Ergenekon ve AK Parti
Ergenekon soruşturması ile AK Parti kapatma davası arasında kurulan organik ilişki safsatadan ibaretti. 28 Temmuz tarihinin, her iki dava için kesişmesi de tesadüften başka bir şey değil.
Malûm, pazartesi günü Anayasa Mahkemesi karar görüşmelerine başlıyor. Aynı gün, İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi savcılığın gönderdiği 2.500 sayfalık Ergenekon iddianamesi hakkında karar verecek. Galip ihtimalle yargılama başlayacak.
Ergenekon soruşturmasını kapatma davasının veya kapatma davasını Ergenekon'un rövanşı olarak görmek, yargıyı basit bir siyasî enstrüman olmanın ötesinde terörün hamisi gibi takdim etmek demek. Tamamıyla yanlış. Ama iki dava arasında sebep sonuç ilişkisinin ötesinde bir ortak nokta var. Her iki davanın seyri, devlet içindeki iktidar rekabetini derinden etkileyecek ve belirleyecek. Her iki dava "Türkiye'yi kim yönetmeli?" sorusuna, 2008 model bir cevap verecek.
Ergenekon soruşturması, Türkiye'deki siyasî rekabetin komitacı yöntemlerle yürütüldüğü alanı düzene sokacak. Anayasa Mahkemesi'ndeki dava ise demokratik rekabetin geleceğini tanzim edecek.
Komitacılık, komplo ve suikastlara dayanarak, siyasî rekabeti şiddet yöntemleri ile sürdürmek demek. Adam öldürerek, dehşet saçarak rakipleri iktidar koltuğunun uzağında tutmak, çoğu zaman da kendi adamlarını öldürüp sonra timsah gözyaşları ile kitleleri ajite etmek komitacı yöntemleridir. Komitacılık, işlediği suçlarla bir ceza davası konusu olabilir; ancak bu şiddet yöntemlerinin çok daha büyük bir organizmanın parçası olduğu unutulmamalıdır. Türkiye'de iktidar mücadelesi hep bu şiddet yöntemlerini de kullanabilen komitacılarla, sandıktan çıkan demokratik iktidarlar arasında süregelmiştir.
Medyada ve siyasette Ergenekon'un bu kadar ateşli taraftarının çıkmasını, cinayetle suçlanan bir örgütün bu kadar yaygın bir koruma ağına sahip olmasını iktidar denklemindeki rolüne bağlamak gerekir. Bu yüzden Ergenekon'un tasfiyesi Türkiye'de demokrasi dışı yöntemlerle devlet içindeki iktidardan pay alanların sermayelerini tüketmeleri anlamına geliyor. Ergenekon soruşturmasını sistematik olarak sulandıranların, orduyu tahrik ederek yargı üzerinde baskı oluşturmaya çalışanların panikleri de bu yüzden.
AK Parti'yi kapatma davasının açılması, bir siyasî mühendislik projesi idi. Bu proje çöktüğü için AK Parti'nin kapatılmasının bir anlamı ve değeri kalmadı. Tersine kapatma, AK Parti'nin vârisine tartışılmaz bir üstünlük verecek ve demokrasi hükmünü gecikmeli de olsa Anayasa Mahkemesi hükmünün yerine ikame etmiş olacak. Anayasa Mahkemesi yargıçları bir hukuk davasını değil, bir siyasî durumu karara bağlayacaklarının farkındalar. Yüksek yargıçların ferasetini hafife almak mümkün olmadığına göre AK Parti kapatılmayacak.
Ergenekon davasının bağımsız yargının kanatları altında sonuca ulaşması Türkiye Cumhuriyeti devletini hukukun egemen olduğu bir devlete dönüştürecek. önemli olan davanın sonucu değil. Bu davanın her türlü baskıdan, yönlendirmeden azade, her aşamasında mutlak olarak hukukun emrine riayet edildiği bir dava olarak sonuçlanması. Anayasa Mahkemesi'nin kararı ise Türkiye Cumhuriyeti devletinin demokratik iskeletine şekil verecek.
Her iki dava Türkiye'nin iktidar denklemini değiştiriyor. Kaçınılmaz olarak demokrasinin ve hukukun hükmünü icra edeceği bir süreç, bu denklemi yeniden şekillendirecek. Bu denklemin iktidar ayağında AK Parti'nin tartışılmaz bir üstünlüğü olacak. O zaman daha fazla sorumlu, toplumun her kesimine daha fazla güven veren ve yakaladığı üstünlüğü güçlü otokontrol mekanizmaları ile frenlemeyi bilen bir AK Parti'ye ihtiyacımız var.
Aynı şekilde Ergenekon'un komitacılığından, AK Parti'nin üzerindeki ipoteğin kalkmasından boşalan alanı meşrû yöntemlerle dolduracak bir muhalefetin gelişip güçlenmesi ve AK Parti'yi frenleyecek güce ulaşması lâzım.
Demokrasi ve hukuk ortak paydası altında bir siyasal barış döneminin inşasına elbirliği ile girişmeliyiz.