Gözünün Yaşına Değil, Elinin İşine Bakmak
Ben adamın gözünün yaşına bakmam, elinin işine bakarım.
Bu sözü yıllar önce nerden okudum, kimden duydum bilmiyorum.
Fakat, zihnimde silinmeyecek derecede derin bir iz bırakmış, unutamıyorum.
Gerçekten de insanlar, göz ve sözleriyle değil, öz ve özlerine uygun davranışlarıyla bilinirler.
Başka bir ifadeyle, konuştuklarıyla değil, yaptıklarıyla ölçülürler.
Timsah gözyaşları yanıltıcı olabilir.
***
Öz, karakter, fıtrat, vicdan, sağduyu
vs. adına ne derseniz deyin, hepsi gelir dayanır; inançta, itikatta, imanda noktalanır.
Ancak, bu tek başına yeterli olmaz, bunun davranışlara da yansıması gerekir.
Bu davranışların güzel olması, özün de güzel olduğunu gösterir.
Bu bakımdan, Allahın Peygamberlerine emanet ettiği Ebedi Risalet, iki temele dayanır.
Bunlardan biri iman, diğeri de ihsandır yani salih ameller
.
Bu ikisi birbirini tamamlar, biri olmazsa diğeri de olmaz.
Amelsiz bir iman düşünülemeyeceği gibi, imansız bir amelin de kabulü mümkün değildir.
Burada, kelamcıların konuyla ilgili tartışmalarına girecek değilim.
Amel imandan bir cüz müdür, değil midir meselesini, meraklılar ilgili kitaplardan okuyabilir.
Benim üzerinde duracağım asıl mesele, aktif hayattaki davranışlarımızdır.
***
Bazı insanlar yaşadıkları hayatı, dini hayat, resmi hayat, özel hayat, sosyal hayat
gibi kısımlara ayırıyorlar.
Onlara göre dini hayat; bilinen ibadetlerle sınırlı sanki.
Bunları (yani namazı, orucu, haccı, zekatı) yerine getirdiler mi, dini görevlerini de yapmış sayılıyorlar!
Bunların dışında sanki din yok!
İş hayatı, ticareti, sosyal faaliyeti, sporu, müziği, seyahati, hobileri..nesi varsa bütün bunlar onların özel hayat alanlarıdır ve nefislerine göre dilediğince yaşamaktalar!
Dinin bunca kuralı, emir ve yasakları gündemlerinde hiç yok!
Dolayısıyla davranışlarına da bunlar yansımıyor!
Ama sorulduğu zaman; Allah, Peygamber, Kuran, İbadet, Cennet, Cehennem
inanıyorlar.
Acaba, bu çarpık kültür bize nasıl yerleşti?
Bu yanlış din anlayışı toplumda nasıl kökleşti?
Ciddi olarak bunu sorgulamak ve üzerine cesaretle gitmek lazım.
***
Bir Müslüman olarak, hayat boyu yaptığımız bütün işler: iman ve salih amelimizin bir ürünü olmak zorundadırlar.
Bu, Müslümanlığımızın olmazsa olmaz şartıdır.
Bir başka ifadeyle, imanımız salih ameller yapmayı gerektirir.
Salih amellerimiz de, imana dayanmak mecburiyetindedirler.
Buna göre, iş hayatımız, ticaretimiz, sosyal faaliyetimiz, eğlencemiz, gezimiz, hobimiz
ne yapıyorsak hepsi, Rabbimizin son Peygamberine emanet ettiği Kuran ve o Peygamberin uygulaması olan Sünnet dairesi içinde cereyan etmelidir.
Kısaca, yaşadığımız dünyamız; iman ve ihsanla kuşatılmış olmalıdır.
Aksi durum, bizi vahim sonuçlara götürür.
İbadet saatlerinde sergilediğimiz gözümüzün yaşını ve dilimizin zikrini, tüm hayatımıza hakim kılmadıkça, ne imanımızın halavetini ne de ihsanımızın kerametini görürüz!..
***
Korkusuz ve tasasız bir dünyamız ve ahiretimiz olsun istiyor muyuz?
Elbette.
O halde, Müslüman için yol bellidir:
Evet, iyi işler yaparak özünü Allaha veren kimsenin mükafaatı Rabbinin katındadır. Onlara korku yoktur, onlar üzülmeyeceklerdir.(Bakara/112).
twitter.com/parlakturk
facebook.com/vaktulemin
parlaktü[email protected]
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.