Kapanın elinde kalan 3 zat... Atatürk, Hacı Bektaş-ı Veli, Mevlâna!
Malûm, bir Atatürkçüler vardır, bir de Atatürkçü geçinenler!Bunlar mazur görülebilir.
Ama, bir de;
Atatürkten geçinenler var ki, bunlar istismarcıların şahıdır... Tek dertleri vardır, bu işten rant elde etmek...
Atatürk, maalesef gerçek Atatürk-çülerin elinden çıkmış, adeta kapanın elinde kalmıştır... Gerçek Atatürkçüler bu işin istismarını yeterince yapmadıkları için, devreye Atatürkçü geçinenler girmiş, Atatürkçü olmadıkları halde, öyle görünerek işlerini yürütmüşlerdir.
Bir anlamda münafıklar gibidirler...
Münafıklar da öyledir ya; inanmadıkları halde inanmış gibi görünürler ya; Atatürkçü geçinenlerin yaptığı da budur.
Atatürkten geçinenler ise, istismar işini rant boyutuna vardıranlardır.
Onlar Atatürkün Nutuklarını, hey-kellerini, fotoğraflarını, rozetlerini, bayraklı resimlerini, stickerlarını, yani çıkarmalarını pazarlarlar ve adı üstünde Atatürkten geçinirler!
Uzun lâfın kısası;
Bu ülkede Atatürk, resmen ve alenen kapanın elinde kalmıştır.
Atatürk, kiminin ideolojisi olmuş, kiminin de mesleği!
HEM HACI, HEM VELİ
Tabiî, istismar edilen, geçim vasıtası olarak kullanılan sadece Atatürk değildir.
Bugün Alevilik ve Bektaşilik de bir inanç biçimi olmaktan çıkarılmış ve sömürü aracı haline dönüştürülmüştür.
Açık ve net söylüyorum;
Leküm diniküm, veliyedîn!
Yani;
Senin dinin sana,
Benim dinim bana!
Hiç kimsenin dini inancına müdahale hakkım yok!..
Ne var ki;
Bazı Alevî dedeleri, başlarında bulundukları federasyonların adlarındaki Alevî ve Bektaşi kelimelerinin nereden geldiğini açıklamak durumunda değil midir?..
Hem Aleviyim diyeceksin, hem de Hz. Aliyi reddedeceksin!..
Hem Bektaşiyim diyeceksin, hem de Hacı Bektaş-ı Veliyi tanımayacaksın!..
O Hacı Bektaş-ı Veli ki;
Hem Hacıdır, hem de Velilik makamında ulu bir kişidir...
O halde; sen ne biçim Alevisin ki; Kuran-ı Kerim öğretilmesi ve okunmasından rahatsızlık duyuyorsun?..
Sen, ne biçim Alevisin ki; bir Alevi çocuğunun Ramazanda oruç tutmaya başlamasını asimilasyon olarak değerlendiriyorsun?..
Hayır, işkembeden atmıyorum...
Bunları, dünkü Akitin manşetinden gördüğünüz gibi CHP İstanbul Milletvekili Sabahat Akkiraz söylüyor.
Aynı Sabahat Hanım; cemevi istismarı ve Hacıbektaş sömürüsü yapmaktan geri kalmaz!..
Hem de;
Hacıbektaş Külliyesinde, ibadethane olarak bir caminin bulunduğunu bile bile!..
Hacı Bektaş-ı Veli Hazretleri, namaz kılar, Kuran okur, oruç tutardı...
Peki, Alevi olduklarını iddia edenlerin pazarlamaya çalıştıkları ideoloji nedir, inanç nedir?..
Hani, Atatürk için dedik ya; maalesef Hacı Bektaş-ı Veli Hazretleri de kapanın elinde kalmış, bir rant aracına dönüştürülmüş ve içi boşaltılmış, özünden koparılmıştır.
Bir din adamının kin vesilesi yapılması da cabası!..
MEVLÂNA İSTİSMARI
Kabul etmek zorundayız ki;
Atatürk ve Hacı Bektaş-ı Veli Hazretleri ne kadar istismar ediliyor, ne kadar sömürülüyor ise; bu ülkede kapanın elinde kalan bir yüce isim de Mevlâna Celâleddin-i Rumi Hazretleridir.
Haberliyorum adlı internet sitesinde yazan Yalçın İreşin fikirleri pek de yabana atılır cinsten değil... Yalçın İreş, bu görüşlerinden dolayı ağır eleştirilere maruz kalmış olsa da, halen görüşlerinin arkasında...
