Safer Ayı, Uğur ve Uğursuzluk
Cahiliye devrinde, birbiri ile çarpışmaya ve yağmaya alışmış olan Araplar, haram aylardan olan Muharrem ayını Safer ayına çevirmeye, diğer haram ayları da ileri geri götürmeye başlarlar. Peygamber(asm)'ın Muharrem ayını Safer diye isimlendirerek, (Buhari, Hacc: 34, Menakıbul-ensar: 26, Müslim, Hacc: 198, Ebu Davud, hacc: 80) ifadesiyle haber verdiği üzere Muharremi haram ay olmaktan çıkarıp, haram ayındaki yasaklara uymazlar. Böylece, Muharremin haramlığını Safer ayına ertelerler. Amaçları ard arda gelen üç haram ayı ikiye indirmek, üçüncüyü bir ay geriye bırakmaktır. Çünkü üç ay boyunca savaştan ve yağmalamaktan uzak olmak onlara zor gelmektedir.
Allah, (Haram ayları) ertelemek ancak inkarda bir artıştır. Bununla kafirler şaşırtılıp-saptırılır. Allah'ın haram kıldığına sayı bakımından uymak için, onu bir yıl helal, bir yıl haram kılıyorlar. Böylelikle Allah'ın haram kıldığını helal kılmış oluyorlar. Yaptıklarının kötülüğü kendilerine 'çekici ve süslü' gösterilmiştir. Allah, inkarcı bir topluluğa hidayet vermez. (Tevbe Suresi, 37) buyurur ve onların bu uygulamalarını küfürde artış olarak değerlendirir.
Cahiliye mensupları, Safer ayında kıyılan nikâhların kısa süreceği, yapılan faaliyetlerin sonuçsuz kalacağı, başlanılan işlerin uğursuzlukla son bulacağı gibi inançlara sahiptir. Hatta karınlarında safer denilen bir yılan olduğunu, acıkınca insanı sokacağını ve ezaya sebep olacağını zannederler. Bunun insan veya hayvan karnında bulunup sirayet ettiğine inanılan bir hastalık olduğu; bununla bizzat safer ayının kastedildiği; safere girilince uğursuzluğa uğranılacağına inanıldığı vs. de söylenir. (Kütüb-i Sitte)
Peygamber(asm) ise Ebû Hüreyreden rivâyetle bu konuda şöyle uyarır:
Hastalığın kendiliğinden sirâyeti yoktur; uğursuzluk ve baykuş ötüşünün olumsuz etkisi yoktur; Safer ayının hayır ve şerle bir alâkası yoktur; bunlar cahiliye hurafeleridir. Cüzzamlıdan, aslandan kaçtığınız gibi kaçınız! (Buhârî, Kitâbut-Tıp, H. No: 1927)
Cahiliyenin çarpık mantık örgüsü, Safer ayının Saferul-hayr ismiyle nitelendirilmesine rağmen uğursuz sayılmasına sebep olmuştur. Oysa Rabbimiz hiçbir şeyin içine uğursuzluk koyarak yaratmaz. Kur'an'â göre, uğur ya da uğursuzluk inancı Allah'a şirk koşmaktır.
Bütün günler, aylar ve yıllar Rabbimize ait zaman dilimleridir. Musibetin sebebi gün ya da ay değil, imtihandır; Allah'ın takdiridir. Belli gün ya da belli aylarda değil, her gün imtihan oluruz. Ve hayatımızın son anına kadar imtihanımız devam eder.
Bu gerçekten gaflette olan insanlar, Allah'a dönüp yönelmek yerine, şans ya da tesadüf gibi kavramların sayesinde işlerinde başarı kazanacaklarını zannederler. Bunun için de birbirlerine iyi şanslar diler, bazı olayları tesadüfen yaşarlar. Bir başka yardımcıları da uğurlu sayıları ve uğurlu giysileridir. Allah'ın üstün kudretini kavrayamayan kişiler, bu gibi kavramlardan ya da nesnelerden yardım beklerler. Bu kimselerin ruh halleri ve yanılgıları Kur'an'da "Yardım görürler umuduyla, Allah'tan başka ilahlar edindiler. " (Yasin Suresi, 74) ayetiyle bildirilir. Oysa Allahın dışında canlı ya da cansız hiçbir varlık insana yardıma güç yetiremez. Kulluk da, dua da, şükür de yalnızca Allaha olmalıdır:
"...Gerçek şu ki, sizin Allah'tan başka taptıklarınız, size rızık vermeye güç yetiremezler; öyleyse rızkı Allah'ın Katında arayın,O'na kulluk edin ve O'na şükredin. Siz O'na döndürüleceksiniz." (Ankebut Suresi, 17)
Allah ölümden, kıyamet gününden ve sonsuz ahiret hayatından gaflette olan kişilere, dünyada çeşitli olaylar yaratarak, güvende olmadıklarına dair hatırlatmalarda bulunur. İnsanlar yaşanacak o büyük günden önce de, dünya hayatında birçok belâ ve musibetle karşılaşırlar. Bu musibetler Rabbimizin terbiye etme, ıslah etme metodudur. Ve dünya hayatında yaşanan her felâket; depremler, seller, musibetler ve ölüm, hepsi haktır. Çünkü hepsi Haktan gelir.
Kuranî bakış açısı, inanan insana oldukça ümitvar bir kişilik kazandırır. Her şeye bu bakış açısıyla yaklaşan kişi, her olayın kendisi ve diğer müminler için hikmet ve hayırla yaratıldığını bilir. Allah, müminlerin dostudur; onlar için en hayırlı olanı diler ve yaratır. Yaşanan olay olumsuz gibi görünüyorsa bu, kötü şans, uğursuzluk ya da işlerin ters gitmesi sebebiyle değildir. Kâinattaki her şey Allah'ın kontrolündedir, her olay Allahın dilemesi ile gerçekleşir. Bu gerçeğin bilincindeki mümin, hiçbir konuda üzüntü ve ümitsizlik yaşamaz. Kuranda, "...Olur ki hoşunuza gitmeyen bir şey, sizin için hayırlıdır..." (Bakara Suresi, 216) ayetiyle dikkat çekildiği üzere, şer gibi görünse de her olay imtihanın bir parçasıdır ve kendisi için hayra dönüşecektir.
Kimi insanlar başlarına bela ve musibet gelmiyor olması sebebiyle 'şanslı' olduklarını düşünürler. Şans ya da talih Kur'anî bakış açısına uygun değildir. Kaldı ki bu o kişilerin ifadesiyle 'şans' da değildir. İnsan aksine, başına hiç bela gelmiyor ve sıkıntı ile karşılaşmıyorsa tedirgin olmalıdır. Kuranda, "Yoksa sizden önce gelip-geçenlerin hali başınıza gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız?.. (Bakara Suresi, 214) buyrulur. O halde daha öncekilerin başına gelen, müminin de başına gelmelidir ki Rabbi cennetini lütfetsin...
Allahım; hamd ve şükür Sana mahsustur! Minnetim Sanadır! Ben Senin kulunum; ve ben bundan dolayı huzurluyum! Nefsimi, dînimi, dünyamı, âhiretimi, işlerimin sonunu ve amelimi Sana emânet ediyorum. Bütün Muhammed (asm) ümmetini Senin gücünün, havlinin, kudretinin ve kuvvetinin şiddetinden, Sana emânet ediyorum! Muhakkak Sen, emâneti koruyansın; hükmü nâfiz olansın; kazâsı gâlib olansın!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.