Ahmet Türk

Ahmet Türk

Türkmen Meselesi Türkiye’nin Meselesi Olmalıdır

Türkmen Meselesi Türkiye’nin Meselesi Olmalıdır

Suriye’de yaşanan zulüm dünyanın tüm gözyaşlarını ve ilgisini hak ediyor… Keza Gazze’de yaşanan zulümde dünyanın tüm gözyaşlarını ve ilgisini hak ediyor…

Tıpkı Gazze ve Suriye gibi, Irak Türkmenlerinin de maruz kaldığı zulüm ve mağduriyetler dünyanın tüm gözyaşı ve ilgisini hak ediyor, ama kimsenin kılı kıpırdamıyor!

2003’te Kerkük nüfusunun %60’ını oluşturan ama bugün metazori göçler, asimilasyonlar ve cinayetlerle %25’lere kadar düşürülen Türkmenler sadece Kerkük’te değil, mevcut oldukları tüm bölgelerde planlı bir asimilasyona maruz kalmaktadırlar… Tapu ve nüfus kayıtları siliniyor, mallarına ve topraklarına el konuluyor. Irak’ın ve bölgenin yeni İsrail’i olma yolunda hızla ilerleyen Bölgesel Kürt Yönetimi ve Peşmergeler kural tanımıyor!..

Şu anda ölüp ölmediği belli olmayan ama sonrası için bölgedeki zinde güçlerin yeni hamlelere hazırlandığı Irak’ın Kürt Cumhurbaşkanı Celal Talabani, ne demişti bir vakitler: “Türkler bugün Kerkük’te mâlikiyet hakkı iddia ederse Araplar yarın aynı şekilde Antakya konusunda malikiyet iddia eder; biz de Diyarbakır konusunda mâlikiyet iddia ederiz.”

Bitmedi… Zamanın Kürdistan Bölgesi dış işlerden sorumlu bakan Muhammed İhsan nasıl tehdit etmişti Türkiye’yi: “Eğer Türkiye, Kürdistan bölgesinin iç işlerine karışırsa o zaman Kürtler de sadece Diyarbakır’a değil, Türkiye’nin içişlerine karışır”

Atlantik ittifakının gölgesinde Türkiye’yi cüretkâr bir şekilde tehdit edip racon kesenler, şu anda Türkmeneli’nde Peşmergeler eliyle sistemli bir şekilde Türkmenleri yok etmeye çalışıyorlar. Türkiye Kerkük konusunda tehditkâr davrananlara karşı sessiz ve aldırışsız kalmayacağını dillendiredursun, onlar tehditlerini birer birer hayata geçiriyorlar!

Bakın en son bir hafta önce Kerkük’ün Tisin, Dur El Sikek, Hadra ve Musalla semtlerine eş zamanlı olarak çeşitli bombalarla saldırı düzenlendi. Saldırılarda 11 kişi şehit oldu 48 kişi de yaralandı.

Çöktüğü her yerde alacağını aldıktan sonra ardında kriz ve iktidar kavgası bırakan Atlantik ittifakı, Irak’ın tüm genleriyle oynamış durumda… Barış demokrasi ve huzur getireceğiz diye çöreklendikleri topraklarda öyle bir sistem kurudular ki akıllara zarar… Nasıl olsa 36. Paralelin kuzeyinde alacağını aldılar! İhya ettiği kukla bir devlet üzerinden bölgeyi kontrol ediyorlar. Tarumar ettikleri ülkenin güneyindekiler ise ne yaparsa yapsın; isterse birbirlerini yesinler umurlarında değil… Yeter ki, Dünya petrol rezervlerinin önemli bir bölümüne sahip olan Kerkük ve Musul bölgesi ile körfezdeki Basra bölgesi “ellerinde” olsun!

