BDPlilere PKKdan izinsiz tuvalete gitme hakkı verilmelidir!
Her ülkede aynı mıdır, bilmiyorum...
Ama Türkiye’de bir “moda” var;
“Gündeme göre konuşmak!”
Meselâ, “sel” mi oldu?.. Ekranlar “uzman tarlası”na döner... Hemen herkes “çevreci”, hemen herkes “şehir uzmanı” kesilir ve başlar “ahkâm” kesmeye!..
“Deprem”de de böyle olur,
“Orman yangını”nda da!..
“İntihar”larda da böyle olur,
“Cinayet”lerde de...
Yeter ki medya el atsın...
“Herbokolog”lar doldurur ekranları...
Meselâ dün “10 Aralık”tı ya...
10-17 Aralık arası da “Dünya İnsan Hakları Haftası”ydı ya; kimin eteğinde ne kadar taş varsa dökmüş de dökmüş!..
Herkes içindekini kusmuş!..
Kimi “rapor”lar sunmuş, kimi de ağzına geleni söylemiş...
Eee; günlerden “Dünya İnsan Hakları Günü” ya, “nöbetçi demeççiler” elbet çıkacaklar “kulübe”lerinden ve patlatacaklar demeçlerini!..
İNSAN HAKLARI MANZARASI!
Meselâ, İnsan Hakları Derneği Başkanı Öztürk Türkdoğan; 10 Aralık’ı fırsat bilip; “Gün, bugün... Fırsat bu fırsat” deyip, dökmüş içindekileri;
l “Kasım sonuna kadar 506 kişi işkence ve kötü muamele gördüğü gerekçesiyle Türkiye İnsan Hakları Vakfı’na başvurdu.”
l “ 19 faili meçhul cinayet işlendi. Cezaevlerinde 69 kişi, gözaltı merkezlerinde ise 9 kişi şüpheli biçimde yaşamını yitirdi.”
l “Türkiye’de 75 gazeteci halen cezaevinde, 17 gazete ve derginin yayını durduruldu, 564 yayına el konuldu, 22 bin 536 internet sitesine erişim engellendi.”
Genel Başkan konuşur da, “İstanbul Şubesi” boş durur mu?.. İHD İstanbul Şube Başkanı Ümit Efe de, “slogan ve pankartlar” eşliğinde demiş ki;
l “Polislerin, askerlerin, korucuların işledikleri cinayetlerde gözle görülür bir artış var... İHD’nin yargısız infaz, dur ihtarına uymama, güvenlik kuvvetlerinin rastgele ateş açması sonucu olarak tespit ettiği ölüm sayısı 1991-2011 dönemi için 1962’dir.”
l “İnsan hakları ihlallerine son verilmeli ve ihlallerin failleri bulunup cezalandırılmalıdır. İnsan hakları savunucuları olarak yaşam hakkına saygı istiyoruz.”
l “2005-2011 yılları arasında 4190 kadın öldürüldü, İHD Genel Merkezi raporuna göre ise 2012 yılının ilk on ayında 56 kadın erkek şiddetinin kurbanı oldu.”
“Dernek”ler konuşur da,
“Parti”ler susar mı?..
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu; “İnsan Hakları Haftası’na boynu bükük giriyoruz” derken, BDP Grup Başkanvekili İdris Baluken de buyurmuş ki;
l “Hafta sonunda Batman, Mardin ve Siirt’teki KCK operasyonlarında Siirt Belediye Başkanı Selim Sadak’ın da aralarında bulunduğu 84 partili gözaltına alındı... KCK operasyonları, AKP’nin BDP’yi kapatma operasyonudur... KCK operasyonlarının her aşaması demokratik siyasete vurulan sivil darbe olarak, demokratik siyasetin yollarını kapatarak, Kürt sorununun çözümsüzlüğünü derinleştirmektedir...”
l “İktidar, Kürt sorunuyla ilgili net çözüm projesini ortaya koymalıdır.”
HÜKÜMET’İN ÇÖZÜM PROJESİ
Görüyorsunuz ya;
İHD’sinden BDP’sine, CHP’sinden bilmem nesine kadar, herkes; “Fırsat bu fırsat” deyip, dökmüş içindekileri..
Peki, söylenenler yanlış mı?..
“Teşhis”ler elbette doğru...
Türkiye’de “kadına şiddet” elbette var... “İşkence” var, “faili meçhul” var.
Evet, “teşhis” doğru...
Ancak, “tedavi yöntemi” yanlış!..
Bu “demeç”lerin her birine satır satır cevap vermek mümkün... Ama o kadar yerimiz yok... O halde, şöyle bir dokunup geçelim...
