178den 300e
Merhum Seyyid Kutup, ABD’ye gittikten ve geldikten sonra tarihi bir tespitte bulunur. ABD’nin İslam’ı Müslümanlara bırakılmayacak kadar önemli gördüğünü ve bundan dolayı da Amerikan İslam’ı türetmek istediklerini ifade eder.
Hıristiyanlıkta karşılaştığında ve onu yenemediğinde de Roma’nın yaklaşımı aynı olur. Cephe üzerinden yenemediğini sızarak ve bozarak yener. Kendi şartlarında tesblim olur. Veya bükemediği eli öper. Stalin de II. Dünya Savaşı sırasında Vatikan’i hafife alarak ‘kaç tümeni var?’ diye sormuştur. Vatikan ise tümensiz ve tanksız-topsuz savaşla sırtını yere getirir. Mücahitler Afganistan üzerinden, Solidarnasi/Dayanışma Sendikası ise Katolik Polonya üzerinden SSCB’yi tuşa getirir. Stalin’in halefleri tümensiz Vatikan’ın Polonya’daki manevi birlikleri karşısında pes ederler. Savaş önce kalplerde sonra bileklerde kazanılır. Stalin ise aklı gözüne indiğinden kalp durağını unutmuş ve savaşın sadece kılıçla ve bilekle kazanılacağını sanmıştır. Bütün materyalistler geri zekalıdır. Stalin de şüphesiz öyleydi. Elbette ABD İslam’ı kendi lehine kullanmak isteyecektir. İran’ın bugünkü egemenleri gibi. İster Müslüman ister gayri Müslim olsun, samimiyetsizler ancak onu kullanmış olurlar. Lakin İranlılara göre samimiyetsizlik sadece İran karşıtlarından sadır olabilecek bir husustur. Zira onlar kendilerini hakikatin yerine koyarlar. Onun için Allah da onlarla birliktedir! İyilik onların, kötülük karşıtlarının karakteridir! Tersinden Yahudiler de böyle düşünürler. David Frum ve Richard Perle şerrin kaynağını İran ve benzerlerinde görür ve bu hususta ‘Şeytana Son’ kitabını da yazmışlardır. İran son sıralarda Seyyid Kutup’un kavramını istismar ederek Türkiye’yi Amerikan İslamcısı olarak ilan etmiştir.
¥
İran intihalci olduğu gibi aynı zamanda iftiracıdır da. Hedefine ulaşmak için her şeyi kulllanır. Sözgelimi Seyyid Kutup’tan devşirdiği ‘Amerikan İslamı’ tabirini ulu orta kendisinden başka herkese yamar. Herkesi bununla yaftalar. Hizbullah modeli ve projesini de Said Havva’nın Cündullah isimli kitabından devşirmiş ve uyarlamıştır. Şii özünü muhafaza etmekle birlikte velayet-i fakih doktrini de Mehdi’den önce ‘siyasal İslam’ anlayışını dirilten Müslüman Kardeşlerden mülhemdir. Türkiye’nin Amerikan tarzı İslam anlayışını temsil ettiğini düşünürler ama Ail Ekber Salihi, NATO’nun Afganistan’da kurtarıcı olduğunu öngörmektedir. Keza onlara göre ABD, Irak’ta da Saddam’ı devirerek kurtarıcı bir rol oynamıştır. Amerikancı olarak damgaladıkları Saad Hariri Vesim Hasan’ın suikasta kurban gitmesinin ardından Hizbullah destekli Lübnan hükümetinin devrilmesini istemiştir. Halbuki, ABD ve AB tersine ‘istikrar’ adına Hizbullah hükümetine destek vermektedir! Kimin eli kimin cebinde belli değildir. Bundan dolayı da hiçbir şey göründüğü gibi değildir. Nasıl oluyor da Afganistan, Irak ve Lübnan’da İran ve ABD aynı hükümetleri desteklemektedir? Daha ötesinde Salihi, ABD’nin Afganistan’a teröre karşı mücadele ettiğini ifade etmektedir. Alaeddin Burucerdi de TBMM çatısı altında Esat’ın gitmesi halinde Suriye’ye teröristlerin veya terör yandaşlarının istila edeceğini söylemiştir. İran, Amerikan karşıtlarını teröristler olarak nitelendirmektedir.
