M. Şevket Eygi

M. Şevket Eygi

“Yanlış Cumhuriyet”

“Yanlış Cumhuriyet”

SEVAN NİŞANYAN’ın “Yanlış Cumhuriyet Atatürk ve Kemalizm üzerine 51 Soru” adlı 438 sayfalık kitabı, bence son 85 yıl içinde Türkiye’nin düzeni, sistemi, resmî ideolojisi hakkında yazılmış en önemli ve cesur eserdir.

Resmî ideoloji taraftarları bu kitaptaki iddiaları, tezleri, açıklamaları çürütmek yerine gülünç taktiklere başvurdular. Neymiş efendim, yazar karısıyla kavga etmiş ve başından aşağı kazurat dökmüş. Utanç verici bir acz... Baylar, bayanlar! Kazuratı mazuratı bırakın da, kitapta yazılanlara cevap vermeye çalışın.

“Yanlış Cumhuriyet”in arka kapağında şu satırlar yer alıyor:

“Bu çıkmazı aşmak için, bir zihin devrimine gerek vardır. Türkiye’de çağdaş ve özgürlükçü düşünce, kendisini yetmiş veya seksen yıldan beri cenderesine alan ipoteği atmalı, Türk modernleşmesinin tarihi, eleştirel bir gözle yeniden değerlendirilmelidir.

Ancak bu kambur atıldıktan sonradır ki, Kemal Atatürk adındaki parıltılı ve trajik insan, gerçek boyutlarında ele alınabilir; Türkiye gibi toplumlarda yüzyılda bir yetişen bu büyük kabiliyet, olağanüstü ihtirasları ve olağanüstü hatalarıyla, tarihte ait olduğu yere konabilir.”

Bu kitap bir sorgulama ve soruşturma kitabıdır. Birtakım tabuları yıkmaktadır.

51 sorudan 9’u inkılâpları konu alıyor:

Soru 19: Harf devrimi Türkiye’de okuryazarlığın yaygınlaşmasını sağlamış mıdır?

Soru 20: Harf devrimi Türkiye’nin Batı kültürüne açılmasını sağlamış mıdır?

Soru 26: Atatürk devrimleri Türk kadınını kölelikten kurtarmış mıdır?

Laiklik başlığı altında 4 soru yer alıyor:

Soru 35: Resmî devletin dininin olmayışı çağdaş demokratik devletin vazgeçilmez bir özelliği midir?

Soru 36: Türkiye Cumhuriyeti laik midir?

Soru 37: Osmanlı İmparatorluğu teokratik bir devlet midir?

Soru 38: Osmanlı Devletinde din bir baskı ve istibdat unsuru muydu?

Fanatik, militan, agresif, tedhişçi (terörist) Kemalistler (böyle olmayanlar üzerlerine alınmasınlar), yıllar boyu konuşturmadılar, yazdırmadılar, sorgulatmadılar.

Hür düşünceli düşünürlerin, yazarların, vatandaşların üzerinde “koruma kanunu” Demokles’in kılıcı gibi asılı durdu. En ciddi, en yüksek, en medenî şekilde sorgulayanlar ve tenkit edenler bile mahkemelerde süründürüldü, zindanlarda çürütüldü.

Madem ki, onların düşünceleri, görüşleri, yaptıkları, inançları, ideolojileri, tezleri en iyisiydi; niçin tartışmaktan, sorgulamaktan korktular? Tartışılsaydı da onların dediklerinin doğru olduğu anlaşılsaydı, kendileri için daha iyi olmaz mıydı? Lakin cesaret edemediler. çünkü kendileri de, inanmış görünmelerine rağmen pek de inanmış değillerdi...

Sevan Nişanyan, Amerika’da iki üniversitede okumuş, 10’dan fazla dil bilen, Türkçe’de uzman olan bir vatandaşımızdır. Onun bütün fikirlerini, görüşlerini, tezlerini kabul etmek mecburiyetinde değiliz. Lakin yapılması mutlaka gereken bir hizmeti yapmıştır, kendisini tebrik ediyorum. Okuyucularıma bu kitabı alıp tetkik etmelerini tavsiye ediyorum.

Türkiye’miz bir tabular, yasaklar, terörler ülkesi olmaktan çıkmalıdır. Hakaret etmemek, somut şekilde şiddete davet çıkartmamak, yine somut şekilde halk arasına fitne fesat sokmamak şartıyla bütün düşünceler, görüşler, tezler, ideolojiler serbestçe tartışılabilmelidir.