Mevlâna Hazretlerine elbette sözü yok ama Mevlânâdan geçinenlere bir çift lâfı var...
Diyor ki;
Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav)ın nuru dururken, Mevlâna Hazretleri gibi bir İslâm aliminin ışığıyla dünyanın aydınlatılmaya çalışılması son derece abes değil mi?..
Celaleddin-i Rumi bir İslâm alimidir, tabii ki saygı duyarım...
Ancak birisi Allahın nuru, diğeri birçok aydınlatıcıdan biri... Bununla, dünya ne kadar aydınlanır?..
Bunu söylediğimizde, Yahu neden kıyaslıyorsun, kıyaslanır mı, Hz. Muhammed Peygamber... Ama dünya önce Mevlanayı tanıyacak, sonra da Allah ve Peygambere ulaşacak derler...
Bunu söylerken bile bir kıyaslamanın içerisinde olduklarının farkında değiller tabii ki...
Tamam o peygamber de; ben peygamberle ilgili dünyaya yayılacak geniş çaplı bir anlatım ya da övgü duymadım, görmedim!
Yetkililerimiz tonlarca para harcarlar Mevlanâyı dünyaya tanıtmak için...
Bütün dillere çevrilmiş milyonlarca Mesnevi bastırırlar ve dağıtırlar dünyaya... Törenler için akıtılan paranın da, haddi hesabı yoktur...
Mesnevinin tamamını okuyup hakikaten anlayan var mı bilmiyorum.
Fakat şunu biliyorum ki, tam mânâsını anlamak için yanınızda birkaç adet Farsça, Osmanlıca sözlük bulunması gerekiyor...
Sözlükler aracılığıyla belki de çözecek, bir şeyler anlamaya çalışacaksınız ki, bu da ömrünüzü alacak...
Dolayısıyla ne doğru dürüst Allahı, ne de Peygamberi tanıyıp anlayabileceksiniz...
Hani, biz Onlara Mevlânâ ile ulaşacaktık?..
Bir de sirke gelir gibi törenlere baldırıçıplak gelenleri görseniz; aman Allahım...
Mezarına doğru yönelip namaz kılanları mı, giysilerini parçalayanları mı, yoksa müze bahçesindeki şebeke suyunu zemzem diye doldurup köyüne götürenleri mi ararsın?!?..
Yıllardır öyle bir anlatıldı ki Mevlâna Hazretleri, Konyadaki türbesine 7 defa geldiğinde hacı olduğunu sanan zavallılar var...
KULLANAN KULLANANA!
Yalçın İreşe hak vermemek mümkün değil... Gerçekten de, bu ülkenin fertleri olan bizler, sevdiğimiz bir şeyi önce tabu haline getiriyor, sonra da ilâhlaştırıyoruz!
Atatürke yaptığımız bu...
Hacı Bektaş-ı Veli ve Mevlâna Hazretlerine yaptığımız da bu!..
İşi bilenler onlara tam olarak sahip çıkamadığı için, her üçü de kapanın elinde kalmış!..
İstismarın bini bi para!..
Kullan babam kullan!..
Köşeyi dön, dönebildiğin kadar.
Oysa Mevlâna Hazretlerinin, herhangi bir şekilde gösterilmeye ihtiyacı yoktur.
Öyle der ya;
Ya olduğun gibi görün,
Ya da göründüğün gibi ol!
Yani, sahtekârlığa lüzum yok.
Yine der ya;
Ben yaşadıkça Kuranın bendesiyim, ben Hz. Muhammedin ayağının tozuyum... Biri benden, bundan başkasını naklederse; ondan da bizarım, o sözden de bizarım (şikayetçiyim).
Elbette;
Yine gel, yine gel, her ne olursan ol yine gel
İster kafir, ateşe tapan, putperest ol yine gel
Bizim bu dergahımız ümitsizlik dergahı değildir
Yüz defa tövbeni bozmuş olsan da yine gel.
Ya da;
Sevgide güneş gibi ol,
Dostluk ve kardeşlikte akarsu gibi ol,
Hataları örtmede gece gibi ol,
Tevazuda toprak gibi ol,
Öfkede ölü gibi ol,
Her ne olursan ol,
Ya olduğun gibi görün,
Ya da göründüğün gibi ol.
