Kimi ağaç tepesinde... Kimi lamba taşıyor tepesinde!
Dünkü yazımda, televizyonlar arasında dolaştığımı söylemiş ve gördüklerimi aktarmıştım...
Bugün de, gazeteler arasında dolaşmak ve yorumları yorumlamak istiyorum.
Efendim, gazetenin birisi; olacağı buydu demiş; Türk halkının çılgınlık ve öfke katsayısı her geçen gün artıyor... Sonunda olacağı buydu deyip, örnek olarak 4 olay nakletmiş...
Bunlardan biri şu:
Murat Helvacı (33) dün Ankarada ziyaretçi kartı alarak TBMMye girdi... Milletvekili odalarının bulunduğu bölümün önündeki söğüt ağacına çıkıp İki çocuğum var ve işsizim. Bakkala bile borcumu ödeyemiyorum. AK Parti Milletvekili Hakan Şükür bana kâğıt toplama arabası aldı ama para kazanamıyorum. 700 liraya ihtiyacım var diye bağırdı... Polisler Murat Helvacıyı aşağı inmeye ikna edemedi. Bu sırada oradan geçen CHP Milletvekili Ensar Öğüt, 700 TL verince Murat Helvacı ağaçtan indi.
Gazetelerin, işsizlik ağaca çıkardı başlığıyla verdiği olayın kahramanı; 6 defa hırsızlık... Uyuşturucu bulundurmak ve kullanmak... Kasten adam yaralama suçlarından sabıkalı biriymiş, iyi mi?..
Ensar Öğüt; olsun demiş; Başımın gözümün sadakası olsun!
Yalnız, telefonlar yağmaya başlamış kendisine; Madem para dağıtıyorsun, biz de gelelim Meclisin çatısına çıkalım, kaç para verirsin?
Söğüte çıkana 700 lira verdiğine göre, kavağa çıkana, herhalde binyediyüz verir!.. Böylece işsizlik de azalır!..
Gazeteye göre; Türkiyede öfke ve çılgınlık katsayısının arttığını gösteren bir diğer olay da şuymuş:
73 yaşında ölen Osman Dağarın Bodrum Yalıkavaktaki Yemiş Camisinde cenaze namazı kılınmış... İmam, cemaate; Merhumu nasıl bilirdiniz? diye sormuş... Herkes iyi bilirdik derken, ön saflarda bulunan Dağarın komşusu Tahir Bice, elini kaldırıp, bağırmış;
Ben merhumu iyi bilmem!..
Hakkımı helâl etmiyorum!..
600 tavuk ve ördeğimi zehirleyerek öldürdü!
Bu tepki, gazeteye göre; Türk halkının çılgınlık ve öfkesinin dışa vurumuymuş!..
O halde soralım;
28 Şubatın mimarlarından Güven Erkaya öldüğünde, bu gazete; Hakkımızı helâl etmiyoruz diye başlık attığında bize tepki gösterenler kimlerdi?..
O zamanlar, Türk halkının öfkesini asıl yansıtan bizdik ama bize dediler ki; Ölünün arkasından konuşulmaz!
Bugün ise, lokal bir olay meydana geliyor ve bu halkın öfke göstergesi olarak kakalanıyor!..
Demek oluyor ki;
O günlerde askerin kucağında hayat sürenler çok çok rahattılar ve öfke nedir bilmiyorlardı!..
Belki de zevk alıyorlardı!..
UZUN KOL DA MI SAPIKLIK?
Sözü madem ki öfkeden açtık, devam edelim öyleyse... Efendim, MEBin yayınladığı Kılık-Kıyafet Yönetmeliğine en çok öfke duyan, CHPlilermiş!..
Bildiri yayınlayıp, demişler ki; İlkokul çağındaki bir kız çocuğunun kısa kollu kıyafet giymesine yasak getiren bir anlayış sadece sapıklıkla açıklanır... O yaştaki çocukları, bu tartışmanın odağına oturtmak da tam bir cinayettir!
Bu CHPlilere sormak gerekmez mi;
Kısa kollu kıyafete yasak getirmek sapıklık oluyorsa, yıllarca tek tip önlüklerde uzun kol dayatmasında bulunmak, ultra sapıklık olmuyor mu?..
Ya da, fark nerede?..
Öyle ya;
İlkokul çağındaki kız çocukları, yıllar yılı uzun kollu önlükler giydiler... Yani, kolları hiç açık değildi!.. Şimdi getirilen uygulama da aynısı... Kollar açık değil, kapalı olacak!..
Yani, değişen bir şey yok!..
