Yalnız kalan kim?
Eskiden hapsi infiradi diye bir tabir vardı. Bugün bunun kurumsallaşmış haline F-tipi diyorlar. İran eksenin kuyrukları olan Suriye ve Maliki rejimleri hapsi infiradi mahkumu gibiler. Lakin bu suçlamayı içeride CHP daha ziyade AKPnin dış politikası için kullanıyor.
Sıfır sorun politikasından sıfır komşu politikasına geçtiğimizi iddia ediyor. Bu bir mugalatadır. Kendi yalnızlıklarını gizlemek için Türkiyeyi yalnız gösterme gayretidir. CHPnin AKPyi suçlamak için kullanmış olduğu bu argüman aynen Mehdi Ordusu Lideri Mukteda Sadr tarafından Irak Başbakanı Malikiye yöneltilmektedir. Bu CHPnin dış politika anlayışının iflas ettiğini dahası adalete değil de yandaş ve candaşlığa istinat ettiğini göstermektedir. Çıkmayan candan umut kesilmez misali yine de biz CHPyi sağduyuya davet ediyoruz. Tarık Haşimiden sonra Mukteda Sadr da (bütün zikzaklarına ve güvenilmezliğine rağmen) Malikinin diktatörlük heveslisi ve Irak baharının da kapıda olduğunu söylemiştir. Mukteda Sadrın Maliki ile alakalı olarak söylediği sözlerden bazıları şunlar: Zulmü kaldırması için diktatör heveslisi Malikiye sesleniyorum. Niçin zulümde ve mezalimde ısrar ediyorsun? Niçin kendini koltuk sevdasına kaptırdın? Senden adaletle hükmetmeni ve yargının işine karışmamanı istiyoruz. Bütün devletleri aleyhimize çevirdin ve Irakı herkesin maskarası yaptın(http://www.elaph.com/Web/news/2013/1/ 783533.html )! Meğerse neymiş? Türkiye, Malikiye tavır alarak yalnız kalmamış, bunu savunanların tam aksine Maliki, Türkiye gibi ülkeleri karşısına alarak Irakı yalnızlaştırmış. CHP, Mukteda Sadrı çağırsın da biraz dış politika dersi alsın!
Bu durumda politikalarını revize etmek CHPye düşüyor. Ya politikalarını gözden geçirecek ya da tarihin kaybedenleri arasında yerlerini alacaktır. Bu normal bir kaybetme değil siyaseten de ahlaken de kaybetmektir. Beşşar ve Maliki gibi sekter ve sekterist politikacıların çukuruna düşmektir. Bu diktatörler devrilince Kılıçdaroğluna da onların yanına gitmek düşer. CHP, Ruslar gibi mehter takımına benzer bir biçime Suriye politikalarında bir iki adım ileri bir adım geri atıyor. Ruslar büyük devlet olmalarına rağmen bedel ödemekten kurtulamayacaklardır. Bunun ilk işareti Suriye Milli Koalisyonu Başkanı Muaz el Hatipın çağrılarına geriye çevirerek Rusyanın karizmasını çizmesidir. Kılıçdaroğlu da Beşşar ile düet yapmasının faturasını bir gün mutlaka öder. CHP Suriyede kaybetti ve Irakta da kaybetmek üzeredir. Yapılması gereken iş işten geçmeden Iraklı muhalifleri de dinlemektir. Suriye konusunda gecikmiş bir halde SUK Başkanı George Sabrayı dinledikleri gibi Tarık Haşimiyi de dinlemelidirler. Bunu yaptıktan sonra bir de Ahmet Davudoğlu ve AKPye özür borçları var. Hakikat Suriye ve Irakta bütün çıplaklığıyla tecelli etmiştir.
Iraklı Şii politikacılar da Malikinin yanlış yaptığını diktatör gibi davrandığını ve yargıyı siyasallaştırdığını ve mezhepçi politikalar izlediğini kabul etmektedir. Malikinin müttefikleri bir halk devrimini engellemek için derhal reformlara gidilmesini istiyorlar. İbrahim Caferi de Mukteda Sadr gibi Anbar ahalisinin taleplerinde haklı olduğunu kabul etmekle birlikte bir çekince olarak çağrının sekter bir zemine dayandığını ileri sürmektedir. Sekterizmi kim tetikliyor sorusu türev bir tartışmadır. Zulmü kimin yaptığı açıktır. Ortada bir çarpıklık varsa bunu düzeltmekle mükelleftirler. Haris Darinin ifadesine göre, Maliki hapishanelerinde beş binden fazla kadın siyasi tutuklu vardır. Bunların bazılarının ırzlarına da geçilmektedir. Maliki, Sünnilere karşı kolluk kuvvetlerinin elini kolunu serbest bırakmıştır. Bu ülkede can ve mal emniyeti kalmamıştır. Sünnilere yapılan zulüm kimliklerinden kaynaklanmaktadır. Bu zulüm kaldırılınca ilişkiler normalleşecektir. Bunun yolu gerçek siyasi ortaklıktır. Maliki ise diktatörlük heveslisidir. Şii ortakları da bunu kabul etmektedir. Yıkan yapamaz kuralı dikkate alınmalı ve Maliki siyasi olarak tasfiye edilmelidir. İnanıyorum ki, Şiiler bir adım atarsa Sünniler iki adım atacaktır. Lakin önce yanlışlar düzeltilmelidir. Cila veya makyaj yeterli değildir. Irak dış işgalden kurtulduğu gibi komşu işgalinden ve iç işgalden de kurtulmalıdır. Lakin hala Maliki İrana işaret etmeksizin dış ajandadan bahsetmektedir. Asaibu Ehlil Irak adlı İran yanlısı bazı terörist unsurlar da Türkiyenin Irakın içişlerine karıştığını söyleyerek hedeflerine saldıracakları tehdidinde bulunmaktadır. Esata her türlü desteği veren Hizbullah Lideri Nasrallah da Türkiyenin Suriyenin içişlerine karıştığını ileri sürmektedir. Bunu söyleyen içişlerine karışmaktan öte Suriye halkının katline ortaktır. Iraklı Sünniler tarihlerinde İran gibi mezhepçilik yapmamışlardır. İran Safevilerden sonra Sünnileri zorla Şiileştirirken tam tersine 19uncu yüzyılda Basra bölgesinde ve güneyde Sünniler bazı Şii dailer vasıtasıyla Şiileştirilmişlerdir. Tarih boyunca Irakı Sünniler yönetmesine rağmen İranın yaptığına benzer bir zoraki bir mezhep dayatması yaşanmamıştır.
İran ve ortakları şunu bilmelidir, İslam dünyasının yüzde 85I sünnidir ve bu, Iraklı Sünnilerin bölgede ve dünyada derinliğini temsil eder. Kimse bunu hesaba katmadan onlara zulüm yapamaz. Bununla birlikte, Abdulmelik Sadi gibi Sünni alimler sağduyuyu seslendirerek mezalimin düzeltilmesi yönünde haklı taleplerin de İbrahim Caferinin vurguladığı gibi mezhebi tansiyonu yükseltmeden yapılmasını istiyorlar. Şimdi top Şiilerde. Bozduklarını düzeltsinler. Maliki gibi Şii politikacılar iki de bir içişlerine karıştığına dair Türkiyeyi suçlayacağına derhal dış politikada komşular arasında tarafsızlık politikasını benimsemelidir. Bu ancak iç dengeleri buna göre kurmakla mümkün olur. ABD ve İranın kucağına oturup da Türkiyeyi kastederek dış müdahaleden bahsetmek mezhepçilik refleksidir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.