M. Şevket Eygi

M. Şevket Eygi

Gerçek Dindar

Gerçek Dindar

Anket yapılmış, Türkiye Müslümanlarının yüzde 75’i kendisini dindar sanıyormuş. Halk dindarlığın mânâsını iyi bilmiyor … Müslüman olmak, mü’min olmak, beş vakit namaz kılmak yahut haftada bir cumaya gitmek, Ramazanda oruç tutmak, alkollü içki içmemek; bunlar hep güzel ve iyi şeylerdir ama gerçek bir dindar olmak için yeterli değildir.

Peki gerçek dindar kimdir?

İlmihalini yeterli miktarda bilecek ve öğrendiği bilgileri hayatına uygulayacak.

Kur’an, Peygamber, İslam ahlakı ile ahlaklı olacak.

Nefs-i emmâresini dizginlemiş ve en azından nefs-i levvâme derecesine çıkmış olacak.

Rabbanî muhlis ve muttaqi din alimlerine, gerçek fakihlere, kâmil mürşidlere bağlı olacak, onların öğütlerini tutacak, dinî konularda ve dünya hayatı ile ilgili işlerde onların rehberliğinde hareket edecek.

Peygamber Efendimizle mânen irtibatlı, ona biatlı olacak.

Allah ile olan işlerinde ihlaslı, yaratıklara karşı merhametli, insaflı ve âdil olacak.

Gerçek dindarın daha nice şartları, hasletlere, vasıflara sahip olması gerekir.

Namaz kılıyor, oruç tutuyor ama laik ve seküler bir Müslüman. Böylesi dindar sayılmaz.

Gösterişli, muhteşem, turistik umre seyahati yapıyor, Mekkede Kabeye yukarıdan bakan lüks otelde kalıyor, açık büfeden aldığı yemeğin bir kısmı yemeyip israf ediyor. Bu Müslümana dindar diyenin aklına şaşmak gerek.

Namazını kılıyor ama müthiş cemaatçilik veya tarikatçilik holiganlığı yapıyor… Böyle dindar olur mu?

İsraf Kur’an, Sünnet ve Şeriat tarafından haram kılınmış büyük bir günahtır. İsraf sergileyen bir Müslüman, namaz kılsa da dindar bir Müslüman değildir.

Gerçek dindar iyi insan, iyi Müslüman, iyi vatandaştır.

Gerçek dindar Müslümanların meleğidir, kurdu değil.

Otomobille giderken portakal kabuğunu veya bisküvi ambalajını pencereden yola attı. Bu adam Müslümanlığına Müslümandır ama dindar ve iyi bir Müslüman değildir.

Namazın yanında yüksek ahlak ve karakter olacak ki, kişi dindar olabilsin.

Çeşitli dindarlıklar ve dindarlar vardır:

Dindarlığı kendinden menkul kişiler. Ahlaklı ve mürüvvetli bir Müslüman kendisine dindar demez. Derse dindar olmadığı anlaşılır…

Çeşitli reklam ve numaralarla çevresine ve halka kendisini dindar gösterenler. Bunların ekseriyeti aslında sahte dindardır.

Gerçek dindarlar… Bunlar bilinmeyen hazinelerdir. Kur’anı ve Sünneti yaşayan fazilet sahipleridir… Allaha, İslama, âhirete dönük olarak dünyevî hizmetlerini Şeriata uygun olarak yaparlar.

Bir Müslümanın gerçek dindar olabilmesi için, şer’î özrü yoksa farz namazları cemaatle kılması gerekir.

Gıybet eden Müslüman dindar Müslüman değil, fâsık Müslümandır.

Adam Müslüman, beş vakit namazını da kılıyor ama onda Ümmet şuuru yok, cemaat militanlığı, fanatizmi, holiganlığı var. Dindar değildir o.

Müslümanlar içinde elbette gerçek dindarlar vardır ama kendisini dindar sanan veya halkın dindar sandığı herkes dindar değildir.

Bundan iki yüz sene önce yaşamış Müslümanlar mezarlarından kalkıp bizleri görseler, bırakın dindarlığı, bizi Müslüman bile saymazlar… Avrupâî elbiseli, kravatlı, başları açık, Latin harfli, sekülerleşmiş adamların Müslümanlıklarına bin şahit lazımdır.

Gerçek dindarlar olmaya çalışalım… Genç nesilleri gerçek dindar olarak yetiştirelim…

Kuruntuları da bırakalım…

(Not: Bendeniz gerçek dindar mıyım? Değilim. Sıradan çok noksanları bir Müslümanım. Gerçek dindarlık nerede, bu fakir nerede. Dindarlık kuruntularına kapılmaktan hayâ ederim…)



* (İkinci yazı)

Başbakanın Bürosunda Böcek

Başbakanın bürosunda böcek bulunmuş!.. Bu bir tehdittir. Aldığın bütün güvenlik tedbirlerine rağmen seni dinliyoruz, haberin olsun demektir.