Şu anda Barzani ile merkezi hükümetin lideri Maliki, başta Kerkük meselesi olmak üzere, Petrol ve gaz satışı ile alakalı antlaşmaların denetiminin sadece kendilerinde olması için birbirlerini yiyorlar. Oyun kurucuların yeni hedefi, Irak’ta ki Kürt Bölgesel Yönetimi ile Esed sonrası Suriye’nin kuzeyinde oluşturmayı düşündükleri yapı arasındaki tüm engelleri ortadan kaldırmak! Suriye’nin Kuzeyinde ki bölgeden Akdeniz’e kadar güvenli bir enerji koridoru oluşturmak ve buraya da yeni bir kürt özerk bölgesi ihdas etmek için çabalar maksimum seviyeye çıkmış durumda… İş bu, tüm olan biten içinde, gerek Irak’ta gerekse Suriye’nin kuzeyinde arada kaynayan ve riske en açık bölge ve unsur Türkmen illeri ve Türkmenler…

1920’de yaşanan Kaçakaç (Telafer) katliamından Temmuz 2009’daki telafer katliamına kadar onlarca katliamın mağduru oluru ve mazlumu olan Türkmenler yine benzer bir tehdidin altında. O halde…

Türkiye Kerkük için ne yapmalı?

1: Türkmen kardeşlerimiz, ılık demeçlerle ve basit kınamalarla geçiştirilecek insan topluluğu halinden derhal çıkartılmalıdır. Dengeler umursanmadan ve ivedilikle Türkmenler silahlanmalı ve caydırıcı bir askeri güce kavuşturulmalıdır. Bu konu da Türkiye elinden ne geliyorsa yapmalı, Türkmen soydaşlarımızın maruz kaldığı her saldırı ve tecavüzde yüzünü Anadolu’ya dönmesinin önü alınmalıdır…

2: Türkmenlerin Kerkük için ne istediği net bir şekilde belirlenmeli ve her an uygulamaya sokulacak bir strateji haline sokulmalıdır. Kerkük’ün hiçbir bölgeye bağlanmaması sağlanmalıdır. Türkmenlerin bu zaman dek gasp edilmiş tüm hakları; el konulmuş toprakları ve diğer mülklerinin geri verilmesi, Özerk kürt yönetimi ve Irak merkezi yönetimi ile yapılan görüşmelerde ‘kırmızı çizgimiz’ olarak masaya yatırılmalıdır. Gerekirse siyaset icabı yapılacak ittifak ve anlaşmalarda Türkmenlerin çıkarları ve bir oyuncu olarak varlıkları maksimum şekilde sağlanmalıdır.

3: Türkmenlerin hukuki, tarihi ve insani hakları sürekli ihlal ediliyor. Ülkenin çeşitli etnik ve dini gruplarının Anayasa’da eşit haklara sahip oldukları vurgulandığı halde, özellikle Irak Türkmenleri ayrılıkçı ve muhteris politikaların mağduru oluyor. Bu aşamada Türkiye, Türkmenlerin haklarını korumak gibi ciddi bir gayret göstermelidir. Bu sorunu uluslarası platformlara taşımalıdır. Ne kadar kararlı olduğunu göstermek adına gerekirse her alanda ‘zarar verme potansiyelini’ hayata geçireceği kararlılığını göstermelidir!

Geçtiğimiz Ağustos ayının başında Kerkük’ü ziyaret eden Dışişleri bakanımız Davutoğlu hocanın muhtemel bir Kerkük düğümünde, ABD ve Kuzey Irak Kürt Yönetimi lehinde duruş sergileyeceği yönündeki iddiaları reddediyorum. Ben Kerkük’ün ve Türkmenlerin Ahmet Davutoğlu Hocanın zihninde gönlünde hatta rüyalarında özel bir yeri olduğunu ve Türkmensiz bir Kerkük’ün yaşayamayacağı düşüncesinin gereğini yeri geldiğinde aksiyona sokabilecek tıynette biri olduğunu biliyorum.

Türkmen kardeşlerimize gelince…

1: Türkmeneli bölgesinde yaşayan soydaşlarımız Irak’ın kuruluşundan beri aşiret yapıları ve Türkiye’nin devlet geleneği arasında sıkışmış kalmış durumdalar. Böyle olunca aynen Türkiye gibi ‘dengeler’ arasında da sıkışıp kalıyorlar! Türkmenler de Kürt unsurlar gibi aşiret yapılarını sürdürmüşler ama Kürtler “korunmaya muhtaç” bir topluluk imajını üzerlerinden atmayı başarmışlarken Türkmenler bu imajdan kurtulamamışlardır. Diğer bazı unsurlar gibi isyancı-mücadeleci yapılarıyla ön plana çıkamamışlardır. Bu nedenledir ki, ‘bağımsızlık’ ve ‘kendi kaderlerini tayin etme’ konuları gündeme geldiğinde, diğer unsurlar kadar istekli olamamışlardır. Bu kavramlar uğruna bedel ödemeye/ödetmeye hazır şahsiyetli bir görüntü verememişlerdir. Bugün Irak’ta oynanan büyük denge oyununda iddialı bir oyuncu olamamaları, bu özelliklerinden ötürüdür!