Kemalizm’i tartışmak ve sorgulamak Mustafa Kemal’e hakaret olarak algılanmamalıdır. çünkü:

1. Ortada bir değil, bir sürü Kemalizm vardır ve bunların hepsi Mustafa Kemal’in ideolojisi değildir.

2. Hakaret etmemek şartıyla M. Kemal’i tartışmak ve sorgulamak demokrasiye, insan haklarına, fikir ve vicdan hürriyetine göre zaten suç değildir ve olamaz.

3. Buna benzer bir kitabı bendeniz yazmış olsaydım, başım çok ağrırdı.

Tekir Kedi, Bengal Kaplanı...

MüSLüMANLARIN kurtuluşu son derece kaliteli, vasıflı, üstün ve güçlü Müslümanlar yetiştirmekle mümkün olacaktır.

İslam dünyası genelde bol miktarda tekir kedi yetiştiriyor, maalesef Bengal Kaplanı yetiştiremiyor.

Sadece hafız ve köy hocası yetiştirmekle bir yere varılmaz. Yeterli miktarda birinci sınıf, dünya çapında din hocamız olmalıdır.

Zamanın Gazâlîleri, Şârânileri, Suyûtîleri, ibn âbidinleri...

Abdülkadir Geylânîler, Ahmed er-Rufaîler, Şah Muhammed Bahâuddînler, îmam-ı Rabbaniler, Ahmed Yesevîler, Mevlânâ Celalüddînler...

öyle Müslüman mütefekkirler (düşünürler) yetiştirilmelidir ki, onların yazdıkları kitaplar belli başlı dünya dillerine tercüme edilip 100 milyonlarca insan tarafından okunulmalıdır.

Bu çağın Gazâlî’si veya Mevlânâ’sı bütün insanlığa ışık saçmalı, rehberlik yapmalıdır.

Bence son 50 yıl içinde İslam âleminin dünya çapında yaptığı bir iki önemli işten biri, el-Cezire televizyonunun kurulmasıdır. Müslümanlar el-Cezire gibi yüzlerce önemli başarıya imza atmalıdır.

Yetişmesini istediğim dünya çapındaki Müslüman şahsiyetleri okutacak okullara ve üniversitelere sahip değiliz. Hazret-i Musa’nın, Firavun’un sarayında büyümesi gibi bunları dünyanın çeşitli ülkelerindeki en yüksek, en parlak, en üstün kolej ve üniversitelerde okutmalıyız.

Eton Koleji’nde kaç talebe okutuyoruz.

Müslüman kesimde Sevan Nişanyan ayarında, on iki lisan bilen, iki Amerikan üniversitesinde okumuş kaç süper eleman vardır?

Bütün Avrupa’da Tarık Ramazan ayarında kaç Müslüman entelektüel bulunuyor?

Biz okul deyince beton binalar, dershaneler, kara tahtalar, laboratuvarlar, sıralar düşünüyoruz. Okul bunlar değildir. Okul demek, çok kaliteli eğitim sistemi, çok vasıflı öğretmenler demektir. Bizde, İslam dünyasında bunlar yok.

Sultan Abdülhamid zamanındaki Galatasaray Sultanîsi ayarında bir tek okula sahip değiliz.

Belediyeler on binlerce öğrenciye 100 liralık sadaka/burslar dağıtıyor. Yahu, 100 lira ile birkaç kediye bakılmıyor bu devirde.

Beş on sene planlı ve programlı şekilde eğiterek dünya çapında adam yetiştirmenin maliyeti (bir kişi için) milyonlarca dolardır. O da, planlı programlı şekilde olacak. Plansız, programsız, ehliyetsiz, liyakatsiz yetiştirme olursa paralar boşa gider.

Bugünkü Türk dünyasında kaç tane Gaspıralı İsmail Bey var?

Otuz beş haneli bir köy... Otuz sene önce yapılmış çok güzel, mamur, bakımlı bir câmisi vardı. Onu beğenmemişler, cephesini pahalı bir taşla kaplamışlar, minaresine bir şerefe daha ilave etmişler. On on beş kişilik cemaati için dehşetli bir hoparlör teşkilatı kurmuşlar. Biz bu zihniyetle kurtulamayız.

Fazla mülklerimizi satıp parasıyla çok kaliteli, çok vasıflı, çok güçlü, çok üstün adamlar yetiştirmek bizim için bir ölüm-kalım meselesidir. Bunu herkes yapamaz. Yapabilecekler bulunacak ve teşebbüs edilecek...

Bazılarının derdi bu değil. Cemaat büyüsün... Cemaat çok para toplasın... Muhteremler Muhtereminin şanı, şerefi yücelsin...


Önceki ve Sonraki Yazılar
M. Şevket Eygi Arşivi