“Dokunma” dedim de, şu “dokunulmazlıklar” meselesi geldi aklıma...
Malûm; BDP’li İdris Baluken’in iddiasına göre; bir yandan “dokunulmazlıkların kaldırılması girişimi” ile, bir yandan da “KCK operasyonları” ile BDP “kapatılmak” isteniyor!..
İyi de, sorarlar adama;
“BDP, sivil siyaset adına ne yapıyor?.. Dağda teröristle kucaklaşmak, Apo’nun heykelinin dikilmesini istemek, halka silahlanma çağrısı yapmak, ne zamandan beri sivil siyaset oldu?”
Hükümet’e diyorlar ki;
“Kürt sorununa ilişkin projeniz varsa, bunu net olarak açıklayın!”
İktidar, daha hangi projeyi sunsun, hangi çözümü önersin ki?..
Başbakan Tayyip Erdoğan, açıkça söyledi işte;
“Ya Kandil, ya Meclis!”
“Terörle mücadele
Siyasetle müzakere!”
Daha ne desin ki?..
Peki, BDP ne yaptı?..
Kandil’e çöreklenmiş “PKK baronları”, BDP ile “kedinin fare ile oynadığı gibi” oynamadı mı?.. BDP, “Kandil’in kuklası” olmadı mı?..
“Kandil’e bağımlılık” o seviyelere ulaştı ki, BDP’liler; “Kandil’den izin almadan tuvalete bile gidemez oldu”lar!..
Söylesinler hele;
Saydıkları “faili meçhul”ler içinde, hiç mi “PKK’nın cinayeti” yoktur?.. PKK’da “iç infaz”ların olmadığını, “ılımlı”ların birer birer öldürüldüğünü kim inkâr edebilir?..
Peki, bütün bu “cinayet”lere, “imamların katledilmesi”ne, “dağa çocuk göndermeyen okulların yakılması”na, “asker, polis ve öğretmenler”in şehit edilmesine, BDP’lilerden hiç ses çıkaran oldu mu?..
İlaçlık olsun; içlerinden biri çıkıp, “PKK silah bıraksın” dedi mi?..
“PKK, terör örgütüdür” diyen bir tek BDP’li gördünüz, duydunuz mu?..
UYUŞTURUCU KAÇAKÇILIĞI!
Şimdi kalkmışlar; “insan hakları”ndan, “KCK operasyonları”ndan dem vuruyorlar.
Ne yani; PKK’nın ve KCK’nın öldürdüğü “insan”ların “hak”ları yok mu?..
Hepsi bir yana da;
“Tutuklanan KCK’lılar” sütten çıkmış ak kaşık mıdır ki, onlara sahip çıkılıyor?.. BDP’nin “masum” göstermeye çalıştığı BDP’liler ve KCK’lılarla ilgili, dünkü Akit’te yer alan bir haberi hatırlatmak istiyorum...
Haber şöyleydi:
“Güvenlik birimlerince Van’da gerçekleştirilen uyuşturucu operasyonu BDP’ye uzandı. Polisin esrarı ele geçirdiği aracın ön camından BDP’li Van Belediyesi’ne ait, üzerinde ‘İnsan Kaynakları ve Eğitim Müdürlüğü Arda Arvas’ yazan araç kartı dikkat çekti. Transporter model araç içerisinde 6 valize saklanmış 139 paket halinde 147 kilo 843 gram toz esrar ele geçirildi. Yapılan sorgulamanın ardından Arda Arvas ve Selim Altın tutuklanarak cezaevine gönderildi.”
Şu hâle bakın;
Adamlar, “Van Belediyesi’ne ait araç”la “uyuşturucu ticareti” yapıyor ama bu yaptıkları “sivil siyaset” oluyor, iyi mi?.. Tutuklanmaları da “sivil siyasete darbe”(!) oluyor!..
Vay anam vay!..
Sormak lâzım bunlara;
Şehitler de “insan” değil mi?..
Şehitlerin “yaşama hakları” yok mu?..
TUVALETE GİTME HAKKI!
Benim anlayamadığım şu:
Bir adam, hem de “belediye aracı” ile “uyuşturucu kaçakçılığı” yapıyorsa, bunu yaparken yakalanıp da tutuklanıyorsa, arkasından sızlanmak ve onu “siyasetçi” göstermek neyin nesi?..
BDP, kimlere sahip çıktığına bakmalı değil mi?.. Ya da; PKK’ya kimlerin sahip çıktığına!..