¥
Gerçekte kim Amerikancı veya kim karşıtı? Amerikan taraftarlığını ve karşıtlığını bu kadar indirgemek insanların aklıyla oynamaktır. Ve maniple etmektir. İslam dünyasını zıtlığıyla parçalayan İran, Amerikan çıkarlarına en fazla hizmet eden ülke durumuna gelmiştir.
Bugün İran İslam kapitalizmini temsil ediyor. Kanıt mı? İran Cumhurbaşkanı Nejad’ın sözleri. İran Cumhurbaşkanı Nejad İranlı 300 kişinin ülkenin servetinin yüzde 60’ını ellerinde topladıklarını açıkladı.
Bu gelir dağılımı ve sosyal adaletsizliğin, model ülke ABD’den bile çarpık olduğunu gösterir. İran halkı neden mollalara düşman kesilmiştir? Bal tuttukları parmaklarını yalamalarından dolayı. Bu, Şah döneminden daha çarpık bir ekonomik yapıdır. Şah sonrasındaki tek iyileştirme, soygunun daha demokratik ve daha katılımcı olmasıdır. Şah dönemindeki 178 kişilik liste devrimle birlikte 300’e çıkmıştır. Lakin Şah’ın 178 adamı Nejad’ın dediği gibi İran servetinin yüzde 60’ını mı ellerinde tutuyorlardı? Yoksa mollalar daha mı fazla götürdü? Şah’ın son döneminde 178 kişilik liste meşhur olmuştu ve bunlar ülke dışına döviz kaçırıyorlar ve halk da bunları çapulcu ve uğru ve soyguncu olarak nitelendiriyordu. Aralarında General Ovaysi gibiler de bulunuyordu. Şah İran’ı ile Humeyni sonrası İran arasında zerre kadar değişiklik yok. Soygunsa soygun. İnsanları ‘ilahlaştırmak’ veya ‘putlaştırmak’ ise o da eksik değil! Şah döneminde seküler şahıslar patlaştırılırken devrim sonrasında ise dini şahısları kutsileştirilmekte! Ali Şeriati İran’da rejimler ve hanedanlar değişse de gelen iktidarların giden iktidarları kopya ettiklerini ve bir biçimde gelenlerin gidenleri reenkerne ettiklerini ifade eder. İran devrimi koptuğunda bu ülkede olan ve devrim hatıralarını kitaplaştıran Yurdanur Aksoylar Çetirge, ‘Namludaki Karanfilden Şeriata (İran)’ adlı hatırat kitabında (Bilgi Yayınevi,s : 88) İran’da bir kült olarak iktidarları ve muktedirleri ilahlaştırma geleneği olduğuna parmak basar. Ali Şeriati hem bundan ve hem de bu geleneğin reenkerne edilmesinden bahseder. Mısırlı Recep el Benna, Eş Şia ve’s Sünne adlı kitabında da buna değinir ve daha önce şehinşahlık bir biçimde kutsandığı gibi bunun zamanla Ehl-i Beyt’e yöneltildiğini ifade eder (S. 20/21) Şah döneminde Şehinşahlık üzerine yapılan perestiş(kutsama), zamanla Veliyyi fakihe geçmiştir. Şah dönemindeki soyguncular 178 iken Veliyyi fakih idaresinde bu 300’e baliğ olmuştur. Değişen bir şey yok. Şah’ın bürokratlarının yerini ulema-bazar ve Pasdaran üçlüsü almıştır. Netice itibarıyla, İran’ı yıkan 300 Spartalı adam değil Nejad’ın çetelesini tuttuğu ama geçiştirdiği İran’ın 300 kişilik yeni soyguncu şebekesi ve şişman kedileridir. Zaman kavramları ve kullananları test etmektedir. Türkiye’ye, Amerikan İslamını temsil ediyor diyenler biraz aynaya baksınlar!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.