Bin Alinin yıkılışı fıkralarla başladı
Tarih, 15 Kasım 2000Yani, tam 12 yıl önce...
Yine bu köşede Tunusu anlatan bir yazı yazmıştım... Malûm, o zamanlar Arap Baharı filân yoktu...
Tunus Devlet Başkanı Zeynel Abidin Bin Ali de, gücünün zirvesindeydi... Dediği dedik bir despottu.
2000 yılında, yani 12 yıl önce, Türkiye de Tunustan pek farklı değildi...
Bin yıl sürecek denilen 28 Şubat da, o yıllarda gücünün zirvesindeydi...
İşte bu yüzden;
15 Kasım 2000 tarihli Aynada demiştim ki; Tunus, ne kadar da bize benziyor.
O kadar bize benziyordu ki; sanki, hık demiş, burnumuzdan düşmüştü!.. O kadar bize benziyordu ki; bizim laikçiler, bu ülkeye gittiklerinde hiç yabancılık çekmemişlerdi.
O kadar sevmişlerdi ki bu ülkeyi; döndüklerinde çarşaf çarşaf methiyeler düzmüşlerdi.
Daha önceleri;
Türkiye, İran olmayacak! ve Türkiyeyi Cezayire döndürtmeyeceğiz derken ve de bir dönem heveslendikleri Suriyeleştirme sevdasından vazgeçerken, yeni sloganları şu olmuştu;
Tunus, ideal ve çağdaş bir ülke!.. Sokaklarında hiç başörtülü ve sakallı yok!..
Tunusla benzerliğimiz; sadece bununla da sınırlı değildi... O çok kadar benziyorduk birbirimize, örnekler saymakla bitmezdi...
Meselâ; Kartaca Sarayında kurmayları ile toplantı yapıyordu Bin Ali...
Diyordu ki;
Yüzde 90ın altında oya razı olmam!.. Sonuçları ona göre ayarlayın!..
Eh, bundan kolay ne var?..
Tunusta; seçmen yaşına gelmiş olanların, yüzde 52si zaten kütüklerde yok... Olanların da yarısı oy kullanmayınca, al sana sonuç:
Katılım yüksek!.. Bin Alinin oy oranı yüzde 99.4!..
Yersen!..
İstersen itiraz et!..
Bırak rejime karşı çıkmayı, dudak bükmek bile zindanlarda çürümek için yeterli bir sebep!..
Öyle birileri dolaşıyor ki ortalıkta, anında temize havale!..
Yook;
Bizdeki gibi faili meçhul yoluyla bitirilmiyor işler, orada özel serseriler mangası bitiriyor işi!..
Tabiî; onları da bul, bulabilirsen!..
Rejime direnip de, hayatta kalmayı başarabilenler ise, ya zindanlarda çürüyor ya da sürgünlerde sürünüyor!..
Ha, sahi;
Adalet sistemi de, pek yabancımız değil.
Her şey, emir-komuta zinciri içinde kotarılıyor!..
Konuş, konuşabilirsen!..
Tıpkı;
O günlerin Türkiyesi gibi!..
ÖZGÜRCE HAVLAMAK İÇİN!
Bir hafıza tazelemesi yapıp, o günkü Tunusla ilgili yazdıklarımı hatırlattım ama, asıl amacım, o günlerde Tunus hakkında anlatılan iki fıkrayı tekrarlamak...
O günkü yazımda; 1999 yılında Fransız Le Monde gazetesinde çıkan iki fıkrayı anlatmıştım.
Fıkralardan biri şöyleydi;
İki köpek, sınırda karşılaşırlar... Birincisi; tam iskelet haline dönmüş...
Bir deri, bir kemik!.. Cılız mı cılız!..
Tüyleri dökük mü dökük...
Her yanı yara-bere içinde!..
Bu Cezayir köpeğidir!..
Tunusa gitmek üzere yola koyulmuştur... Tek bir arzusu vardır:
Dinlenmek, doyuncaya kadar yemek ve savaşı unutmak!
