Fuzulinin ve Necip Fazılın şikâyetnameleri
Önce Habertürk Gazetesinden Abdullah Kılıçı tebrik ediyorum; çünkü gerçekten haber değeri olan bir konuyu haberleştirmiş
Üstelik de alışıla gelindiği gibi, yargıç üslubuna kaçmamış
Farklı yorumları görmezden gelmemiş
Yani işini, yapılması gerektiği gibi, tarafsız yapmış. Bugünlerde sık rastlanabilen bir gazetecilik türü değil bu
Gerçi işin erbabı, dönemin bazı yazarlarının Başbakan Adnan Menderesten para aldığını biliyordu. Ancak ben dâhil, çoğumuz mektupların tam metnini ilk kez Abdullah Kılıçın haberinden okuduk. Tarihe not düşmek böyle olur.
Sözün özü şu: Rahmetli Üstad Necip Fazıl, Peyami Safa, Orhan Seyfi, Yusuf Ziya gibi önemli yazarlar; İbrahim Çallı, Bedri Rahmi gibi önemli ressamlar; Yahya Kemal gibi önemli şairler ve daha birçok saygın isim, devrin Başbakanı (şehit) Adnan Menderese üç kuruş için yalvar-yakar olmuşlar
Bu durum pek tabii bugünkü mantığımıza çok ters geliyor. Ne var ki, yazın dünyası böyle bir gelenekten geliyor ve korkarım bu gelenek başka biçimde sürüyor
Söyler misiniz lütfen, hükümetten nakit para almakla, hükümeti yıkmaya çalışan balyozculara kitap yazıp cemseler dolusu dağıtılmasından oluşan külliyetli telifi almak arasında ne fark var?
Böyle bir olay 28 Şubat sürecinde, yani daha dün yaşandı. O kitabı yazan da, cebren ve hile ile okutanlar ve cemselerle dağıtanlar da sağ... Birileri de keşke bu işin üzerine gitse
Ama tabii ki yanlış emsal olmaz! Her ne şekil ve surette olursa olsun, kalemin haksız kazanç sağlama aracı olarak kullanılması, bugünkü mantığa sığmaz! Ancak böyle bir geleneğin olduğu da inkâr edilemez: Osmanlı döneminde ne kadar ciddi şair, yazar, hattat ve her anlamda sanatçı varsa, hemen hemen hepsi devlet tarafından desteklenmiş, yazdıklarını ve yaptıklarını kimi zaman padişaha, kimi zaman sadrazama, vezirlere, valilere sunarak maişetlerini temin etmişlerdir.
Malum: O dönemde sanat eserini başka türlü değerlendirecek bir piyasa yoktur. Sanat eserinin tek müşterisi saray ve üst düzey yöneticilerdir. Her padişah sanatçıları bir şekilde ödüllendirmiştir.
Meselâ Kanuni döneminde rüşvetin yaygınlığına delil gösterilen, Fuzûlînin meşhur Şikâyetnamesi, tahsisatının gecikmesi üzerine yazılmıştır.
Fuzûlî, Bağdat civarında yaşayan fakir bir şairdir o tarihte. Kanunîye yazdığı bir mektupta geçim darlığı çektiğini bildirmiş ve Necip Fazılın mektubuna benzer bir mektup yazarak, kendisine devlet hazinesinden makul bir tahsisat lütfedilmesini istemiştir.
Bunu dikkate alan Padişah, Fuzûlîye bir berat göndermiştir. Buna göre, Fuzulîye, Bağdattaki vakıf gelirlerinden makul bir miktar tahsisat bağlanacaktır.
Fuzûlî, beratı alır almaz vakıf idaresine gitmiş, Padişahın emri gereğince kendisine tahsis edilen paranın verilmesini istemiştir. Ne var ki, bürokratik engelleri aşamamış, Bugün git yarın gellerin ardı arkası kesilmemiştir. Aradan haftalar, hatta aylar geçmesine rağmen, parayı bir türlü alamamıştır.
Vakıf idaresine birkaç kez gidip her seferinde eli boş dönen şairin sonunda tepesi atmış, Selâm verdim, rüşvet değildir deyü almadılar/ Hüküm gösterdim, faydasızdır deyü, mültefit olmadılar (önemsemediler) mısraını da içeren meşhur şiirini işte bu yüzden kaleme almış, o tarihte Kanuninin Genel Sekreterliğini yapan Nişancı Celalzâdeye göndermiştir. Oradan da şiir Kanuniye ulaşmıştır.
Bu şiirinde Fuzûlî, bürokrasinin yavaş işlemesinden yakınmakta, özellikle vakıf dairesinde çalışan memurlarla arasında geçen dedim-dedi bölümünde, hâlâ aynı havalarda dolaşan bürokratik ahlâki sorgulamaktadır.
Gördüm ki, sualime cevaptan gayri nesne vermezler ve bu berat ile hacetim (ihtiyacım) reva görmezler/ Nâçar (çaresiz) terk-i mücadele kıldım (mücadeleden vazgeçtim), meyus u mahrum, guşe-i uzletime çekildim (hiçbir şey elde edememenin karamsarlığı içinde yalnızlığıma gömüldüm).
Necip Fazıl da buna benzer satırlarla rahmetli Menderesten tahsisat istemiyor mu?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.