Akit de olmasa sahte gazetecileri kim yazacak?
Geçen haftanın en çok tartışılan konusu, şüphesiz ki, “Silivri’deki yargı kuşatması” ve “gazeteciler”le ilgili gelişmelerdi.
Bildiğiniz gibi; “Savcı son mütalaasını verecek” denilerek CHP’lisinden İP’lisine, ÇYDD’lisinden TGB’lisine üye binlerce insan Silivri’ye gitti ve mahkeme binasını resmen “kuşattı!”
Bu kuşatma esnasında, Türkiye’de “ilk defa” görülen olaylar yaşandı.
Mahkeme ilk defa yuhalandı!..
Mahkeme sıraları ilk defa yumruklandı.
İçeriden ilk defa fotoğraf çekildi.
Salonda, ilk defa lahmacun yenildi.
Akit, geçen hafta 13 Aralık günü yaşanan bu “gövde gösterisi”ni sürmanşetten, “resmen kudurdular” başlığı ile verdi ki; manzarayı bundan daha iyi anlatan başlık olamazdı.
Telefonlar geldi gazeteye;
“Kudurduysak, sizi de ısırırız!”
Çok korktuk...
“Aman” dedik;
“Bizden uzak durun!..
Biz bari sağlam kalalım.”
Şu hâle bakın;
Adamlar ve madamlar, Silivri’ye gidip “yargıyı esir aldıkları” yetmiyormuş gibi, gelip bizi “ısırmayı” düşünüyorlar!..
Demek oluyor ki;
Gözleri bu kadar dönmüş!..
MÜSLÜMAN’A GELİNCE!
Geçen haftanın en önemli olaylarından biri de, “Dilipak dâvâsı”ydı...
Malûmlarınız olduğu üzre;
Ankara 18. Asliye Hukuk Mahkemesi, 11 Aralık Salı günü yazarımız Abdurrahman Dilipak’ın, “Hakkımızı Helal Etmiyoruz” başlıklı yazısında, 28 Şubat’ın aktörlerinden eski Deniz Kuvvetleri Komutanı Güven Erkaya’ya hakaret ettiği gerekçesiyle mahkûm edildiği tazminat davasının tekrar görülmesi için açtığı davayı reddetti.
Aynı mahkeme, yazar Erbil Tuşalp’in Başbakan Erdoğan’a yönelik hakaretleri sebebiyle mahkûm olduğu tazminat davasının yeniden görülmesini kabul etmişti.
Hani, hep “çifte standart”tan yakınırız ya, bu da işte böyle bir çifte standart!..
Tuşalp’e öyle,
Dilipak’a böyle!..
Çifte standart, Ankara 18. Asliye Hukuk Mahkemesi ile de sınırlı değil... AİHM de Ankara’dan geri kalmaz...
İslam karşıtı tutumuyla Hıristiyan Kulübü’nün resmi kurumu gibi davranan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi; askerlik yapmak istemeyen Yahova Şahitlerinin, Bozcaada Kilisesi Rum Ortodoks Vakfı Kilisesi’nin, vicdani retçiler ve terör yandaşlarının başvurularını kısa sürede sonuçlandırırken, yazarımız Abdurrahman Dilipak’ın evinin haciz yoluyla satıldığı dava konusuyla ilgili yaptığı başvuruyu 7 yıldır bekletiyor.
Herhalde anladınız, bu dünyada;
“Müslüman” olmak zor!..
TARAF’TAKİ İSTİFALAR
Söz “gazeteci”den, “yazar”dan açılmışken, Taraf’la devam edelim.
Bildiğiniz gibi;
Geçtiğimiz Cuma günü, bir “istifa depremi” yaşandı Taraf’ta... Gazetenin Kurucu Genel Yayın Yönetmeni Ahmet Altan, yardımcısı Yasemin Çongar, haftalık röportajlarıyla tanınan Neşe Düzel ve yazar Murat Belge, gazeteden ayrıldıklarını açıkladılar.