İkinci köpek ise; hem besili, hem kurumlu hem de kuaförden yeni çıkmış gibi parlaktır tüyleri... Keyiflidir... Çünkü karnı tok, sırtı pektir... Yediği karnında, yemediği ise önündedir!..
Evet, bu da Tunus köpeğidir... O da Cezayire gitmek için çıkmıştır yola.
Dedik ya, sınırda karşılaşırlar...
Cezayirden gelen köpek, uyarır Tunustan geleni:
Cezayirde işin ne?.. Canına mı susadın sen?.. Postu mu deldireceksin?.. Kör bir kurşuna kurban gitmesen bile, açlıktan geberirsin!.. Ne işin var Cezayirde?
Cezayire gitmeye kesin kararlı olan Tunuslu köpek, Niçin mi Cezayire gitmek istiyorum? der ve şu cevabı verir: Havlayabilmek için arkadaş!.. Özgürce havlayabilmek için!
CİN, BİNE DER Kİ!
İkinci fıkra, yine Le Mondedan...
Ve şöyle:
Bir gün;
Cumhurbaşkanı Zeynel Abidin Bin Alinin karşısına, aniden bir cin çıkar...
Malûm olduğu üzre; Dile benden ne dilersen! deyip, devam eder:
Yalnız; şöyle iyi bir şey iste.
Bin Ali, hemen söyler isteğini:
Şu an oturduğum Kartaca Sarayı ile Arjantindeki çiftliğimi doğrudan birbirine bağlayan bir otoyol yap!
Binin bu isteği karşısında, Cinin canı pek fena sıkılır...
Biraz zor! itirafında bulunur ve başka bir dilekte bulunmasını ister.
Bin Ali, diğer dileğini aktarır:
Aile fertlerimi sakinleştir!.. Onları; yeterince yediklerine, gereğinden fazla götürdüklerine ikna et!.. De ki onlara; Bu yemeye son vermezseniz, bu gidişatı durdurmazsanız, Bin Alinin burnundan fitil fitil getirecekler!.. Söyle onlara, bu malı götürme işlerine son versinler!
Cin; bir an düşünür...
Başını kaşır...
Bu isteği yerine getirmesi, ötekinden daha zordur.
Şöyle der:
Şu senin otoyolu; iki şeritli mi yapayım, yoksa dört şeritli mi?
Görüyorsunuz ya;
Bir cin için bile Kartaca Sarayı ile Arjantin arasında otoyol yapmak kolaydır ama Bin Ali ailesinin malı götürmesine engel olmak zordur.
MİZAHIN GÜCÜ!
Şimdi, diyeceksiniz ki;
Tunusla ilgili bu fıkraların Türkiyenin tartışma gündemi ile ilgisi ne?
Doğrudan bir ilgisi yok!..
Hem de, hiç ilgisi yok!..
Ama, hem mizahın gücünü göstermek istedim, hem de, mizahın, gerçeklerden hızlı ve ileride yürüdüğünü...
Gördünüz işte;
Bundan 12 yıl önce;
Bin Ali ailesinin malı götürme eylemine cin bile engel olamamış!..
Tabiî, bu bir fıkraydı...
Peki, gerçek ne?..
Gerçek, tıpkı fıkradaki gibi!..
Nasıl mı?..
Bakın, şöyle:
Önceki günkü gazetelerde; Ne çalmışlar ama! ve Devrik diktatörün malları bunlar başlıklı haberler vardı ve şöyleydi:
l Arap Baharının ilk ülkesi olan Tunusta 23 yıllık iktidarı 28 günlük isyan sonunda biten ve Suudi Arabistana kaçmak zorunda kalan Tunus diktatörü Zeynel Abidin Bin Ali ve şatafatıyla ünlü eşi Leyla bir kez daha Tunusun gündeminde... Tunus hükümetinin aldığı karar uyarınca devrik diktatörün malları başkentte kurulan bir fuar merkezinde haraç mezat satışa çıkarıldı. Başbakan Hammadi el-Cibalinin katılımıyla açılan fuarda 29 lüks otomobil, değeri milyon dolarlarla ölçülen 300 parça değerli taşlardan oluşan mücevher setleri, her biri binlerce dolarlık çanta ve aksesuarın yanı sıra çini, porselen ev eşyaları ile tarihi eserler yer alıyor. Satışa sunulan eşyaların toplam değerinin 20 milyon euro değerinde olduğu hesaplanıyor.
