Faruk Köse

Faruk Köse

İdeal yozlaşması

İdeal yozlaşması

Hiç düşündük mü, “ideal”lerimiz ne durumda acaba? “Müslümanlar”ın “ideal”inde, “gaye ve hedef”lerinde görülen “bozulma”lardan, “dejenerasyon”dan ne ölçüde haberdarız?İdeallerden önce “inançlar” ve “yaşamlar” yozlaştı.


İnancı ve yaşantısı yozlaşan insanın ideallerinin de yozlaşacağı aşikârdı. Müslümanların “kafa”ları, “gönül”leri ve “fiil”leri öyle ince ince örüldü ve işlendi ki, sonunda pek çok müslüman, inancını ve kültürünü, kendi “inancına ve kültürüne ait olmayan kavramlar”la tanımlamaya ve anlamaya başladı. Ya da kimi alanlarda artık kavramlar İslami, ama içerikleri ya da içeriğine asıl anlamı veren mahiyeti yabancı... Sonuç, erkeğiyle kadınıyla, “kendini İslam’a izafe eden, ama İslam’dan uzak bir kitle...”

Mesela erkeklerimiz kocaman işadamları oluverdiler. Olsunlar olmasına da, “iş”lerini “din”lerine uyduracak yerde, “din”lerini “iş”lerine uydurdular. Artık anlayışın özü “iş başka, din başka” halini aldı. Sanki “din” hanesindeki İslam “iş”i de belirlemiyormuş gibi. Kadınlarımız ise artık “tesettürün “İslamcası”na yabancı, “giyinik çıplaklar” olarak “modaya uygun”, “kalıbı dar”, “rengârenk” ve “Avrupa stili tasarımlar”la dikilmiş pahalı “marka” kıyafetlerle arz-ı endam ediyorlar.

Müslümanlar artık “hal”den memnun, “rejim”den razı, “sistem”le entegre, “İslami hayat”a dair bir “endişe”leri, “arzu”ları, “beklenti”leri, “arayış”ları, “çaba”ları ve “mücadele”leri de yok. Nasıl bir “eziklik” içindelerse, “müslüman kesim”e karşı burun kıvırıp yüksekten bakarlarken, “karşı cenah”a yaranmak, hoş görünmek için girmedikleri boya kalmıyor.

İman açısından girilen tahlikeli yolda “Tevhid” ile “şirk” arasında uyum sağlanmaya çalışılıyor. İmanın esası “Kelime-i Tevhid”in ikinci yarısı “Muhammedurrasulullah”a gerek olmadığı itikada işleniyor. Birinci yarısı “Lailaheillallah” ise, “Tevhid”den uzaklaştırılmış bir “tanımlama yozlaşması”na doğru itekleniyor.

Artık “Kabbalacı zihniyet”e râm olanlar, “yozlaştırılan İslam anlayışı”nın içine nüfûz ederek “müslüman evangelistler” türetmeyi başardılar. “İslam’a taban tabana zıt” birtakım alışkanlıklar, bir kısım inanç ve yaşantı biçimleri müslümanlar arasında revaç bulmaya başladı. Hıristiyanlık’a ve Yahudilik’e/Siyonizm’e dair motifler, inançlar ve yaşama tarzı, içerikleri biraz “İslam’a benzetilerek” müslümanlar tarafından hayata geçirildi. Ya da İslami motifler, içerikleri “İslam’dan başka bir biçime dönüştürülerek” hayatın çeşitlilikleri arasında yerini aldı. Bütün bunlar, artık müslümanlar tarafından bile maalesef kanıksandı, varlığı benimsendi, sakınca görülmeyenler arasında kabul edildi. Hatta “Şeriatçı Laiklik” gibi garip bir zihniyet türedi; içten Şeriatçı, dıştan laik!...

Şimdi, “çağın şartlarını hesaba katarak dinimizi yorumlalamızda ne sakınca var?” denecek. Elbette “çağın şartları” hesaba katılarak “yeni yorumlar” geliştirilebilir. Ancak bunun için, öncelikle “yorumlayacak kişiler”in “dinin esasları”nı, “hükümler”ini, “mahiyet”ini, “ilkeler”ini bilmesi; “dinin kaynakları”na vâkıf olması lazım değil mi? Bunun yanında, “yorumlama mantığı”nın, “yorum biçimi”nin, “yorum yöntemi”nin, “yorumların içerikleri”nin ve “yorumlamanın istikameti”nin “İslam’ın ana esasları”na, “Tevhid’in ruhu”na, “ilahi hikmetler”e ve “Rabbani murad”a uygun olması gerekecektir. Aksi, tam anlamıyla “din anlıyışı”nı yozlaştırır ve bir müddet sonra, “yozlaşan anlayışlarının penceresi”nden dine bakanlar, bu anlayışı din olarak görmeye başlarlar. Zira artık “düşünme”de, “inanma”da ve “yaşama”da “İslam’ın ana ekseni” olan “Tevhid”den sapılmış, yerine “çoklu bakış açıları” ikame edilmiştir.

İslam’ı hayattan uzaklaştıran “Laiklik” bile artık “katı yorumu” ve “yumuşak yorumu” adıyla iki anlamda kullanılmakta ve maalesef, artık müslümanlar, sanki çok şey değişecekmiş gibi, “katı laiklik yorumu” yerine “Batı tipi” dedikleri “yumuşak laiklik yorumu”na fit olmuş durumdalar. Yani biraz biçim ve kılık değiştirerek müslümanlara “Laiklik”i de nihayet kabul ettirmiş oldular. “İslam Devleti”nden, “İslam hukuku”ndan, “Şeriat”tan söz eden ne kadar kişi ve cemaat kaldı; kalanlar da bunun içini nasıl dolduruyorlar acaba? Bunlardan söz ettin mi “sen hâlâ aynı kafada mısın?” diye garipseniyorsun.

Peki, neydi “müslümanın ideali” hatırlıyor muyuz? Birkaç örnek verelim:

Müslümanın ideali, “İ’lay-ı Kelimetullah”tı. Allah’ın dini İslam’ı bütün dünyada, bütün inançlara ve anlayışlara hakim kılmaktı.

Müslümanın ideali, “beşeri nizamlar”ı devirip “İslam devleti”ne ulaşmak; hayatını Kur’an’a göre, “İslam Şeriatı”na uygun olarak ve “müslümanca” yaşamaktı.

Müslümanın ideali, “şehadet”ti. Allah yolunda, “fitne yeryüzünden kalkıp İslam egemen olana kadar” yapılacak “cihad”a iştirak edip “şehadet mertebesi”ne ulaşmaktı.

Ama artık bu ve benzer idealler marjinal kaldı; yozlaştı. “İman” da, “ahlâk” da, “amel” de yozlaştı. “Dindarlık” evrimleşti.

İyi olan, bunların aslının “korunuyor” olması. “Asl”a isteyen olursa...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
5 Yorum
Faruk Köse Arşivi