Alamut kalesinden İslam dünyasına dehşet saçan Haşişî tarikatı, yola getirmek istediği büyük adamların yatak odalarındaki döşeklere ucunda bir kağıt bulunan hançerler saplarmış. Kağıtta “Döşeğe saplanan bu hançer senin kalbine de saplanabilirdi…” yazılı olurmuş…

Bir soru: Sultan Abdülhamid’in istihbaratı mı daha kuvvetliydi, bugünkü mü?..

Sultan Abdülhamid’in istihbaratı ve jurnalcileri bugünkülerin yanında pek cüce kalır. Günümüz Türkiyesi örümcek ağı gibi dinleme cihazlarıyla, kameralarla sarılı ve örülüdür.

Mahremiyet diye bir şey kalmamıştır.

Dijital kameralar günün yirmi dört saatinde kayıt yapmaktadır.

Devlet uçan sineği bile görebilmekte ve kaydını tutmaktadır.

Diyelim, Sultanahmet’ten Beyazıt’a yürüyerek gidiyorsunuz. Sık aralıklarla monte edilmiş kameralar sizi takip eder.

Bundan kurtuluş var mıdır? Yoktur…

Gördünüz, Başbakan bile böceklendi.

Evinizde birkaç dostunuzla birlikte çay içip sohbet ediyorsunuz. İçeriden ve dışarıdan dinleniyorsunuzdur.

İnternete bağlı bütün cihazlar bir tür böcektir.

Başbakanlık bürolarında her gün böcek araması yapılıyormuş.

Yine de kurtuluş yok.

Devlet ve ülke güvenliği için yapılanlara bir şey demem ama bütün bir toplumun böceklerle, gizli ve açık kameralarla dinlenmesi hukuku ve ahlaka aykırıdır.

Türkiyenin baştan başa böceklenmesinin önüne geçilebilir mi?

Geçilemez.

Geçilebilmesi için yüksek ahlak, âdil hukuk ve idama kadar varan cezalar gereklidir. Bunlar da bizde yok.

Başbakanı şahıs ve kurum olarak kimler dinlemiştir?

Derin devlet ve derin güçler mi?... Çeteler mi?..

Dinlenmenin kötü taraflarından kurtulmanın çareleri var mıdır? Vardır… Birincisi sırrın olmayacak… Varsa sizden başkası bilmeyecek… Sırrınızı ikinci kişiye söylediğiniz takdirde kendinize hıyanet etmiş olursunuz.

Başbakanlıkta, içinde böcek gizleyecek hiçbir eşya olmayan, kurşun duvarlarla çevrili mahrem odalar varmış. Bunların dışındaki mekanlarda gizli konuşmalar ve müzakereler yapılmamalıdır.

Fennî böceklerin dışında canlı böcekler de vardır. İnsan büyüklüğünde acayip acayip böcekler… Bunların bir kısmı Pakraduni markasını taşır. Üst üste üç kaftan giymişlerdir. En üstteki kaftan Müslüman kaftanıdır. Onun altına Ermeni kaftanı, en altta Yahudi kaftanı.

Bu insan böceklerle baş etmenin imkanı şu anda hemen hemen hiç yoktur.

Ülkenin bir uçtan öbür uca böceklendirilmesi için milyarlarca dolar harcandı. Böcek işlerinde, gizli dinlemelerde on binlerce kişi istihdam ediliyor.

Cehennemî bir kısır döngü…

Özel hayatların pislikleri…

Hiçbir işe yaramaz raporlar…

Sultan Abdülhamid jurnallerin çoğunu okumazmış…

İslam dininde tecessüs yasağı vardır. Yani insanların gizli günahlarını, ayıplarını, özel hayatlarını araştırmak haramdır.

Tecessüs eden, insanları onlarda olan ayıplarla ayıplayanlar büyük günah işlemiş olur.

Peygamberimiz (Salat ve selam olsun ona) “Din kardeşini, onda olan bir ayıpla ayıplayan kimseye aynı ayıbı vermeden, Allah onun canını almaz”

buyurmuştur.

Çocukluğumda, 1940’lı yıllarda ülkemiz bitle, pireyle, tahtakurusu ile kaynıyordu. Bunlardan kurtulduk, şimdi başka böceklerin istilasına uğradık.

Önceki ve Sonraki Yazılar
M. Şevket Eygi Arşivi