Demiştir ama, onun Ol demesinden kasıt Müslüman gibi ol demektir.
Yine;
Gel dediği yer, her ne kadar Dergâh olsa da, gerçek davet İslâmadır.
KILIÇDAROĞLU HANGİ YÜZLE?
Mevlâna Hazretleri ister İslâma davet etmiş olsun, ister Dergâha... Her neresi olursa olsun, yine de insanda gidecek yüz olmalıdır.
Kösele değil, yüz olmalı!..
Başbakan Tayyip Erdoğan, dün Konyada düzenlenen Ekonomi Ödülleri töreninde yaptığı konuşmada; Diğer ülkelerle neden ilgileniyorsunuz şeklinde eleştirenlere şöyle cevap vermiş ya;
İlgileniyoruz, çünkü biz Hazreti Mevlananın torunlarıyız. Zulüm ve zalimin karşısında dimdik duran, cesaretle hakkı söyleyen Mevlananın izindeyiz. Çünkü biz Hint Yarımadasına orada zulme uğrayan insanlar için donanma gönderen Osmanlının torunlarıyız, onun için ilgileniyoruz. Bizim Filistin ile, Suriye ile, diğer dost ve kardeş ülke ve halklarla ilişkimizi kıyasıya eleştirenlerin ne Hz. Mevlananın, ne de Alaeddin Keykubatın huzuruna çıkmaya yüzleri olamaz. Bazılarının yüzleri olur, çünkü yüz dediğiniz zaman olayı sadece şu fiziki anlamdaki yüzle görmeyin, ruha bakın, o önemli.
Dikkat ederseniz;
Burada Kılıçdaroğluna gönderme var... Soruyor Başbakan; Sen Mevlânanın huzuruna hangi yüzle geliyorsun?
Başbakanın Kılıçdaroğluna eleştirisi; Suriye ve Filistin politikalarına karşı çıktığı için... Ama, bana göre, bundan da önemlisi, CHPnin 4+4+4ü iptal ettirmek için Anayasa Mahkemesine gitmesidir!..
CHP niye gitti Anayasa Mahkemesine?..
Çünkü, İmam Hatiplerin orta kısımlarının açılmasına karşı!
Çünkü, Kuran-ı Kerim ve Hazreti Muhammedin hayatı ile dinî bilgilerin seçmeli ders olarak öğretilmesine karşı... İşte bunun için iptal ettirmek istiyor, 4+4+4 Eğitim Sistemini!..
Uzun lâfın kısası;
Ben yaşadıkça Kuranın bendesiyim... Ben, Hazreti Muhammedin ayağının tozuyum diyen bir zâtın anma törenine katılan ama Hz. Muhammedin hayatının anlatıldığı bir eğitim sistemini iptal ettirmeye kalkan adamda, gerçekten de yüz olmalıdır!..
Ama, nasıl bir yüz?..
En başta dedik ya;
İstismar ve Sömürüye devam!..
Mevlâna Hazretlerini rahmetle anarken...
l Aynı dili konuşanlar değil, aynı duyguları paylaşanlar anlaşabilir.
l Bizi bilen bilir, bilmeyense kendi gibi bilir.
l Bütün kâinat birbirine sevgi ile bağlanmış.
l Sevgini vermesini öğren.
l Edepli edebinden susar, edepsiz de ben susturdum zanneder...
l Eğer Müslümanca yaşamak istersen Kurâna sarıl; çünkü, onsuz İslami hayat mümkün değildir.
l Eğer sen, can konağını arıyorsan, bil ki, sen cansın. Eğer bir lokma ekmek peşinde koşuyorsan, sen bir ekmeksin. Bu gizli, bu nükteli sözün manasına akıl erdirirsen, anlarsın ki, aradığın ancak sensin sen.
l Ehil olmayanlara sabretmek ehil olanları parlatır.
l Eşeğe, katır boncuğuyla inci birdir. Zaten o eşek, inciyle denizin varlığından da şüphe eder.
l Eşekten şeker esirgenmez ama eşek yaratılışı bakımından otu beğenir.
l Ey Müslüman, edep nedir diye sorarsan bil ki edep, her edepsizin edepsizliğine katlanmaktır.
l Nice insanlar gördüm, üzerinde elbisesi yok. Nice elbiseler gördüm, içinde insan yok.
l Pisler, pisliklerini yapar ama sular da temizlemeye çalışır.
l Ayıpsız dost arayan, dostsuz kalır.