Söyleyin hele;
Uzun kollu önlük giydiren sapık kimdir?.. Bu çocukların kollarından cinsel haz alınacağını, dolayısıyla tamamen kapatılması gerektiğini genelgeleştiren sapık oğlu sapık kimdir?..
Tartışmayı; kısa kollu kıyafet üzerinden değil de, kıyafet serbestliğinin eşitliğe aykırı olduğu üzerinden yapıp; başörtüsü de bir kıyafettir ve o da serbest olmalıdır deselerdi, işte o zaman ben de onlara katılırdım.
Ama şimdi;
Kısa kollu kıyafete yasak getirilmesine sapıkça bakan bir anlayışla asla bir arada olamam!..
BU MAYA TUTMAZ!
Sözü öfkeden açtık, sapıklık noktasına geldik... O halde, buradan devam edelim...
Efendim;
Maya inanışına göre efsane gezegen Marduk, 3 hafta sonra dünyaya çarpacak ve taş üstünde taş kalmayacakmış... Kıyametin kopacağı 21 Aralıkta, sadece iki yer güvenli imiş; İzmir Şirince ve Fransadaki Bugarach köyü... Yerli ve yabancı binlerce kişinin akın ettiği Şirincenin nüfusu 60 bini bulmuş... Oda fiyatları şimdiden 1000 TLye çıkmış... Belediye gıda ve su stoğu yapıyormuş... Jandarma ise ek tedbirler alıyormuş...
İşte bu, tam sapıklık...
Maya diye diye, efsaneleri saya saya bitiremediler... Ha bu yıl, ha gelecek yıl derken, aradan yıllar geçti, yeni doğan çocuklar tay taya durdu, tabiî bu arada bazı tarikat mensupları da kafa kafaya verdi ve topluca intihar ettiler!..
Ulan salaklar, ulan sapkınlar;
Kıyamet kopar da, hiç sadece iki köy ayakta kalır mı?..
Hiç şüpheniz olmasın ki;
21 Aralıkta kıyametin kopacağını iddia eden sapıklar, 22 Aralık günü şu açıklamayı yapacaklardır;
Yanlış hesaplamışız!
Bu nasıl hesaplama ise;
Hep yanlış hesaplıyorlar!..
Nostradamusun kehanetleri tutsaydı, 2000 yılında dünya yok olacaktı!..
Rusyadaki papazın dediği çıksaydı, 21 Mayıs 2011de, tanrı(!) yeryüzüne inecekti!..
Bugün panikleyenlere, 21 Aralık geldiğinde yine nanik yaparlarsa hiç şaşmayın!..
Çünkü, bu iş:
İyi bir rant kapısıdır!..
Bu işlerde, iyi ekmek var!..
ÜMİTİN TEPE LÂMBASI!
En iyisi mi, siz bırakın Mayayı filan da, trafikte can veren yayalara bir bakın, onların kıyametini görün...
Malum; merhum Nasreddin Hocaya sormuşlar; Hocam, kıyamet ne zaman kopacak?
Bu gereksiz soruya, ironik bir cevap vermiş hoca;
İki türlü kıyamet vardır cancağızım... Biri küçük kıyamet, öteki de büyük kıyamet!.. Karım öldüğü zaman küçük kıyamet, ben öldüğüm zaman da büyük kıyamet kopacak!
Mayalarla ilgilendiğimiz kadar, yayalarla ilgilenseydik, en azından küçük kıyametleri engellerdik!..
Efendim, gazete haberlerine göre;
İstanbulda binlerce kişi, sırf emniyet şeridinden gidebilmek için, Rusların Migalka adını verdikleri tepe lâmbalarından almışlar!..
Emniyet, şerit işgali yapan bu uyanıksporlara karşı mücadele başlatmış ve tepe lâmbalı sahtekârlara ceza yağdırmış... Çünkü onlar, kazalara ve dolayısıyla ölümlere yol açıyorlarmış...
Polisler de, tepe avı başlatmış!..
Öyle ya; trafikte, hiç kimse ayrıcalıklı değil... O yoldan bir tek polis, ambulans ve itfaiye geçer!..
Ama, siz siz olun;
Yanınızdan tepe lambalı bir araç geçerse, içindekine bir bakın!..
Olur ya;
Ümit Kocasakal olabilir!..
Malûm; televizyonlardan sabah-akşam hukuk dersi veren İstanbul Barosu Başkanı Doç.Dr. Ümit Kocasakal da, Boğaz Köprüsündeki bir çevirme esnasında tepe lâmbası ile yakalanmıştı, iyi mi?!?..