İstifalara “sebep” olarak kimi “ekonomik zorluk” dedi, kimi “Hükümet baskısı” dedi, kimi de “Taraf, misyonunu tamamladı” dedi.
Biz, bu istifalarda “Hükümet’e sert muhalefet”in etkili olduğunu düşünmüyoruz... Evet, Taraf’ın başlıklarında ve Tayyip Erdoğan’a yönelik muhalefetinde “eleştiri”nin çok çok ötesinde; “hakaret, küfür ve iftira” vardı ama, Tayyip Erdoğan, sırf bunlardan dolayı “baskı” yapmaz!..
Eğer “sert muhalefet”ten ve “saldırgan yayınlar”dan dolayı bir gazeteyi “bertaraf” edecek olsaydı, herhalde Taraf’ı değil, Sözcü’yü bertaraf ederdi.
Öyle ya;
Sözcü, “Taraf’ın 10 katı” bir tiraja sahip ve çatır çatır da muhalefet yapıyor... Yoluna da devam ediyor.
Ahmet Altan, son yazısında; “Artık gitme vakti... Asıl işime, romanıma dönüyorum” dediğine göre, bundan böyle “porno soslu romanlar” yazacak demektir.
“Roman” yazmaya karar verdiğine göre, anlaşılan o ki, “masal” yazmaktan bıkmış!..
İster misiniz, ilk romanı;
“Oğlunun romanı” olsun!..
“Evli bir çocuklu kadın”ın ölümüne yol açan oğlunun romanı!!!..
AL SANA GAZETECİ!
Dedik ya;
Geçen hafta, gündemin ilk sıralarında “gazeteler” ve “gazeteciler” vardı...
Bunlardan biri de, “KCK soruşturması” kapsamında tutuklanan gazetecilerdi... Onlarla ilgili “eylem”ler yapıldı, “demeç”ler verildi.
Denildi ki;
“Türkiye, gazetecileri en çok hapseden, fikir ve ifade özgürlüğünü en çok kısıtlayan bir ülkedir!”
Bu “demeç”ler ve “yazı”lar, elbette Türkiye ile sınırlı kalmadı... Yurtdışında da, birçok kuruluş, “tutuklu gazeteciler”le ilgili açıklamalar yaptı...
Adalet Bakanlığı, istediği kadar; “Onlar gazetecilik yaptığı için değil, terörist eylemlere katıldığı için tutuklandı” desin, hiç kimse dikkate almadı.
Hani, Amerikan palavralarıyla meşhur şu CPJ, yani “Gazetecileri Koruma Komitesi” var ya, işte o örgüt, bizim medya tarafından da özene bezene servis edilen palavraları “gerçek” diye sundu dünyaya...
Ama, nasıl?..
Buyrun, komediye bir bakalım...
CPJ, 2011 yılında hazırladığı raporda Türkiye’de 8 gazetecinin ‘gazetecilik faaliyetlerinden ötürü’ hapiste tutulduğuna hükmetmişti. Sonra bu komite, Türkiye’deki Türkiye karşıtı gazetecilerin de yardımıyla bu sayıyı 2012 yılında sebepsiz bir şekilde birdenbire 61’e yükseltiverdi!..
İşte bu ‘çadır tiyatrosundan bozma’ gazetecilik örgütü, muhtemelen bu kadar yalanı kimsenin yutmayacağını anlamış olmalı ki, Türkiye ile ilgili palavralarında indirim yaptı.
CPJ, yeni raporunda “doğrudan gazetecilik faaliyetleri ile ilgili tutulup tutulmadıklarını saptayamadığı” 15 gazetecinin adını listeden çıkardı.
Yeni rapordan çıkarılan bu 15 kişilik liste içinde, Kanal Biz ve Kanaltürk’ün eski sahibi Tuncay Özkan, Özgür Gündem köşe yazarı Cengiz Kapmaz ve Aydınlık’ın Ankara Temsilcisi Hikmet Çiçek de bulunuyor. Böylece sayı 49’a düşmüş oldu.