2: Türkmenlerin birliklerini sağlayamadıkları doğrudur. İçlerinden bir grup Türkiye yanlısı, bir grup Şii ve merkezi hükümet yanlısı, bir grupta Barzani’ye yanaşmış durumda… Aklı başında olup ‘ayrılıkta felaket vardır/birliğimizi bozmayalım’ uyarıları ile bütünleşmeyi savunanların sesleri daha cılız çıkmaktadır. Bunların kendi içlerinde birbirlerini suçlayan onlarca savları vardır. Ortak dillendirdikleri tek şey ise “Türkiye bizi yalnız bıraktı” şikâyetidir. Bunda haklılık payları vardır. Lakin Çuvaldızı kendilerine batıracak çok eksiklikleri ve ellerinde imkân olduğu halde yapmadıkları şeyler de vardır.

Türkmen soydaşlarımız önce birliklerini sağlamalıdırlar. En azından farklılıkların peşine düşselerde müştereklerini maksimize etmelidirler… Türkiye ile birlikte olmak şartı ile çıkarları en üst seviyede korunacak tüm maslahatların içerisinde olmalıdırlar. Irak’ta ki dengeler ve iç çekişmelere göre pozisyon almalıdırlar. Gerekirse ve fayda sağlayacaksa ama azami birlik içinde; Kürtlerle veya Merkezi Hükümetle ittifak siyasetini göz ardı etmemelidirler. Bunu ‘ihanet’ olarak niteleyenlere karşı saplantılı bir muhalefette bulunmamalı ve didişmemelidirler. Irak siyasetindeki her türlü istikrarsızlık ve boşluğu iyi değerlendirmeli ve kazanımlar peşine düşmeli ve tek taraflı cepheleşmelerden vazgeçmelidirler.

3: Türkmen soydaşlarımız çektikleri tüm zulümlere rağmen öz dilleri Türkçeyi ve “men Türküm” bilincini korumayı başarmış insanlar topluluğudur. İlelebet payidar kalabilmeleri için mücadeleden vazgeçmemeliler ama duygusal siyasetinde önüne geçmesini bilmelidirler. Rasyonel politikaların, pragmatik stratejilerin ve ilmi siyasetin kendilerini başarıya ulaştıracağı kesindir.

Unutmamak gerek ilmi siyaset, rasyonel politika pragmatik strateji demek; kendisinin ve karşı tarafın kapasitesini bilmek buna göre vaziyet tespiti yapıp istikamet tayininde bulunmak demektir!

Hülasa,

Bu bölge artık 20. asrın başlarında kurulan dengelerle yönetilmiyor. İngiltere ve ABD eksenli bir siyasi ortaklıkla (Atlantik İttifakı) yönetiliyor. Bu yapılanmaya Rusya, Çin ve İran ekseni muhalefet ediyor. Her eksenin politik manevra alanlarını domine etmeye çalıştığı günümüz Irak’ında, Türkiye ciddi bir atak yapmalı. Türkiye Irak’ta yaşayanların tamamına akrabalık bağıyla bağlı olduğu, hepsine eşit mesafede olduğu tezleri ile besledikleri ‘tırsak politikaları’ bir tarafa bırakmalıdır.

409 yıl yönettiğin ve masa başı ihanetleriyle ‘senden kopartılan’ bir vatan parçası üzerinde, birileri senin varlığına rağmen geride bıraktığın soydaşlarına zulmediyorsa ve sen ağırlığını koyamıyorsan, üstelik hala hasta adam muamelesi görüyorsan koskoca bir “yazıklar olsun”u hak etmişsin demektir!

Rauf Orbay’ın dediği gibi Anadolu’nun güvenliği oradan başlar. Türkmenlere karşı uygulanan asimilasyon politikaları Türkiye’ye yakın olmaları ve Türk olmaları nedeniyledir.

Türkmen soydaşlarının her daim yanında olmak ve bölgede daha hükmedici olmak Türkiye için bir siyaset değil, mecburiyet ve hamiyet olmalıdır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
12 Yorum
Ahmet Türk Arşivi