Şu hâle bakın;
İki lâfında bir eşitlikten dem vuran, kimseye imtiyaz tanınamayacağından bahseden bir adam, tepe lambasını takıp, Emniyet Şeridinden geçiyor!..
Bu bir uyanıklık mı,
Yoksa sahtekârlık mı?..
Hukukçuların böyle yaptığı bir ülkede, cahil vatandaşın trafik terörüne yol açması, gayet normaldir!..
Dedim ya;
Yanınızdan tepe lambalı bir araç geçerse, içindekine bir bakın!.. Bu vatandaş; pekalâ, imtiyazlara, ayrıcalıklara karşı çıkıp, sürekli eşitlik diyen Ümit Kocasakal olabilir!..
Kendini imtiyazlı mı sanıyor, ne?..
BEL ALTI TARTIŞMALAR!
Türkiye, bir yandan tepe lâmbası ile meşgulken, Rauf Tamer gibi yazarlar tepe sersemi olmaktan söz ediyor... Mehmet Barlas da, Rauf Tamere hak verip; Bu kadar hızlı değişen gündeme kim yetişebilir ki?.. Erdoğanın gündeme getirdiği bir konuyu yorumlamaya hazırlanırken, bir başka konu giriyor gündeme!
Haksız sayılmazlar.
Gerçekten de, gündem o kadar hızlı değişiyor ki, yetişebilene aşk olsun...
Ama, Ertuğrul Özkök çok rahat...
Çünkü o, tepe lambası takmıyor, tepe sersemi de olmuyor... O, son yıllarda bel altına inmiş vaziyette...
Meselâ, Hasan Cemal; Daha fazla yazmayayım... Yazdıkça sertleşiyorum diye mi yazmış; Ertuğrul, bunu hemen bel altına indiriyor ve diyor ki;
Cemalin sertleşme sorunu var!
Ne ilgisi varsa?!?..
Bunun adı da mizah oluyor!..
Ertuğrula cevap veren Mehmet Barlasın yazdıkları ise mizah fukaralığı!
Oysa, Barlas demiş ki;
Onun 28 Şubatta her dakika nasıl sertleştiğini çok iyi gördük!.. Ahmet Kayayı önce sürgüne, sonra ölüme götüren manşetler atılırken; sertleşme, acaba şarapla mı, yoksa vicdan viagrası ile mi yapıldı? Bir nevi, sürekli sertleşme durumu yok muydu?
Görüyorsunuz ya;
Kocaman kocaman adamlar, başlarının saçı ağarmış adamlar nelerle uğraşıyor?..
Bilirsiniz, eskiden Osman Özbek gibi generaller vardı ve onlar konuştukça sertleşmek yerine, konuştukça rahatlarlar ve bunun adı da, boşalma haklarını kullanmak olurdu!.. Ben de, bunlara karşı boşalma hakkımı kullanıp, epey yazı yazmıştım...
İyi de rahatlamıştım!..
Demek oluyor ki;
Bazıları konuştukça rahatlıyor,
Bazıları da yazdıkça sertleşiyor!..
Ama, uyarmak lâzım;
Şimdi, o generallerin yüzüne bakan yok... Bir kenara atılmışlar ve yapayalnızlar!..
Her muhabbeti bel altına indirenler, bir gün gelir; bastonla bile ayakta duramaz hâle gelebilirler!..
Bugünlük bu kadar...
Medya turu burada bitti!..
PKK başarılı olmuş... Sayenizde paşam!
Dün, sayın Binali Yıldırımın; akıl teri ifadesinin ve duble yollarla ilgili olarak da; Yolları böldük, hayatları birleştirdik sözünün çok hoşuma gittiğini yazmıştım ya, son günlerde hoşuma giden bir söz de, eski devlet bakanlarından Ekrem Pakdemirliden geldi.
Genelkurmay eski Başkanı İlker Başbuğ, gazeteci Cengiz Çandar ile yaptığı bir söyleşide demiş ki;
Bence PKK başarılı olmuştur.
Ekrem Pakdemirli, İlker Başbuğun işte bu sözüne cevap verip, demiş ki; Elhak doğrudur!.. Sayenizde paşam!
Ve eklemiş:
Siz siyaset yapmayıp, andıçlarla, fişlemelerle ve Anadolu kadınının örtüsüyle meşgul olmayıp, siyasîlere lâf yetiştirmekle uğraşmayıp da askerlik yapsaydınız, 4 bin civarındaki PKKlı ile çok kolay baş ederdiniz!..
Bugün PKKnın başarılı olduğunu söylüyorsanız, biz de diyoruz ki; sayenizde paşam!
Çok doğru bir tesbit... Gerçekten hoşuma gitti!..