GAZETECİ DEĞİL, MİLİTAN!
Peki, “gazetecilik faaliyetinden dolayı” tutuklu oldukları iddia edilen bu gazeteciler, gerçekten gazeteci mi?..
Akit, dün sürmanşetten verdiği haberle, işte bu tartışmalara “son nokta”yı koydu...
“Al sana gazeteci” başlığıyla dün verdiğimiz haberde dedik ki;
“Bu gazetecilerden çoğu; banka soymaktan polise bomba atmaya, PKK’lı teröristlere yardım ve yataklık etmekten adam öldürmeye kadar varan suçlardan tutuklu bulunuyor.”
Ve bazılarının “eylem”lerini sıraladık;
l Erdal Süsem – Editör: Polis memurundan gasbettiği silahla adam öldürdü. TKP/ML TİKKO yöneticisi.
l Erol Zavar – Odak Dergisi: Eylemlerde tabanca ve sahte polis kimliği kullandı. Örgüt adına adam kaçırdı.
l Emine Altınkaya – DİHA: PKK’nın internet talimatlarını uyguladı. Örgüt lehine sloganlar attı.
l Hamidiye Çiftçi – Dicle H.A.: KCK/TM üyesi. Örgüt toplantılarına katıldı ve evinde örgütsel notlar bulundu.
l Kenan Karavil – Radyo Dünya: Terör örgütü adına para topladı. Kod isim kullanarak örgütsel faaliyetlerde bulundu.
l Hatice Duman: MLKP adına faaliyette bulundu. Aligül Alkaya ile birlikte kaldığı hücre evinden değişik çapta silahlarla birlikte yakalandı... Resmi belgede sahtecilik yaptı... Gözaltına alındığında Perihan Özdemir adına düzenlenmiş sahte kimlik taşıdığı tespit edildi... 31 Temmuz 2001’de Kadıköy ilçesi Kızıltoprak mahallesi, Kalamış Marina’ya patlayıcı madde koymaktan suçlu... 24 Ocak 2003 günü Eyüp ilçesi Rami Kuru Gıda Toptancılar Sitesi’nde bulunan Akbank Topçular Şubesinin silahlı soygununa katıldı... Polis şehit etti, banka soydu, karakol bombaladı.
l 2004’te tutuklanan Mustafa Gök’ün suçları da şöyle;
- DHKP-C örgütü üyesi olmak.
- Resmi belgede sahtecilik.
- 2 Nisan 1992 tarihinde Akbank Eyüp Şubesi’nin silahlı soygunu.
- 18 Şubat 1992’de polis Bülent Ustun ve bir bekçinin öldürülmesi.
- 18 Haziran 1992’de Kartal Tekel satış deposunun bombalanması.
- 5 Nisan 1992 tarihinde dört polis memuru ile silahlı çatışma, yaralama ve öldürme eylemleri.
- 7 Nisan 1992 tarihinde Alibeyköy Polis Karakolu’nun bombalanması.
HÂLÂ KONUŞACAKLAR MI?
Herhalde bu kadarı yeter...
Demek oluyor ki; elinde “kalem” değil de, “silah” olan adama “gazeteci” denilmezmiş!.. Onlara, hâlâ “gazeteci” demekte ısrar edenlerin “iş”leri de sorgulanmalıdır.
Şu hâle bakın;
Adam banka soymuş, polis ve bekçi öldürmüş, karakol bombalamış, terör örgütü adına para toplamış, örgüt adına adam kaçırmış, polisin silahını gaspetmiş, sabotaj yapmış ama ona hâlâ “gazeteci” diyorlar.
Akit’in dünkü sürmanşetinden sonra, onlara hâlâ “gazeteci” diye sahip çıkanlara, herhalde şöyle bakmak lâzım: “Örgütün yardım ve yatakçıları!”
Bunu, en açık şekilde dile getiren Akit oldu... İyi ki Akit var...
Selâm ve saygılarımızla...