l Tunusta 17 Aralık 2010da patlak veren devrimin ardından, 17 Ocak 2011de ülkeyi terk eden Bin Alinin ardında, iktidarı döneminde edindiği milyarlarca lira değerinde servet bıraktığı açıklanmıştı. Terk ettiği sarayına yapılan baskında kasa içine gizlenmiş deste deste paralar bulunmuş, eski First Lady Leylanın da sayısı 100e ulaşan ayakkabı koleksiyonu büyük tepki uyandırmıştı.
l Tunusta Bin Ali dönemi yolsuzluklarının ortaya konduğu 345 sayfalık raporda devrik diktatörün sarayından 1000 çift ayakkabı ve 1500 parça mücevher çıktığı belirtilmişti. Rapora göre Bin Ali ve eşi Leyla Trablusinin Tunusun başkentindeki saraylarının bodrumu lüks eşya koleksiyonuna evsahipliği yapıyordu.
l Zeynel Abidin Bin Ali ile eşi Leyla Trablusi, devrim sürecinde Tunusu terketmeden önce merkez bankasından 1.5 ton külçe altın alıp kaçmıştı.
Bu haberler de gösteriyor ki;
Mizah, gerçeğin 12 yıl önündedir... Aynı zamanda yarının habercisidir!..
Onun için diyorum ya;
Bir ülkede fıkralar anlatılmaya, mizah baştacı olmaya, en ciddi olaylarda bile nükte kullanılmaya başlanmışsa, bilin ki o ülkede işler sarpa sarmıştır!..
Yıkım yakındır!..
Demek oluyor ki;
Bir ülkenin gidişatını anlamak için, fıkralara, karikatürlere, nüktelere, yani mizaha bakacaksınız!..
Çünkü mizah, gerçeğin tohumunu bağrında barındıran bir topraktır!..
Mizah yeşermeye başlamışsa,
Gitme vakti gelmiştir!..
Tunus, bunun en son örneğidir.
Darbeci generaller, son aylarda herhalde şu türkü okuyor olmalıdır;
Aynaya bak, gör halimi!
Ya da;
Tunusa bak, gör halimi!
CHPnin lügatinde özür yok!
CHP İstanbul Milletvekili Şafak Paveye, sırf engelli olduğu için bir tweet atıp; Allah bir bacağını almış, hâlâ küfürden uyanmaz mısın, nedir bu inatçılık! diyen Malatya AK Parti Gençlik Kolları üyesi Melik Birgin için AK Partiden iki karar çıktı... Melik Birgin için partiden ihraç kararı alındığı gibi, Paveyden de özür dilendi.
Yani, AK Parti kendine yakışanı yaptı.
Peki, CHPye ne demeli?..
CHP Tekirdağ Gençlik Kolları Başkanı Önay Taşdelen de; attığı tweette, Memur-Sen tarafından yapılan eylemi kastederek başörtülüler için, Yarın saat 12de Tuğlalı Parkta karakter fukaralarının eylemi varmış. Kamuda başörtüsünün özgürlüğünü istiyorlarmış. Nankör köpekler demiş...
Ama CHPde ses-seda yok... Bırakın ihraç etme veya özür dilemeyi, adeta kulaklarının üzerine yattılar... Hiç birinden çıt çıkmıyor.
Aslında, CHP de kendine yakışanı yapmaktadır... CHPnin, bu; Yaptım, yanıma kâr kaldı mantığı yüzündendir ki; CHP, hep halktan kopuk olmuş, iktidar yüzü görememiştir!..
İnsanlıktan nasipsiz olarak görülmeleri de cabası!..