Her İbadet Bir Öğüttür
Batı felsefesi, hayatı salt bir “yarış ve tırmanış” olarak görürken, “kader”e yol veren İslam tefekkürü, hayatın “yarış” ve “tırmanış” olduğunu kabul etmekle birlikte, insanın “eşref-i mahlükat=yaratılmışların en yücesi) kimliğine ve insanın yaratılış hikmetine daha yakışan bir ekleme yaparak der ki: “Hayat bir yarış, tırmanış ve yakarıştır(dua-kulluk-ubudiyet)”
İşte buradan hareketle, bir yazımda şöyle bir söz sarf etmiştim: “Kimsenin yüreğine ve emeğine basmadan tırmanmalı.”
çünkü başkasının yüreğine (vicdanına, duygularına, sevgilerine, üretimine, çıkarlarına) basmak, kavgayı kışkırtır...
Bir sürü savaşla bugün tüm dünyanın karşı karşıya bulunduğu “küresel terör”, basılan yüreklerin yanı sıra, yine bir başka biçimde yüreklere basma anlamına gelen haksızlık ve adaletsizliklerin ürünleridir.
Dünyanın savaş ve terör gibi olgulardan arınması elbette temennimizdir...
Ancak bunu sağlayacak bir güce sahip değiliz.
Dünyadaki haksızlık ve adaletsizlikleri bireysel çabalarımızla değiştirilemeyeceğine göre, tüm gücümüzü kendimizi değiştirmeye adamak durumundayız...
Bunun için hem insanı, hem hayatı, hem de tüm kâinatı okumayı öğrenmemiz lâzım.
İnsan, hayat ve kâinat hem birer mektup, hem de birer mekteptir! (Bediüzzaman, “Mektübat-ı Rabbani=İlahi mektuplar diyor).
Bu tespitlere bir ekleme daha yapmak zorundayım: Hayat aynı zamanda bir öğrenim ve deneyimdir.
Nasreddin Hoca, tutmayacağını bile bile göle maya çalmak suretiyle yeni “deneme”lere açık olma gerekliliğine dikkat çekmişti...
Ayrıca her ibadetin bir “öğreti” olduğunu da hatırlamalıyız.
“öğretici” olma kimliğiyle “İslam Şartı” dediğimiz beş umdeyi tahlile çalışalım:
Alalım kelime-i şahadeti: Kelime-i şahadet mensubiyetimizin kafa kâğıdıdır.
Mükellefiyetlerimizi öğrenmenin de giriş kapısı. İman anahtarı ki, o anahtar olmadan hayatın hiç bir kilidi açılmaz. Ayrıca insanı “din kardeşliği” dediğimiz keyfe de bir çağrıdır.
Namaz: Namaz bir yandan zamanın değerini (çünkü her zaman bir namaza tahsislidir) idrak etmemizi öğretirken, diğer yandan disiplinli yaşamayı öğretir...
Namaz kılan insan, herhangi bir randevusuna giderken, önce namazlarını planlar. Namazlarını dikkate alarak gününü ayarlar. Bu da insana hem zamanı planlamayı öğretir, hem de vaktin ne kadar kıymetli olduğunu, limitine kadar değerlendirilmesi gerektiğini...
Oruç: Aczin ve fakrın yanı sıra vicdani sorumluluğu, ayrıca da kulluğu öğretir...
İnsan ruhunu disiplin altına alıp Yaratıcı Kudrete yönlendirirken, kendinde olanı başkalarıyla bölüşme konusunda da Müslümanı eğitir. Varlıklı olanlara aç kardeşlerinin halini yaşatarak açlığı yakından kavramalarını ve bu suretle yardımlaşmayı ihmal etmemelerini sağlar.
Zekât: Herkesin kendi varlığını saçıp savurarak yaşadığı, güçlünün güçsüzü, zenginin fakiri ezip sömürdüğü bir anlayışın yaygın olarak yaşandığı dünyamızda, insanlara dayanışma ile birlikte kardeşliğin gücünü de öğretir...
Toplumsal uçurumları “yardım köprüsü”yle kapatıp, komünizmi ve terörizmi besleyen sınıflar arası çatışmayı önler.
Hac: Bu ibadet Müslümana sabretmeyi, sabır içinde şükretmeyi, zorluklara göğüs germeyi, katlanmayı, güçlüklere karşı dayanmayı, farklı kültürleri keşfetmeyi, farklı kültürlerden gelenleri hoş görmeyi, “fark”ı benimseyip sevmeyi, tanışıp kaynaşmayı, yoğun kalabalıklar arasında doğru davranmayı, organize hareket etmeyi ve hasreti öğretir. (Milyonlarca kişi sadece hac farizasını yerine getirmek için ilk kez şehrinden, kasabasından, köyünden, ailesinden ayrılmaktadır)
Dediğim gibi, her ibadet bir öğretidir. İnsan ise sürekli öğrenen ve öğrendiklerini yaşamaya çalışan bir varlıktır. Hazret-i Mevlana, öğrenmeye sırt çevirmiş insanın şerrinden korkmak gerektiğini vurgulamak için bir kıssa nakleder.
Hazret-i İsa’nın bir şeylerden kaçtığını gören biri, neden kaçtığını sorar.
“Bir ahmaktan kaçıyorum” cevabını alınca; “Sen ki” der adam, “bir dua ile körlerin gözlerini, sağırların kulaklarını açtın, ölüyü bile dirilttin; buna da bir dua okuyup düzeltemedin mi?”
Koca Peygamber umutsuzca başını sallar ve şu cevabı verir:
“Haklısın. Cansıza okudum canlandı, köre okudum gördü, sağıra okudum duydu; fakat ahmağa defalarca okumama rağmen hiçbir etkisi olmadı. Onu taşlar kadar hissiz, kumlar kadar verimsiz gördüm. İşte bu yüzden ondan kaçıyorum.”
Hayatın ve ibadetin dersi, sadece ders almasını bilenleredir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.