemini yaşamaya başladı.
ETA NEREDEN, NEREYE?
İşte, tam da böyle bir ortamda, Başbakan Tayyip Erdoğanın, özellikle BDPlilere ETA uyarısı yapması hem anlamlı, hem de önemlidir.
ETAnın nasıl bittiği ya da bitmek üzere olduğu konusuna geçmeden önce, ETA hakkında kısa bir bilgi verelim.
Efendim; İspanyada 43 yıldır 829 kişinin ölümüne sebep olan ETA, 1959da, Francisco Franconun askeri yönetimine karşı Kuzey İspanya ve Güneybatı Fransada yaşayan Bask halkının bağımsızlığını savunan öğrenci hareketi olarak kuruldu.
Kısa sürede silahlandı, ilk kurbanını 1968de aldı.
Son yıllarda zayıflayan ETA, 5 Eylül 2010da ateşkes ilan etmiş, ancak İspanya ve Fransa silah bırakmasını talep etmişti.
İki ülkenin operasyonlarıyla ETAnın 732 üyesi tutuklandı.
2010da 400 aktif militanı kaldı, bu sayı Eylül 2011de 50ye kadar düştü...
Son olarak da ETAnın cezaevindeki 732 üyesi, bir ortak bildiri ile silah bırakılmasını desteklediklerini açıkladı. Ve, tarih 20 Ekim 2011...
Örgüt 20 Ekim günü Bask bölgesinde yayın yapan Gara ve Berria gazetelerinin internet sayfasında yazılı ve görüntülü olarak yaptığı açıklamada silahlı faaliyetlerini tamamen sona erdirdiğini duyurdu...
İspanyol hükümetine de çatışmanın sonuçlarını çözüme kavuşturmak için direkt bir diyalog yolu açılması çağrısında bulundu.
İspanya Başbakanı Jose Luis Rodriguez Zapatero da açıklamayı, Bu, demokrasinin, yasaların ve aklın bir başarısı diye değerlendirdi.
ADIM ADIM YOK EDİLDİ
Peki, ETA silah bırakma noktasına nasıl geldi?..
Bunu görebilmek için, sürece bakmakta yarar var.
Son yıllarda İspanya ve Fransanın operasyonları ile 400ü 2008den sonra olmak üzere, 732 üyesi tutuklandı.
Önemli askeri liderleri tek tek hapse atıldı...
ETAnın siyasi kolu Batasuna Partisi 2003te kapatıldı...
Örgütün 2010da 400, 2011 başlarında da 200 aktif militanı olduğu düşünülürken, Eylül ayında İspanyol terörle mücadele birimleri sadece aktif 50 militanı kaldığını açıkladı. ETA bir yandan da finansal olarak çöktü.
1990lı yıllarda yıllık geliri 28 milyon euro civarındayken, 2010 yılında ise 3,1 milyon euroya kadar düştü. Son olarak da ETAnın cezaevindeki 732 üyesi, yayınladıkları ortak bildiri ile silah bırakılması ve şiddete tamamen son verilmesine destek verdiklerini açıkladı.
ETAnın silah bırakma kararı almasında bu açıklamanın büyük bir önemi olduğu düşünülüyor.
Dikkat ettiyseniz; ETAnın silah bırakma aşamasına gelmesini, biraz da şartlar zorlamış... Söyleyin hele; 732 üyesi tutuklanan!..
Önemli askeri liderleri tek tek hapse atılan!..
Aktif militan sayısı her geçen gün düşen!..
Partisi kapatılan!..
maddi geliri 28 milyon eurodan 3 milyon euroya kadar düşen bir örgüt, hiç ayakta kalabilir mi?..
TÜRKİYE DE BAŞARABİLİR
Bana öyle geliyor ki; Türkiye de, son yıllarda aynı taktiği uyguluyor...
PKKlı teröristler ile Kürt halkını birbirinden ayırıp, terörle mücadelesini sürdürürken, halkın taleplerini de bir bir yerine getiriyor.
Ehh, bir yandan da PKK ve KCK militanlarını yakalayıp, içeri atıyor...
BDPlilerin dokunulmazlığının kaldırılması da gündemde...
Örgüte finansal darbe vurmak için de; kenevir tarlaları tek tek imha ediliyor... Eğer bu kararlılık devam ederse; PKK da, ETA gibi bir gün silah bıraktığını açıklayabilir...
Çünkü PKK, halk desteğini de gittikçe kaybediyor.
PKK silah bırakırsa, En çok Kürt halkı rahat eder!..
Vaahh Kılıçdaroğlu vah...
Seni de kaybettik! Herhalde hatırlarsınız...
CHPnin eski genel sekreteri Tarhan Erdem, CHPnin yaptığı muhalefeti, Öğleden Sonra Muhalefeti olarak açıklamıştı...
CHPliler sabahleyin genel merkeze geliyorlar, öğleye kadar gazeteleri okuyorlar, öğleden sonra da basın toplantısı düzenleyip, kameraların karşısında gazetelerde yazılanları tekrarlıyorlar...
Bunun adı da, muhalefet oluyor...
Yeni CHPnin Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, eski CHPlilerden biraz daha farklıydı...
En azından gazetelerin yazdığına göre demeç vermez, doğaçlama konuşurdu... Etki altında kalmaz, içinden geldiği gibi demeç verirdi...
İşte onun için diyorum ya; Vaahh Kılıçdaroğlu vah...
Seni de kaybettik! Evet, kaybettik çünkü Bay Kılıçdaroğlu da, Öğleden Sonra Muhalefetine başlamış...
Hatta, Öğleden Sonrayı da geçip, Ertesi Gün Muhalefetine başlamış... Şu hâle bakın; Eğitimde tek tip kıyafete son açıklaması Salı günü yapıldı...
Aynı gün susan, Çarşamba günü de konuşmayan Bay Kılıçdaroğlu, ancak dün, yani Perşembe günü kılık-kıyafet yönetmeliğine tepki göstermiş iyi mi?..
Acaba, gazeteleri mi geç okudu?