1. sayfamızda da okuyacağınız gibi;
“Hıristiyanlar” ve “Yahudiler”den “PKK’ya övgü” yağıyorsa, özellikle Yahudiler; “İsrail’in istikbali için PKK’nın varlığı şart” diyorlarsa, BDP’liler, bunu “Müslüman Kürt halkı”na izah etmeli değil mi?..
Pardon...
Ben bu lâfı kime söylüyorum ki!..
PKK’nın elinde “kukla” olan, “PKK’nın izni olmadan helâya bile gidemeyen” adamlara lâf mı söylenir?..
Bence, “Kürt halkı”nın değil, ilk önce “BDP’liler”in “insan hakları”na kavuşmaları gerekir.
Hem de, tanınacak ilk hak;
“BDP’lilere; PKK izni olmadan helâya gitme hakkı” olmalıdır!..
10 Aralık, bir fırsattır!..
BUNLAR KATİL SEVİCİ!
Ben, şunu anlamakta da zorlanıyorum...
Gerek CHP’nin, gerek BDP’nin ve gerekse İHD’nin saydığı “olumsuzluk”ların temelinde “askeri vesayet dönemleri”nin hiç mi dahli yoktur?..
Sayılan “faili meçhul” cinayetleri işleyenler veya işletenler; bugün, adına “Ergenekon” dediğimiz “cuntacı yapılanmalar” değil midir?..
Peki ama;
Bir yandan “demokrasi, insan hak ve özgürlükleri” diye cayırtı kopartılırken, bir yandan da “Ergenekon avukatlığı” yapmak, yaman bir çelişki değil midir?..
Hem “katil”lerden şikâyet edeceksin, hem de “katillere aşık” olacaksın?. Ya da; hem ağlayacaksın, hem de “Hem ağlarım, hem giderim” diyeceksin!..
Hem “terör”den yakınacaksın, hem de “BDP’lilerin teröristlerle kucaklaşması”nı “özgürlük ve demokrasi” kapsamında değerlendireceksin!..
Demek oluyor ki, sen;
“Kendine demokrat”sın!..
Demek oluyor ki, sen;
“Sadece kendini” düşünüyorsun!..
Yok öyle yağma!..
Hep “devleti suçlamak” kolay... Bir de kendini sorgula!..
Bugün “olumsuzluk”lar yaşanıyorsa;
Bunun en başta gelen sorumluları CHP’dir, BDP’dir, “solcu”lardır, “liberal”lerdir ve kendilerine “aydın” denilen “pabucumun aydınları”dır!..
“PKK cinayetleri”ne ses çıkarmayanların “cinayetlerden şikâyete” hakları yoktur!.. “Kadına şiddet”ten şikâyet edenlerin; “kendi oğullarının evli kadının evinde ne işi olduğunu” açıklamak gibi bir mecburiyetleri vardır!..
Dün 10 Aralık’tı ya... “Dünya İnsan Hakları Günü”ydü ya...
Ben de “insan” olduğuma göre;
“Hak”larımı kullandım...
Kerem’de her yol vardı
“Muhteşem Yüzyıl” dizisi tartışma gündemindeki sıcaklığını koruyor... Diziden yola çıkarak, herkes kendi “cibilliyeti” ve “zihniyetini” yansıtan haberler veriyor.
Meselâ; “ensest ilişki”yi onayladığını, “hayvanlarla cinsel münasebeti” normal karşıladığını ve “bütün kadınlarda bir fahişe eğilimi olması gerektiğini” söyleyerek; “Bizde her yol var” diyen ve her türlü sapıklığı mübah gören Ahmet Altan’ın Taraf’ında; “Osmanlı’nın renkli cinsel yaşamı”ndan bahisle, denilmiş ki; “Ecdadımızda her yol vardı!”
Başbakan Tayyip Erdoğan, Muhteşem Yüzyıl’a karşı çıkarken; “Biz böyle bir Kanuni, böyle bir Osmanlı tanımıyoruz” dediğine göre, acaba, “Ahmet Altan’ın ecdadı” kimlerdi ve onlarda hangi yollar vardı?..
Ecdadını bilmem, ama oğlu Kerem’de “her yol” var...
Meselâ, Defne Joy Foster gibi, “evli ve çocuklu bir kadın”la seks yapmaya kalkışmak da bir “yol” olmalı!.. “Kadının ölümü” de, ona “cinsel bir fantezi” olarak mı geldi acaba?..
Ecdadımızın geçmişte neler yaptığını bilmem...
Ama, “cinsel fantezileri” dillerden düşmeyen Altan ailesi, gelecekte maalesef “ecdat” olarak anılacak!..